Müslüm KAYA | HAYATIMIZ SİNEMA | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 
image
Müslüm KAYA

Tarih : 20.11.2018  E-Mail : muslumkaya02@hotmail.com


HAYATIMIZ SİNEMA

  Artısıyla eksisiyle hafta sonu 12 sinema filmi Mersinli sinemaseverlerin izlenimine sunuldu. Cuma, cumartesi ve pazar günleri "Başka Sinema" adıyla saat 12'de başlayan seanslar saat 20'deki son seanslara kadar sürdü. Sözü edilen günlerin herbirine dört film düştü.

  Bu filmlerin 7'sini izleyebildim, kalan beş filmi ise işlerim dolayısıyla izleyemedim. Peki, onlarca saatimi ayırdığım bu film gösterisi sona erdiğinde aklımda neler kaldı?
  Öncelikle filmler bitti ama izleri içimde kaldı. Bunlarla ilgili izlenimlerimi ve eleştirilerimi öznel bir anlayışla sizlerle paylaşacağım.
  Gerçekten "Başka Sinema"ydı. Farklı sinema dilleri vardı. Alışılmış filmlere pek benzemiyordu. Zaten filmlerin böyle bir atmosferde karşımıza çıkacağını kuvvetle hissediyordum. Yanılmadım.
  Film izleme maratonum cuma günü saat 12 seansıyla başladı. Türkçeye "Sözcükler ve İmgeler" ile çevrilen bu filmin yönetmenliğini Fransız yönetmen Jean Luc Godard yapmıştı. Film karmakarışık, şaşırtıcı anoforlarla dolu, çılgınca denemelere tabi tutulmuştu. Sanki bir çorbaydı, yoksa aşure mi deseydim?
  Savaşlardan, sessiz sinema filmlerinden, belgesellerden, eski siyah beyaz filmlerinden yararlanılmış yüzlerce görüntü...Oldukça soyut, kapalı, belli bir oyuncu kadrosu olmayan , sürrealist tadındaki bu filmi sevdim mi? Sevdim. Tam anladım mı? Hayır, anlamadım. Film bittiğinde ne hissettim? Ruhumda, usumda sanki bir "İkinci Yeni" şiiri geçti. Ece Ayhan mı desem, yoksa İlhan Berk şiiri mi desem?
  Aynı gün saat 15'te izlediğim film ise her alanda hızla yükselen Güney Kore filmiydi. Film dilimize "Şüphe" adıyla çevrilmiş. Üniversite mezunu, işsizliğe mahkum edilmiş bir gençle yeni türedi zengin, psikopat huyları olan bir gencin ön planda olduğu bir filmdi. İki gencin arasına ise gırtlağına kadar kredi kartı borcuna batmış, yarı zamanlı işlerde çalışmaya çalışan, varoş bir kadın girmişti. Paradan yana tercihini kullanan kadının gizemli bir biçimde ortadan kaybolması filmdeki gerilimi artıran unsur oldu. "Şüphe"yi beğendim.
  "Sibel" adlı film ise saat 18'de başladı. Konuşma yetisini yitirmiş, sadece ıslıkla derdini anlatan bir kadının -Sibel'in- jandarmalar tarafından aranan kanun kaçağı bir erkekle ormanda karşılaşması, onunla girdiği ilişki, ardından gelişen olaylar...
  Cumanın son filmi de saat 20'de başlayan bir Türk filmi olan "Anons"tu. Filmde emir komuta zinciri içerisinde darbe yapmaya yeltenen, darbenin İstanbul ayağını yöneten üç darbeci subayın karikatürleri çiziliyordu.
  Cumartesi günü saat 15'te başlaması gereken bir Polonya filmiydi. Ancak film 15-20 dakika sonra başlayabildi. Sosyalist Polonya yıllarında müzik sanatına Sosyalist Parti'nin ideolojisini sokmak istemeyen bir müzisyenin Fransa'ya sığınması sonunda, kapitalist sistemde kendisini bekleyen üçüncü sınıf publarda sahne alması anlatılıyor. "Soğuk Savaş" isimli bu film, insanın yazgısının ideolojik sistemlerle de çözülemiyor iletisini izleyenlere göstermeye çalışıyor.
  Saat 18'de beyaz perdeye yansıması gereken Fransız filmi "Climax" , 15-20 dakikalık bir sarkmayla başladı. Bu film beni derinden sarstı, ruhumda kolay kolay silinmeyecek şok etkisi yarattı. Gençlerin düzenlediği partide danslar çılgıncaydı, danslar adeta bu düyaya ait değildi. Muhteşem dans gösterilerine ve çekimlere hayran kaldım. Dansları izlemekten yoruldum. Su gibi akan içkiler, alınan uyuşturucular, yemeğe kimin kattığı belli olmayan sentetik uyuşturucu sonrasında her biri zombiye dönen gençlerin berbat sonları...
"Climax" berbat mı berbat biçimde sonuçlanırken geride salonda şoka girmiş birçok izleyici bıraktı.
  Son film ise yönetmenliğini Murat Düzgünoğlu'nun yaptığı "Halef" adlı filmdi. Bu film de 20-25 dakikalık bir gecikmeyle başladı. Filmde mistik öğeler çok fazlaydı. Hocalar, muskalar, ruh göçleri, dünyaya ikinci gelişler...Film Kanal 7 ile kapatılmadan önce Samanyolu Tv'deki "Sıralar Dünyası"ndan izlerle Ömer Kavur'un "Anayurt Oteli"nden esintiler taşıyordu.
  "Halef" filmin sonunda filmin yönetmeni Murat Düzgünoğlu ile söyleşi vardı. Bundan yaralanarak yönetmene şu soruyu yönelttim. " Filmde materyalist eğlimlere sahip bir matematik öğretmenin dine kayışını mı işlediniz? Acaba sizi İslami filmler çeken yönetmen kategorisine alabilir miyiz?" Ancak genç yönetmen bu filmi dinci bir amaçla çekmediğini söyledi.

***

  Her ne kadar filmler geç başlasa da her ne kadar sinema bilet fiyatları yüksek olsa da her ne kadar bazı kişiler akıllı telefon müptelası olduğu için film sürerken telefonlarını açsa da böyle bir etkinliğin Mersin'de yapılması, Mersin'in kent kültürünü kazanması bakımından bir kazançtır.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz          :

Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
Kod                        :

 



  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA