Mersin Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri, sayıları binlere ulaşan açlık grevlerine dikkat çekerek, hükümeti sorumlu davranmaya çağırdı.
SONER AYDIN
Ülke genelinde onlarca cezaevinde sayıları 300 civarında olan tutuklu ve hükümlünün sürdürdüğü süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eylemleri iki aylık süreyi geçmişken 1 Mart'tan itibaren binlerce tutuklu ve hükümlünün katılımıyla yeni bir sürece dönüştü. Bütün cezaevlerine yayılan açlık grevleri ile ilgili açıklama yapan Mersin Emek ve Demokrasi Platformu dönem sözcüsü Tabip Odası Başkanı Mehmet Antmen, 5 Ocak'tan itibaren greve başlayanlar için kritik eşiğin aşıldığını söyledi.
“TELAFİSİ İMKANSIZ SONUÇLAR DOĞURACAK”
Açlık grevlerinin telafisi imkansız süreçler doğuracağı uyarısında bulunan Antmen, “Bu durumdan büyük bir endişe duyuyoruz. Hele hele insani ve tümüyle barışçıl olan ve büyük toplum kesimlerince de makul görülen talepler adına bedenlerini ölüme yatıran siyasi tutukluların dört duvar arasından yükselen çığlıklarına toplum olarak sessiz kalmamız beklenmeyeceği gibi bu çığlığa kulak vermenin de en insani sorumluluğumuz olduğunun hatırlatmak istiyoruz. Ama her geçen anın nelere mal olabileceği ve toplum vicdanını nasıl yaralayabileceğinin de bilinci içinde; ölümlere tanıklık ederek vicdanı yaralanmış, susarak ölümlere ortaklık etmiş bir kuşak olmamak adına daha çok sorumluluk üstlenmek durumunda olduğumuzu tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Hükümetin bundan önceki açlık grevlerine yaklaşımı ‘Aç kalan falan yok, herkes her şeyi yiyor, bunlar şov yapıyor’ şeklinde idi ancak iki ayı geçen bu dönemki eyleme şimdilik yokmuş gibi davranarak kamuoyunun bu konuda tepki göstermesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Oysa 12 Eylül cunta generallerinin ve yetkililerin benzer tutumlarından sonra oluşan acı tabloyu kamuoyunun taktirlerine sunarak, ölümler yaşanmadan, kalıcı sağlık sorunları olmadan bu eyleme yönelik hükümeti tutum almaya çağırıyoruz” diye konuştu.
“AÇLIK GREVLERİ 142 ÖLÜM GETİRDİ”
Geçmişte gerçekleştirilen açlık grevlerinde yaşananları anımsatan Antmen, “1982'de basına bile yansımadı ve eylem yokmuş gibi davranıldı; 4 ölüm. 1984'de 12 Eylül cuntası, ‘gizli gizli yiyorlar’ dedi; 4 ölüm. 1996'da Şevket Kazan, ‘kantinde yemek stoklamışlar, yiyorlar’ dedi; 12 ölüm. 2001'de Sadettin Tantan, ‘gizli gizli yiyorlarmış, hepsi sapasağlam’ dedi; 122 ölüm gerçekleşti. Ve 2012 Recep Tayyip Erdoğan; ‘herkes her şeyi yiyor’ dedi. Açlık grevinin 68. gününde insanlar önemli sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldıktan sonra yaşanan diyalog süreci ile sorun geçici de olsa çözüldü. Böylesine insan yaşamı ile doğrudan ilgili olan bir eylemde süreci zora sokan / tıkayan tutum ve davranışların çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet ettiğini önceki yılların acı deneyimlerinden biliyor ve bunu toplum olarak bir daha yaşamak istemediğimizi ve böyle bir yaklaşımı kabul edemeyeceğimizi buradan ifade etmek istiyoruz. Ve mevcut siyasal iktidarın bir an evvel sorumluluğunun bilinci içinde davranmasını ve cezaevlerinden yükselip büyük toplum kesimlerince de kabul gören bu insani taleplere cevap vererek diyalogun, çözümün yolunu aralamasını umut ve talep ediyoruz” dedi.
“DİYALOG ORTAMI SAĞLANMALI”
TTB ve tabip odaları gözetiminde ilgili uzmanlardan oluşmuş bir heyetin açlık grevi eylemcilerinin sağlık problemlerini yerinde tesbit / gözlem / izleme olanaklarının sağlanması gerektiğini belirten Antmen şunları söyledi: “Siyasal iktidardan ve demokratik bir hukuk devletinden beklenen de çözüme katkı sunmak adına diyalog geliştirmeye çalışan tüm birey ve kurumlara katkı sunacakları ortamın yaratılması, bağımsız gözlemci heyetlerin açlık grevindeki tutsaklarla görüşmelerine olanak sağlanması gerekmektedir. Kamuoyuna da yansıyan bazı cezaevlerinde açlık grevi eylemcileri için hayati önemde olan Tiamin (B1-vitamini), tuz ve şekerli suyun cezaevi idarelerince engellenmesinden vazgeçilmeli, yine eylemcilere uygulanan baskı, tehdit, zorlama, hücrede izolasyon gibi insan onuru ile bağdaşmayan idari uygulamalara derhal son verilmelidir. İnsanların yaşam hakkını, onurunu ve sağlığa erişim hakkını koşulsuz savunan mesleklerin temsilcileri olarak açlık grevlerinde nasıl davranılması gerektiğinin Dünya Tabipleri Birliği'nin 1975 tarihli Tokyo ve 1991 tarihli Malta Bildirgelerinde mevcut olduğunu, hiç kimsenin hekimleri meslek etiğine aykırı davranmaya ve sorunu hekimleri kullanarak, hekimler üzerinden çözmeye çalışmaması uyarısını yapmak istiyoruz. Bu anlamda tüm hekimlerin, hekimlik mesleğinin evrensel ilkeleri ile bağdaşmayacak hasta rızasının alınmadığı; mesleki disiplin suçu işlemek anlamına gelecek bir tedavi yaklaşımı içine girmeyeceklerini biliyoruz. Tüm uyarılarımıza rağmen yaşanabilecek tüm olumsuzlukların sorumlusunun da siyasal iktidar olduğunu belirtiyor siyasal iktidarı sorunun çözümü adına bir an önce adım atmaya ve sorumlu davranmaya davet ediyoruz.”