Ogün Kaymak’ı kaybetmemizin üzerinden dört ay geçti. Bir şairin bir kentten gidişinin gerçek boşlukları daha da görünür oldu.
Çünkü onlar, sessiz bir saatin işleyişi gibi gösterişsiz ama yeri doldurulamaz önemde bir yaşama sahiptir. İmzasını taşıyan işleriyle birlikte Ogün, Mersin’in kültür tarihindeki yerini aldı…
Bir dergi söyleşinde O’na, neden şiir yaptığını sormuştum. 1984’te İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarına uzanan serüvenini anlatmıştı. Okulun tiyatro kolunda ışıkçı olarak başlayan sanat yaşamının, Matsuo Basho’nun haiku çevirisiyle şiire dönüşmesinden bahsetmişti. Edward Bond’un “Kuzeye Giden Dar Yol” oyunu, Basho’nun gezi notlarından sahneye taşınan, Ogün’ün anlatımıyla türünün benzersiz bir yapıtıdır. Bunda etken, Bond’un tiyatro yönetmenliğinin yanı sıra şair de oluşudur. Elbette bir şair yapıtının sahne olanakları, bir diğer şair tarafından daha mümkün hale gelecektir.
İşte böylesi koşullarda haikulara gönül veren Ogün, Süreyya Berfe’nin “nasıl ki bir Japon bozlak okuyamazsa, Türkler de haiku söyleyemez, 400 yıllık bir kültürel süreç ürünüdür haikular”, eleştirisiyle kendi şiirinin peşine düşmüştür.
Şiirlerine dair çokça şeyler söylenebilinir, ama yaptığımız söyleşide izleğini verdiği gibi, temsil olanaklarını şiirlerine taşımaktan geri durmamıştır. Tablolar şeklinde örülen önemli sayıda şiiri, eserlerinin neliğini daha da görünür kılmaktadır.
Islık Çalma İstasyonu
Her şiire kenar süsü olabilir
İki sevgilinin sahildeki ilk yürüyüşü, adımlar aksar
Islık çalma istasyonunda
Tüm yeteneksizliklerden muaf
Upuzun kumsala yaslanmış, genişleyen göğün altında
Sözsüz ifadeleriyle yüzün, işgal edilmiş zaman:
Yüreğin enlemesine yayılan sızısı
… (Ogün Kaymak)
Sevgiyle anıyorum Ogün Kaymak’ı. Gidişi erken oldu; yaşasaydı pek çok tiyatro metnine de imza atacak engin bir birikime sahipti.