Bu yol mevzusu iki bölümden oluşuyor.
Bugün ilk bölümünü anlatacağım.
İyiyi bulmak için bazen kötüyü de görmek zorunda kalabilirsiniz.
Bir şeyi iyi yapan, sizin iyi bakmanızla değil, o kişinin bu işi ne kadar iyi yapıp yapamadığı ile ilgilidir.
Bu gözle baktığınızda zaten iyi ile kötü kendini hemen ele verir.
***
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gitmiştim.
Ben otobüsle seyahat etmeyi severim.
Daha kısa zamanda gidilmesine rağmen uçak her zaman sıkıcı gelmiştir.
Ancak ne yazık ki bu kez otobüs seyahatim de oldukça sıkıcı geçti.
İsim vermeyeceğim ama bizim Mersinli (!) firmalarımızın normal belediye araçlarından farkı kalmamış.
Bakınız, ben enayi değilim;
Sadece ‘otobüsle seyahat etmeyi seviyorum’ dedim; eziyeti değil.
Erken alırsam aynı fiyattan veya geç alsan bile, bilemedin 50 TL fazla verip dünyanın en iyi ikinci havayolu şirketi ile rahatlıkla gitmesini de çok iyi bilirim.
Dünyanın en iyi ikincisi diyorum!
Siz daha neyin derdinde, neyin çabasındasınız?
Bu konuya pazartesi günü Yollarda 2 yazımda devam edeceğim.
Diğer rezillikleri de yazacağım.
***
Gelelim ikinci perdeye...
Bu yolculuğumdan sonra çok sevindiğim bir haber aldım.
Mersin’in bir markası ilk kez Ankara –İstanbul yolları için perona çıkmıştı.
Bildiğimiz, tanıdığımız Mersin Nur Turizm artık Ankara ve İstanbul seferi yapmaya başlamış.
Çok sevindirici bir gelişme.
Çünkü altını özellikle çizmeliyim ki, ilk kez bir Mersinli “bu işte bende varım” dedi.
O eli sıktım.
Tanıştım. Sohbet ettik.
“Neden?” diye sordum.
O da “Hep başkaları oldu. Yıllarca neden bir Mersin markası olmasın dedim.
Bu bende hep bir yara idi. Bu hayalim şimdi gerçek oldu.” dedi.
Bu sözler Ahmet Nur’a aitti.
Aslında o patron değil; bir şoför; yani halden ve yoldan anlayan biri.
Yıllarca bu yollarda gidip gelmiş.
O yüzden bu işi biri yapacaksa tabi ki bu işin başındaki Ahmet Nur’dan başkası olamazdı.
Zorlukları da konuştuk.
Hedefler var; rakipler var; çekemeyenler var;
Birde ‘yapamazsınız’ diyenler...
Sahi, neden bir Mersin markasının bir şey yapmasını istemezler?
Öyle ya, yıllarca bu işi yapıyorsunuz, bugün ‘benim’ diyen firmalarda otobüsleriniz var.
Ama birileri sizin büyümenizi istemeyecek!
Marka diyeceğiniz bir firma ile Turizm turuna gideceksiniz;
Ama bir de bakacaksınız ki otobüs ve şoförler Nur Turizme ait.
O zaman bu yollarda olmak en çok Ahmet Nur’un hakkı değil mi!
Kimse haddini aşmasın ve düzgün rekabet koşulları içerisinde mücadelesini sürdürsün.
Karşınızda rakibiniz bile diyemeyeceğim uçak firmaları var.
O yüzden kim işinizi iyi yaparsa bunun karşılığını alır.
Kimler de kötü yaparsa (Pazartesi anlatacağım) o da illa ki yolcu ve itibar kaybetmeye mecburdur.
***
Kendi memleketimde bir Mersin markasının öne çıkması her zaman çok hoşuma gitmiştir.
Bu kente başka şehirlerden gelip önemli katkılar sunanlar var.
Daha önceki yazılarımda bunların altını çizmiştim.
Ama bu başka bir şey.
Çünkü Mersin’in en önemli özelliği hemşericilik olgusunun yerleşmemiş olmasıdır.
Hep derim, Mersin bir Kayseri’ye, Konya’ya, Gaziantep’e benzemez.
Bu şehirlerde olduğu gibi bizde hemşericilik çok yoğun değildir.
O yüzden biraz İzmir’e biraz Antalya’ya biraz da Adana’ya benzer.
İşte bundandır bu memleketten bir şeyler yükselince mutlu olmam.
İşte bundandır başka bir şehre gittiğimde Mersin yazan otobüsleri görünce sevinmem.
‘Yapamazsın’ diyenler dönüp önce kendileri ne yapamıyor ona bakacak;
Sonra da yapanların önünde durmaya kalkmayacak.
Serkan TULTAK
21.07.2017 serkantultak@gmail.com