Tarsus’ta kültür/sanat S.O.S veriyor! | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 

Tarsus’ta kültür/sanat S.O.S veriyor!


 

Türkiye’nin birçok ilinden büyük olan 10 bin yıllık geçmişe sahip Tarsus’un kültürel ve sanatsal yaşamının S.O.S. verdiğini söyleyen Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li Meclis Üyesi Derya Özinç, bunun sonucunda toplumda bazı kırılmalar yaşandığına dikkat çekti.

Mehmet Nabi Batuk

Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi’nin CHP’li Üyesi avukat Derya Özinç, Türkiye'nin birçok ilinden büyük olan aynı zamanda da kentin en büyük ilçesi olan Tarsus'ta yerel yönetimlerin kültür ve eğitim çalışmalarını değerlendirdi.

Bu alana yeterince önem verilmediğini ifade eden Özinç, Tarsus’ta sosyal yaşamı geliştirmek için yapılan projelerle de kentin tarihi hafızasına zarar verildiğini savundu. Tarsus’un sosyal ve kültürel yaşamının adeta S.O. S verdiğini ifade eden Derya Özinç, yaşanan eksikliklerin topluma yansıdığını ve birçok sorunun oluştuğunu belirtti. Toplum sağlığının korunmasının çok önemli olduğunu ifade eden Özinç, yerel yönetimlere seslenerek; kadınların siyaset ve sosyal alandaki etkinliklerde eşit temsiliyetinin sağlanması kültür, sanat ve eğitim çalışmalarına daha kapsamlı destek verilerek, çeşitli projelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini anlattı.

“BİR ANNE VE KADIN HAKLARI KONUSUNDA DUYARLI BİREY OLMAYA ÇALIŞIYORUM”

SORU: Biz sizi tanıyoruz ancak okuyucularımız için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

D. ÖZİNÇ: Tarsus doğumluyum ve hala Tarsus'ta yaşıyorum 2005 yılına kadar Tarsus Lisesi’nde psikolojik danışman olarak çalıştım. 2007’den sonra da avukatlığa başladım ve hala devam ediyorum. 2014 yerel seçimlerinde CHP Büyükşehir Meclisi Üyeliği görevini üstlendim. Bir anne ve kadın hakları konusunda duyarlı birey olmaya çalışıyorum.

“KADIN ZENGİNLEŞTİRENDİR”

SORU: Kadınlar, hem yerel hem de ulusal siyaset alanında kendilerine çok fazla yer bulamıyorlar. Siz yerelde siyaset yapan bir kadın olarak nasıl bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

D. ÖZİNÇ: En başta yerel yönetimin tanımının iyi ve kapsamlı yapılması gerekir. Çünkü yerel yönetimler; toplumun ortak anlayışı ile hareket eden ve politikalar üreten, toplumdan aldığı yetkiyi toplumun kaynaklarını kullanarak hizmet üretmeye çalışan, kaynakların boş yere israf edilmemesi gereken bir sistemler bütünüdür. Bu kaynakları kullanırken de halkın iradesini ve toplumsal grupları göz önünde bulundurmakla yükümlüsünüz. Bir yerel yöneticinin halkın yaşam alanlarındaki ihtiyaçlarını ve iyi fizibilite çalışmaları ile hareket etmesi gerekir.

Onun dışında ataerkil bir toplum yapısı içinde siyaset yapıyorsunuz. Türk tarihine baktığınızda kadınların her zaman ikinci aşamada bırakıldığını görmeniz çokta zor sayılmaz. Cumhuriyet tarihinden itibaren; laik eğitim düzenin katkıları ile kadınlar artık kendi varlıklarının bilincine varmaya başladı ancak bugün hukuki ve sosyal olanaklar olmasına rağmen kadının adı hala çok zor şartlar altında var olabiliyor. Kadın kimliğinin oluşturulmasında en büyük engeller ataerkil kültürel yapı, dini boyut ve siyasetçilerin kadın üzerindeki politikalarının zayıflığıdır. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi’nde böyle bir yerde görev almak benim için bir onurdur.

Kadınlar kendi sosyal veya siyasal yaşamında varlığını gösterdikçe toplumumuzun daha çok çağdaşlaştığını ve bir ilerleme sağladığını görebiliyorum. Uzmanlar diyor ki; ‘siz bir erkeği eğitirseniz o ancak kendini geliştirir. Ancak siz bir kadını eğittiğinizde aynı zamanda toplumu eğitirsiniz’. Kadın her zaman bir çaba gösteren, çoğaltan ve zenginleştirendir. Kadının özünde estetik duyguları olan ve hayata her zaman olumlu bakmak vardır. Onun adil duyguları vardır. Kadının el attığı her yer güzelleşir Bu güzellikler de hem siyasal yaşama hem de sosyal yaşama katkı olarak yansır.

Hem siyaset hem de sosyal yaşamda kadınlara biçilmiş roller vardır. Sosyal alanda kadın eşinin ve çocuklarının sorumluluğunu alandır. Ancak kadın tamamıyla bu roller üzerinde tanımlanamaz. Kadın sosyal ve siyasal alanda kendini var ettikçe ancak topluma kazançlar sağlayabilir. Bunun için kadının eşitliği konusu çok önemlidir.

“KADINLAR KENDİLERİNE YAPILMAK İSTENEN HAKSIZLIĞI YOK SAYMAK İSTİYOR”

SORU: Eşitlik konusu açılmışken, kadın siyasetçiler bu kentte yeterince kendini ifade edebiliyorlar mı?

D. ÖZİNÇ: Kadın hakları ve temsiliyet eşitliği konusunda bende hassas olan kadınlardan bir tanesiyim. Kadınların kendini var etme mücadelesinde gerçek yaşam ile kendi benlikleri arasında artık bir hesaplaşma yapmaya başladıklarının farkındayım. Bu kentteki kadınlar artık kendi varlıklarını görüyor. Kendilerine ‘ben kimim’ sorusunu soruyorlar. Bu zamana kadar kendilerine dayatılan ataerkil rolleri reddediyor ve eski düzene boyun eğmiyorlar. Kadınlar üzerine atılan rolleri reddettikçe ve kendilerini buldukça boşanma oranlarının da arttığını görüyoruz. Çünkü ataerkil aile düzenlerinde yaşamaya mahkûm edilen kadınlar kendilerine yapılmak istenen haksızlığı yok saymak istiyor. Kadın kendi hakları için tepki gösterdiğinde maalesef şiddet ile bastırılıyor. Kadın eşinden, sevgilisinden ayrılmak istediği için öldürülüyor. Evde yemeği sofraya geç götürdüğü için öldürülüyor.

“BU GEÇİŞ DÖNEMİNDE ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDÜYORUZ”

Kadına yönelik şiddetin tavan yaptığı bu dönemin toplumsal anlamda bir geçiş dönemi olduğunu düşünüyorum. Ataerkil yapıdan çağdaş bir yapıya geçiş aşamasında olduğumuzu düşünüyorum. Çok acılar yaşıyoruz ancak bizim çocuklarımız kadın ve erkek eşitliğini bugün daha iyi özümsüyorlar ama bu dönemde kadınlar çok ağır bedeller ödüyorlar. Bu durumu da ortadan kaldıracak tek nokta da eğitimdir. Eğitimde başarı oranı arttıkça bu kadın problemi de zaten kendinden ortadan kalkacaktır.

“EĞİTİM’DE YAPILAN EN UFAK BİR EKSİKLİĞİN BEDELİ ÇOK AĞIR OLUYOR”

SORU: Kentteki eğitim alanı nasıl değerlendiriyorsunuz?

D: ÖZİNÇ: Eğitim bir toplumun olmazsa olmazıdır. Eğitimde genel politikalara baktığımız zaman milli hâsıladan en küçük payı Milli Eğitim Bakanlığı’nın aldığını görebiliriz. Diyanet İşleri Başkanlığı bile daha yüksek kaynak alabiliyor. Ancak eğitim alanında yapılan en büyük hatalar veya yaratılan en ufak bir eksikliğin bedelini çok ağır bir şekilde ödüyoruz. Devletin asli görevinden bir tanesi eğitim alanının sorunsuz bir şekilde uygulamak ve gelişmesini sağlamaktır. Bu görev yasalarla da koruma altına alınmıştır.

“DEVLET EĞİTİM ALANINI CEMAATLERE BIRAKMAMALI”

Ancak devletin eğitim alanında boş bıraktığı koltukları cemaatler kapıyor. Bugün yaşadığımız eğitim problemlerinin temel sorunlarından biride dinin eğitim alanında istismar edilmesidir. Bir cemaatin marifetiyle 15 Temmuz 2016 tarihinde bir ülkeye neler yapıldığını herkes gördü. Şimdi devlet asli görevi olan eğitim görevini sahiplenmeli ve eğitim alanını cemaat gruplarına bırakmamalıdır.

Onun dışında bugün yerel yönetimlere baktığınızda da eğitim alanın sadece siyasi rant amacı sağlayan bir alana dönüştürüldüğünü görüyorsunuz. Ancak eğitim siyasal üstü bir kavramdır. Hiçbir siyasal grubun eğitime müdahale etmemesi ve asli olarak bilimsel ve çağdaş bir sistemin benimsenmesi gerekiyor.  Bu topraklarda çok uzağa gitmeyelim Aladağ’da çocuklarımız, eğitim eksikliği nedeniyle gittikleri yurtlarda can verdiler. Çocuklar bazı vakıflarda cinsel taciz tecavüz ve şiddete uğradılar. Devletin eğitim alanındaki eksiklerinin ne gibi sonuçlara yol açtığını, bu istismar ve şiddet olayları ile acı bir şekilde görüyor ve bire bir şahidi oluyoruz.

“GENÇLER KUTUPLAŞTIRILIYOR”

SORU: Tarsus’ta eğitim ve kültürel gelişimi nasıl görüyorsunuz?

D. ÖZİNÇ: Tarsus 10 bin yıllık geçmişi olan kozmopolit bir kenttir. Farklı inançlardan, mezheplerden, dinlerden, ırktan burada bir arada yaşıyor.

Ancak bugün eğitim siyasi rant alanı haline getirildi ve gençler kutuplaştırıldı. Tarsus’un çok özel yanları vardır. Ben annemleri hatırlıyorum, fotoğraflarına baktığınız zaman o dönemde mini ekteler giyiniyorlardı. Her hafta sinemalara ve tiyatrolara gidiyorlardı. Ama o dönemdeki kentin kültürel yapısına bir darbe vuruldu. o günden bugüne her alanda geriye gittiğimizi hissediyorum.

“25 YILDIR TARSUS’TA HER ALANDA ÇÖKÜŞ YAŞANIYOR”

Her partinin kendi felsefesi yönetimlerine yansır. Şimdi 25 yıldan beri bu kentin kimler tarafından yönetildiği herkes tarafından aşikardır. Bir toplum kültüre ve sanata değer vermediğinde medeniyetler çökmeye başlar. Ben 25 yıl içerisinde Tarsus halkına baktığım zaman sadece kültürel sanatsal açısından değil, her alanda bir çöküş yaşandığını görüyorum. Bir kentin yeşile ve doğaya nasıl değer verdiği önemlidir. Örneğin Tarsus’sun sosyal yaşamının kalbi olan Yarenlik Alanı ve Kültür Park ile ilgili olarak son çalışmalarda toplamda 7 milyon TL’lik ihale yapıldı. Yarenlik Alanı için 2 milyon TL, Kültür Park için de 5 milyon TL masraf yapıldı. Ancak; Atatürk’ün emri ile kurulan ve tescilli bir park olan Kültür Park yeniden revize edilirken tarihi yapısı, eski dokusu ve kültürü bozulmadan dönüşüm sağlanmadı. ‘Parkta düzenleme yapacağız’ dediklerinde bizde zaten 25 yılın birikimi ile parka olabilecekleri az buçuk bir tahmin edebiliyorduk.

Ne yazık ki parkın içindeki asırlık ağaçları; ‘insan sağlığı için’ diyerek kestiler. Amacın yeşili korumaksa yapılması gereken her şeyi yaparsın. Yaklaşık olarak 276 ağacımız kesildi. Sonra bize savunmaları şu oldu biz ağaçları kestik ama yerine ağaç ektik dediler. Bir ağacı ektikten sonra onun yetişmesi için bir ömür geçmesi lazım.

Örneğin; Silifke’de bir ağacı kesmek yerine yolu ağacın etrafından dolandırdılar. Bunlar kentin doğası ve kültürü için çok önemli olgular. Sizin kent olarak yeşile ve doğaya nereden baktığınız çok önemlidir.

“TARSUS KIL PAYI KURTULDU”

Hem Türkiye’de hem de kentimizde inşaat sektörü çok fazla alanı kapsıyor. Kentteki en büyük rantlar inşaat sektöründe dönüyor. Var olan park ve bahçe sayısını artırmak yerine bunları yok etmek, yerel yönetim anlayışına çok ters bir durumdur. Yakın zamanda şöyle bir durum yaşandı. Kültür Park’ın yanında spor amaçlı kullanan yere Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can tarafından bir otel yapılması planlanıyordu. Bu projeye en başından itibaren şiddetle karşı çıktık. Bu alana 33 katlı bir otel yapmak yerine Mersin Oteli’ni kullanamaz mıyız? Sorusunu gündeme getirdik. Belediye Başkanı Şevket Can, Mersin Oteli’nin işletme hakkının Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne geçtiğini söyledi. Sonra bazı uzmanlar bu otel projesinin depreme karşı sağlıksız bir yapı olacağını iddia etti. İnşaat Mühendisleri Odası’nı, Mimarlar Odası’nı ziyaret ettik. Burada parkın hemen yanında yapılacak büyük otelin çarpık bir kentleşmeye neden olacağı, oradaki hava sirkülasyonunun yok olacağını, trafik sorunlarının artacağını öğrendik.

Kentin sosyal ve spor yaşamının kalbinin olduğu bir bölgenin ortasına bir mızrak saplar gibi 33 katlı bir otel yapılmasına karşı çıktık ve belediye yönetimini bu konuyu yeniden düşünmeye ittik. Bunun sonucunda Başkan Şevket Can, projeyi tamamen iptal etti ve Mersin Oteli’nin kullanımı için mutabakat sağlandı. Yani; Tarsus bu otel projesinden kıl payı kurtuldu.

Demek ki eleştiri çok önemlidir. Ben yanlış bir plan yaptığım zaman siz beni eleştirebilirsiniz. Çünkü ikimizin amacı bu kenti doğru şekilde ve doğru kaynaklarla yönetmektir. Bu yönetim sisteminde halkın sağlığı ve geleceğinizi düşünmeniz gerekir. Bende yanlış bir karar alabilirim. Ama başka biri benim yanlışlığımı eleştirmeden benim doğruyu görme şansım yok.

“DAHA FAZLA SANATSAL AKİTİVETE İSTİYORUZ”

SORU: Yerel yönetimlerin kültür- sosyal ve sanat çalışmalarını nasıl görüyorsunuz sizce yeterli mi?

D. ÖZİNÇ: Annelerimizden babalarımızdan hep şunu duyuyorduk; Her hafta tiyatroya gidiyor, oyunlar izliyorlarmış. Kültür ve sanat gelişimi durduğunda halk cahilleşmeye başlıyor. Kentte yaptığım birçok konuşmamda Tarsus’taki kültürel çalışmaların yetersizliğinden bahsediyorum.

CHP’liler olarak Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin Tarsus’ta organizasyon yapması için çalışmalar yaptık ve bunun sonucunda çeşitli etkinlikler düzenlenmesini sağladık. Bu gibi etkinliklerin çoğaltılması gerekiyor. Sanat bir insanın iyi düşünebilmesini çağdaşlaşabilmesini sağlar. İnsanlar için gerekli olan temel ihtiyaçlardan bir tanedir.

“SANATTAN VE EĞİTİMDEN ÇOK KORKUYORLAR”

Ama örneğin Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can,yaptığı çalışmaları anlatırken daha çok cami yapmakla övünüyor. Cami veya Cemevi gerekirse tabii ki yapacaksınız. Ancak bu durumu siyasete çok bulaştırmayacaksınız. Kemalpaşa Mahalesi’nde bir cami yapılması gerekli miydi? Kemalpaşa Mahallesinde yaşayan halkın taleplerini ve inançlarını acaba dikkate aldılar mı?

Ancak bize göre en önemli ihtiyaçlar eğitim ve kültür merkezi ve etkinlileridir. Bölgesel olarak mahallelerde okuma salonları açılmalı, kitaplar sağlanmalı, tiyatro alanları kurulmalı, çocuklarımızın gençlerimizin sanata nasıl aktarabiliriz bu düşünmelidir. Burada Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Mersin Opera ve Bale ile tiyatro grupları ile yüzlerce sanat dallarında ortak çalışmalar yapılabilinir. Kentte birçok konuda sanatsal faaliyet yürütülebilinir. Ancak sanattan ve eğitimden çok korkuyorlar. Çünkü sanatla uğraşan bir birey sorgulama kültürü ile yetişeceği için artık ona dayatılan sistemi sorgulayacağı için korkuyorlar. Siz böyle kalın diyorlar.


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA