Serkan TULTAK | SURİYELİLER ve HATAY MESELESİ - 1 | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 
image
Serkan TULTAK

Tarih : 19.11.2017  E-Mail : serkantultak@gmail.com


SURİYELİLER ve HATAY MESELESİ - 1

Hatay, Suriye’den kurtarılarak gerçek anavatanına, Türk topraklarına dahil edildi.

Bu çok kolay olmadı.

Bugün Suriyelilere tepki verirken, onların vatandaşlık durumlarına, ayrıcalıklarına, toprak ve mülk edinmelerine karşı çıkarken, Doç. Dr. Yusuf Sarınay’ın farklı kaynaklardan çeşitli notlarla aktardığı bilgileri de okumakta fayda var diye düşündüm.

Bu konunun bugün yaşadığımız sorunlarla ne ilgisi olduğunu da bu yazı dizisinde bulacaksınız.

En azından Suriyelilere neden mülk edinme hakkı verilmediği konusunda fikir sahibi olacaksınız.

Öyle ya, kendi üzerlerine ev alamayan Suriyeliler Türkiye'den ev alımını dostları ve yakınları üzerinden gerçekleştiriyorlar.

Tapu Kanunu gereği Suriye vatandaşlarının ayrı bir özelliği vardır; Suriye vatandaşları, Hatay meselesi döneminden beri Türkiye’de taşınmaz edinemiyorlar.

Mersin de kayıt dışı ile birlikte 400 Bin Suriyeli yaşıyorsa, bu gerçeği, neden Türk vatandaşları üzerinden mülk edindiklerini ve yaşanan sorunları anlamak için Hatay meselesinden başlamak gerektiği ortadadır.

Tabi birde şu soruyu sormak lazım:

“Suriyeliler Türk vatandaşı olursa ne olur ve neden vatandaş olmak istiyorlar?”

***

O dönem Hatay’ın %67.7’si Türk, %11’i Ermeni, %10’u Arap, %9’u Rum Ortodoks, %2.3’ü diğer unsurlardan meydana gelmekteydi. Ancak, 1920’den itibaren bölgenin demografik dengesi Fransız yönetimi tarafından Türkler aleyhine bozulmuştu.

Suriye’de iktidarda bulunan Vatani Partisi, ülkenin bağımsızlığa kavuşması için Fransa’ya karşı yürüttüğü mücadele ile kamuoyunun sempatisini kazanmıştır. Ancak iktidara geldikten sonra, hem kendi mevkilerinin hem de Suriye-Fransa Bağımsızlık Anlaşması’nın yürürlüğe girişinin tehlikeye düşebileceği endişesiyle politikalarını değiştirmişler, kamuoylarını Hatay davasına ve Türk düşmanlığına yöneltmişlerdir.

Daha Hatay meselesinin Paris ve Cenevre’de görüşülmeye başladığı sıralarda Türkiye aleyhinde propagandalara girişmişlerdir. Bu propagandalarda; Türkiye’nin şapkayı kabul etmiş dinsiz bir ülke olduğu, Halep, Trablusşam ve Cezire bölgelerini de almak için propaganda yaptığı, ilk tehlikenin de Hatay’dan geldiğini yaymaktaydılar.

Suriye’de yayınlanan Elkabas Gazetesinde 10 Haziran 1937’de yayınlanan “İskenderun’da Araplığı Nasıl Muhafaza Ederiz” başlıklı yazıda; Sancak devlet başkanının Arap olması için çalışmak, Sancak’ta Arapça eğitime ağırlık vermek, Sancak’ta Araplığı yayacak cemiyet ve kulüpler açmak gibi tedbirler alınması istenilmektedir.

Ayrıca Hatay’ın Statü ve Anayasası’nın 29 Kasım 1937’de yürürlüğe gireceği sırada da Suriye Meclisi ve basını, Suriye bayrağının Hatay’dan indirilmesini protesto ederek, Milletler Cemiyeti, Türkiye ve Fransa şiddetle tenkit edilmiş, Hatay’ın Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olduğu tekrar vurgulanmıştır.

Bu olaylar ve tepkiler karşısında Fransız yöneticileri, Fransız-Suriye, anlaşması gereği terk etmeleri gereken mandater idareyi uzatmak için Suriyelilerin faaliyetlerini müsahama ile karşılamışlar, teşvik ve tahrik etmişlerdir. Hatta Fransa, öteden beri takip ettiği, unsurlar arası ayrılığı ve düşmanlığı daha fazla körükleyerek durumunu sağlamlaştırma yoluna gitmiştir.

Hatay meselesi üzerine yoğunlaşan Atatürk, daha 1 Kasım 1937’de TBMM’ni açış konuşmasında “Yeni Hatay rejiminin mer’iyete girmesine kısa bir zaman kaldı” Diyerek sabırsızlığını belirtmiştir.

Nitekim Fransa’nın yeni rejimi ilan etmemesi üzerine 1 Aralık 1937’de verdiği demeçte durumu protesto etmiştir. Fransız hükümetinin bu tavrı Türk-Fransız ilişkilerini yeniden gerginleştirmiştir. Bunun üzerine Türkiye; 3 ve 24 Aralık 1937 tarihlerinde Fransa’ya verdiği notalarla durumu protesto etmiş ve 1930 tarihli Türk-Fransız Dostluk Anlaşması’nı feshettiğini bildirmiştir. Bu gergin ortamda 14 Aralık 1937’de Atatürk’ün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu Güney sınırlarında alınacak askeri tedbirlerle ilgili bir kararnameyi kabul ederek hazırlıklara başlamıştır.

Suriye Başbakanı Cemil Mardam, Ankara’ya gelmiş ve 21 Aralık 1937’de Atatürk tarafından kabul edilmiştir. Bu görüşmede Atatürk, Suriyelilerle olan dostluğundan bahsetmiş, tüm İslam alemi gibi Suriyelilerin de bağımsız olması gerektiğini, ancak Fransa’nın buna niyetli olmadığını belirterek,“… Fransızlar buna mani olurlarsa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Onu da tekeffül ediyorum. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kafi. Söz veriyorum, icap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temenni ederim ki buna mecbur olmayalım. Katiyyen bırakmam.”demiştir.

Hatay konusunda ise; “Bu mesele benim için bir namus meselesidir. Biz orayı muharebe ile kaybetmedik. Bize verin demiyorum, ihtiyacımız yoktur.. Bu meseleyi halledeceğiz. Bu namus meselesidir. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım” diyerek kesin bir şekilde kararlılığını ortaya koymuştur.

Peki, bu mesele nasıl başladı ve buralara nasıl gelindi?

Yarın devam edeceğiz.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz          :

Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
Kod                        :

 



  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA