Haber Merkezi
Mersin, Adana, Gaziantep ve Hatay Baro Başkanları, yaptıkları ortak açıklamada ülkedeki son gelişmeleri değerlendirdiler.
Ülkede gerilimin her geçen gün arttığına dikkat çeken başkanlar; sabır, katlanma ve hoşgörü iklimin ortadan kalktığı, kaos, kavga, kargaşanın hakim olduğu, kan, gözyaşı ve ölümlerin kanıksatıldığına dikkat çektiler.
“TERÖRLE YAŞAMAYA ÜLKENİN ALIŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYORUZ”
Terörün nerde, ne zaman, ne şekilde ortaya çıkacağının belli olmadığı, terörle yaşamaya ülkenin alıştırılmaya çalışıldığı bir dönem yaşandığına vurgu yapan baro başkanları açıklamada, kurumların içinin boşaltıldığı, alanında yetkin isimlerin görevlerinden uzaklaştırıldığı, Anayasa’nın askıya alındığını belirtti.
Ülke gündeminin cumhurbaşkanı tarafından belirlendiğine de dikkat çekilen açıklamada, “Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kalktığı, cumhurbaşkanının izlediği siyaset sonucunda fiili durumun hukukileştirilmesi için toplumsal katmanların görüşünün alınmadığı, müzakere ve uzlaşma ortamı yerine, tek yönlü ve dayatmacı anlayışla anayasa değişikliği çalışmalarının yürütüldüğü, anayasaya aykırı ve hukukun yerleşik ilkelerini de ihlal eder şekilde milletvekili dokunulmazlığının kaldırıldığı bir dönem yaşıyoruz.
Bağımsızlığına, tarafsızlığına, dürüstlük ve tutarlılığına gölge düşürmemesi gereken yüksek yargı organlarının başkanları cumhurbaşkanının gezi ve açılışlarına eşlik ediyor, topluma yansıyan görüntülerden rahatsızlık duymuyorlar!...
YARGI, İKTİDARIN TEHDİT UNSURU OLDU
Yurttaşın can ve hukuk güvenliğinin kalmadığı, anayasa, uluslar arası sözleşmeler ve yasalarımızdaki düzenlemeler ve vicdan esas alınarak karar vermesi gereken yargı, siyasi iktidar tarafından bir tehdit unsuru haline getiriliyor. Farklılıklara ve muhalif olanlara korku ve gözdağı yargı üzerinden veriliyor.
İktidar mücadelesinin ve rejimi dönüştürmenin aracı haline dönüşen yargıda layıkıyla ve ettikleri yemine uygun olarak görevini yerine getiren hakim ve savcılar meslekten ihraç ediliyor. Görev yeri değişiklikleri ve ‘sürgün’ uygulamaları ile yıldırılmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı toplumu birleştirmek, kaynaştırmak, derlemek-toparlamak yerine gerilimi attırıyor, kutuplaşmaya ve kamplaşmaya hizmet eden nefret söylemleri ile muhalefet siyasi partilerinin genel başkanlarının ve milletvekillerinin, akademisyenlerin, hukukçuların, gazetecilerin, kendisi gibi düşünmeyenlerin hedef haline gelmesine neden oluyor.
GERİLEME DÖNEMİ YAŞANIYOR
Ülkemizin ve yaşamımızın yarısını oluşturan kadınlarımızın doğurganlıklarına, çocuk sayısına, doğumun yöntemine, vücut bütünlüklerine, gülmelerine, giyim-kuşamlarına, çalışma yaşamında yer almalarına kadar her alanda müdahale eden, belirleyici olmaya çalışan, kısıtlayan çağdışı zihniyetin açıklamaları ve uygulamaları ile kadına yönelik şiddetin sıradanlaştırıldığı, iyi hal ve haksız tahrik indirimleri ile kadın cinayetlerinde vicdanları yaralayan kararların verilmeye devam edildiği, toplumun ruh sağlığının bozulduğu, en çok ihtiyaç duyulan moralin ve umudun kalmadığı, yurttaşın gelir ve eğitim düzeyinde ilerleme yerine, gerilemenin hakim kılınarak cehaletin ve yoksulluğun yönetildiği, ülkeyi yönetenlerin öngörüsüz, basiretsiz yönetimleri sonucunda dünyada saygınlığın ve itibarın kalmadığı bir dönemin içersinden geçilmektedir.
İKTİDAR ÜLKEYİ YÖNETEMİYOR
Siyasi iktidarın ağırlaşan sorunlar karşısında tek başına ülkeyi yönetmesine karşın çözüm üretemediği, hukuku içselleştirip, sindiremediği, her türlü eleştiri ve muhalefeti polis şiddetiyle bastırıldığı, parlamentodaki sayısal çoğunluğun istenilen her şeyi yapmaya yeterli sayıldığı sürecin içerisinde siyasette yükselen gerilim, siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanının açıklama ve uygulamaları sonucunda artık ana muhalefet partisinin genel başkanının cenaze törenlerinde yuhalatıldığı, protesto (!) edildiği, bununla da yetinilmeyerek cenaze töreninde önüne boş mermi kovanının bırakıldığı, böylelikle tehdit edildiği günleri yaşamaktayız.
GİDİŞAT VAHİM!
Bu gelişmeler son derece tehlikeli ve vahimdir. Bu gelişmelerden kimseye fayda gelmeyecektir. Gerilim ve kamplaştırma ve hedef gösterme süreci toplumsal huzur ve barış ortamını yaralayacaktır. Ülkede akan kanın durdurulması, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerimizde yaşanan ayrılıkçı terör olayları, öldürülen insanlarımız, şehit edilen güvenlik güçlerimizle birlikte aynı bölgelerde ilan edilmemiş olağanüstü hal uygulamaları ile yine çok sayıda yurttaşımızın öldürüldüğü, kentlerdeki sokağa çıkma yasakları, insanların en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları, on binlerce insanımızın göç ettiği çatışma ortamı nedeniyle kentlerin mimari yapısının ve kültürel değerlerinin yerle bir edildiği durumda akan kandan ve çatışma ortamından ana muhalefet partisini sorumlu tutmak bizce hedef saptırmaktır, algı yaratarak yaşanan önemli gelişmelerin üzerine perde çekmektir.
Siyasi tarihimizde; siyasi iktidarların hedef gösteren, ayrıştıran politikaları sonrasında siyasetçilerin taşlandığı, üzerlerine çay bardaklarının atıldığı, seçim otobüslerinin taşlanarak camlarının kırıldığı, can güvenliklerinin sağlanamadığı Mayıs 1959 Uşak Olaylarını, Nisan 1977 Niksar ve Şiran olaylarını hatırlatmak isteriz.
Güç zehirlenmesine kapılmaksızın, hiçbir kişiyi, kurum ve kuruluşları ötelemeksizin, eleştirilere açık olmak kaydıyla ve hukukla bağlı kalarak siyasi iktidarın yükselen tansiyonu düşürmek ve kamplaşmaya son vermek öncelikli görevidir. Kamuoyuna saygıyla sunarız” denildi.