Severim ben ruhu olan canlıları, varlıkları, yerleri, çayı…
En çok da sokakları severim…
Sokağın tavanı kadar heyecan verir ruhu olanlar bana…
Ağacın, gazete, kitap sayfalarının, müziğin, sokakların, Demirtaş’ın, Çamlıbel’in Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nun, denizin, Müftü Deresi’nin, Tren İstasyonu’nun, Cumhuriyet Meydanı’nın…
Demirtaş’ta yapacağın kentsel dönüşümün, Çamlıbel’de stadı yıkıp yerine yapacağın otel/AVM/hastanenin, Tren İstasyonu’nda yapacağın restorasyonun, ağaç kesmenin, gazeteci/yazar sansürlemenin, denizi doldurmanın ve de kirletmenin, çayı radyasyona bulamanın bu yüzden karşısındayımdır!...
Ruhsuzlaştırmak kaybetmektir!
Kaybolmaktır!
Oysa ne zor arayıp bulduk biz bu mutluluğu.
Ne çorluklarla inşaat ettik, tesis ettik ve de ayakta tuttuk.
Nelerden vazgeçtik!
Ne bedeller ödedik!
Çocuklarımız sefasını sürsün diye cefasını çektik…
Ama sen öyle umarsızca ve de hoyratça, kaderimiz iki dudağının arasındaymış gibi abanıyorsun ruhumuza…
Ruhsuzlaştıracağın, kaybedeceğin hayatlar istiyorsun!
Ne için var olacağız, ruhumuzu da kaybedersek!
Canımızın yongası ruhumuzdur!
Mutluluğumuz, nefesimiz ruhumuzdur!