Aktif Felsefe Derneği Mersin Şube Başkanı Selveri Saniye Akçal, “Ne kadar çok şeye sahip olmak istiyorsak, o kadar yük alıyoruz. Sonra sahip olduğumuz maddenin kölesi haline geliyoruz. Bunca şeye ihtiyacımız var mı? Aslında yok” dedi.
ZAHİR ECER
Dünya Etik Günü nedeniyle gazetemize konuk olan Aktif Felsefe Derneği Mersin Şube Başkanı Selveri Saniye Akçal, derneğin yola çıkış amacı ve çalışmalarını anlattı.
“Aktif felsefe; kelimenin de ifade ettiği gibi hayatın içinde aktif olmak, yaratıcı ve yönetici olmak. Kendi hayatımızı yönetiyor olabilmek demek. Eğer hayatlarımızı yönetiyorsak felsefeye katılım var demektir” diyen Akçal, “Çünkü felsefe, teorinin ve pratiğin aynı anda uygulanması, kendimizi tanımak, bilmek ve yönetmektir. Tabi kendimizi hangi açıdan bilmek ve tanımak? Bir duygu dünyamız var… Bu dünyamızı, fikirlerimizin kontrol edebiliyor olması lazım. Felsefe, bilgi ve bilgeliğe doğru, kendi içimize bir yolculuktur. Tabi bu da tek başına olmuyor. Bizden önce bu yolu yürüyenler var. Doğu ve Batı filozoflarını karşılaştırmalı inceleyip ortaklığı alıyoruz Aktif Felsefe’de” diye konuştu.
“İNSANA SİLAH ZORUYLA ERDEMLERİ ÖĞRETEMEZSİNİZ”
Felsefe çalışan gönüllü bir grup olduklarını, gönüllülüğün de en büyük erdemlerden biri olduğunu vurgulayan Akçal, “Bir insanın, daha iyi bir insan olmasını zorla sağlayamazsınız. Silah zoruyla erdemleri öğretemeyiz. Kişi kendi ihtiyaç duyuyorsa, yani soru sormaya başlamış, gözlem yapıyor ve içindeki olumsuzlukların çözümünü arıyorsa, yolu felsefe ile kesişir. Felsefe çünkü hem maddi dünyanın hem de maddi yaratan ve güç veren maddenin ötesindeki ruhun birlikteliği, uyumu, armonisidir. Etik ve Ahlak, felsefenin ana konusudur. Çünkü insan yaşamının tanımlarını, değerler sistemimizin temelini bunlar oluşturuyor” diye konuştu. İnsanların, dünyanın çatısı altında yaşayan birer konuk olduklarını ve dünyaya çıplak gelip, yine çıplak gideceklerini söyleyen Akçal, “Günümüz insanının yaşadığı en büyük şikayetlerinden biri, ‘kimse beni anlamıyor, kimse beni mutlu edemiyor?’ şeklinde. Ama mutluluk, başkasından gelen bir şey değil. Mutluluk, içimizden çıkıp, bize geri dönen bir şey. O yüzden ‘ben, kimleri mutlu edebiliyorum?’ ve ‘Kimlerle birlikteyken mutlu yaşıyorum?’ diye bakmalıyız” dedi.
“İNANÇ, UMUDU BESLER, İRADEYİ SOMUTLAŞTIRIR”
Farkında olsun veya olmasın, insanın içinde eylemlerini harekete geçiren inanç sistemleri olduğunu anlatan Selveri Saniye Akça, “İnanç, en büyük erdemlerden birisidir. Tabi bu kavram günümüzde biraz kısırlaştırıldı. Zira inanç, aslında kendimize olan inanç demek. İnanç; umudu besler, zekâyı güçlendirir, iradeyi somutlaştırır. Hepimizde bu erdemlerin tohumu var, önemli olan bunu beslemek, yeşertmek ve çiçeklendirmek. Bir inşaatın temeli güzel ise, üstüne istediğiniz projeyi uygulayabilirsiniz” ifadesini kullandı. Aktif Felsefe Derneği olarak, insanlara ne anlatmak istediklerini dile getiren Akçal, şöyle konuştu: “Öncelikle kendimizi tanımak… Kendimizi tanımak derken; duygularımız, düşüncelerimiz tarafından yönetilerek, ellerimizle de hayata aktarılması gerekiyor. Bunun için de yüksek fikirlere ihtiyacımız var. İnsan her şeyin ölçütüdür. Sermayemiz kendimiziz. Tabi içinde yaşadığımız bir doğa da var. Kendimizi tanıyarak keşfedilmemiş yetenek ve potansiyelimizi keşfetmek ve evrende keşfedilmemiş yasaları da keşfetmek… Geçmiş uygarlıkların yaptığı gibi biz de bu çağda keşfedeceğimiz, bize bırakılmış şeyler var, evrimin getirdiği. Onları keşfederek bu çağın sorunlarını çözmeliyiz. Bunu yapamıyorsak, düşüşe geçmiş oluyor ve kısır döngü yaşıyoruz. Çamura batmış bir arabanın tekeri gibi, aynı fikirler etrafında dönüp duruyoruz ve aklımızı kullanmamış oluyoruz.”
“BUGÜNÜN EMEKLİLİK ANLAYIŞI KENDİNİ ATIL HALE GETİRMEK”
Günümüz insanını mutsuz, yalnız ve üretkenlik dışına itip atıl bırakan ‘emeklilik’ anlayışını da eleştiren Selveri Saniye Akçal, “Bir işten, memurluktan emekli olabiliriz evet... Ama yaşamın kendisinden emekli olmamalıyız. Felsefede de şöyle bir bakış açısı var; İnsana, kendine bakamayacak kadar yaş verilmez. Yani bize verilen yaş boyunca kendimize bakabilen, espri yapabilen, bütün olayları anlayan donanımla geliyoruz biz. Bu dünya insanoğlunun tek anavatanı. Yani insan olarak bakıyorsak insanlığa, bizi ayıran değerler değil, bize ait olmayan kavramlar. Bizi birleştiren, insanı insan yapan erdemler, etik dediğimiz teorik kısmı olan erdemler, insanın kendi dizaynı ve varoluşunda aslında bir yol haritası veriyor.”
“PLATON, 2 BİN 500 YIL ÖNCE BİLE BUGÜNÜ ANLATMIŞ”
Toplumsal sorunları irdelemek için Platon’un ‘Devlet’ kitabı üzerinde çalıştıklarını kaydeden Akçal, şöyle konuştu: “Ben kitabı ilk okuduğumda çok şaşırdım. Bu kitap, 2 bin 500 yıl öncesine ait bir kitap değildir dedim. Çünkü bizi yani bugünü anlatıyor. Birkaç kez önsözünü okudum, teyit ettim. Tabi sonra felsefenin yardımıyla, evrimin o kadar hızlı gitmediğini görüyoruz. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, örneğin Mısır’daki antik yapılar, ya da bizim topraklarımızda Göbeklitepe’nin bulunuşu dünya tarihini çöpe attı. İşte kalıcı değerler dediğimiz o erdemler, tüm geçmiş uygarlıkları zirveye çıkaran, insanların üzerinde çalışarak kendi dönemlerinde ulaştıkları seviyeleri, zirveleri gösteriyor. Bizler de bu çağın insanı olarak bugünü zirveye çıkartacak olan bizleriz.”
Akçal, günümüz insanlarının en büyük sorunlarından birisinin de ‘tükenmişlik’ olduğunu sözlerine ekleyerek, “Bunun için daima evrene, doğaya bakarak, dışımızdaki doğanın ve evrenin yapısına bakarak kusur ve eksiklerimizden dikkati çekip doğaya yönelirsek bundan kurtulabiliriz. Evet… ‘Bir gece var ama o gece bitimsiz değil. Mutlaka güneş doğacak ve her taraf ışıl ışıl aydınlanacak’ diyebilmeliyiz. Böylece kişi o durumu atlatıp daha üretken hale gelebilecektir. Dünyamıza ve çevremize bu bakış açısıyla bakarsak, o zaman yaratıcı aklımızı zorlarız” dedi.
“SAHİP OLDUĞUMUZ ŞEYLER KADAR YÜKÜMÜZ ARTIYOR”
İnsanoğlunun bu dünyada birer konuk olduğunu anlatan Selveri Saniye Akçal, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Çocuklarımızın evimizde misafir olduğu gibi bizler de dünyada misafiriz. Geldiğimiz bir yer varsa, öldüğümüzde de döneceğimiz bir yer var. Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bunları düşünüp konuşmalıyız. Bizim gençliğimizde 100 metrekare bir ev lükstü. Şimdi rakamları duyduğumda şaşırıyorum, 500 metrekare evlerden bahsediliyor. Bir insan, kendine bu kötülüğü ancak böyle yapabilir. Bu evin yönetimini, ısıtmasını, soğutmasını, temizliğini vesaire… Sen evin kölesi oluyorsun artık. Fikirler dünyasında da böyle. Ne kadar çok şeye sahip olmak istiyorsak, o kadar yük alıyoruz. Sonra sahip olduğumuz maddenin kölesi haline geliyoruz. Bunca şeye ihtiyacımız var mı? Yok! İnsan olarak, daha iyi bir insana dönüşmek için ruhumuzu çiçeklendirmemiz gerekiyor. Erdemlerin bizi yönetiyor olması gerekiyor… Kendimizi tanımak… Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Amacımız, kendimizi tanımak ve içimizdeki en iyiyi dışarı çıkarmak olmalı. Niçin? Tüm çabamız daha iyi bir dünya için. Kendi içimizdeki dünyayı güzelleştirdiğimizde, erdemlerimiz eylemlerimizle somutlaştığında, merhamet ve şefkat yani fikirlerimiz de kalbimizden geçip bir tebessümle ortaya çıktığında daha güzel ve iyi bir dünyaya hizmet ediyoruz demektir.”