5 Aralık 1934’te Atatürk, bir kez daha tüm dünyaya örnek olacak bir karara öncülük etti. Kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkı için harekete geçti. Ve, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklik ile bundan tam 84 yıl önce kadınlar, en demokratik haklarına kavuştular.
Türk kadınının TBMM’de yüzde 4.6 oranıyla temsil edildiği 1935 yılında, demokrasi ile yönetilen ülkeler arasında, kadın temsili sıralamasında Türkiye, Finlandiya’dan sonra ikinci
sıraydı! 84 yıl sonra bugün ise Türkiye, kadın milletvekili temsil oranında dünyada 133’üncü sıraya geriledi!
Ne oldu da geriledik? Uzun uzadıya anlatmayayım, nedenler hepimizce malum… Biz çözüme odaklanalım!
Toplumsal eşitliği sağlamak için tek başına yasalar yetmez!
İşe eğitimden başlamak gerek…
Eğitimli, kedinden emin, adil, eşitlikçi, dürüst bireyler kadın-erkek ayrımına ihtiyaç duymazlar. İşte bizim bu insanları yetiştirmemiz ile ancak toplumsal eşitlik sağlanabilir… Bu insanları ne tek başına anneler, ne de babalar yetiştirebilir.
Toplumsal bir zihin değişikliği şart!
Aksi takdirde sergileyeceğimiz tüm çabalar sonuçsuz kalacaktır.
Dünyada kadın hareketinin her geçen gün güçlendiği bir süreç yaşanırken, Türkiye’nin bu alandaki umutsuz tablosu son 16 yılda daha da karamsar bir gelecek çizse de ‘Umudumuzu’ yitirmemeliyiz!
Çocuk ve kadına yönelik şiddet ve tecavüzün arttığı, eğitimin gerici-yobaz kurum/kuruluşlara terk edildiği, kadını eve hapseden veya ucuz iş gücü olarak gören iktidarlara karşı KADIN DAYANIŞMASI’nı arttırmak bizim elimizde!
Unutmayalım ki; dünya yerinden oynar, kadınlar birlik olsa!