“BARIŞ MÜCADELESİNDEN BİR AN OLSUN VAZGEÇMEYECEĞİZ” | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 

“BARIŞ MÜCADELESİNDEN BİR AN OLSUN VAZGEÇMEYECEĞİZ”


 

​​​​​​​KESK Şubeler Platformu, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle yayınladığı mesajda; “Savaş, çatışma ve kutuplaştırma siyasetine karşı emekçiler, ezilenler, sömürülenler, kadınlar eşitlik, özgürlük, barış ve demokraside ısrar ediyor! Barış mücadelesinden bir an olsun vazgeçmeyeceğiz” dedi.

Haber Merkezi

 

1 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya’yı işgaliyle başlayan, insanlık tarihinin en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının, II. Dünya Savaşı’nın başladığı gün olurken, 1981’de 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kutlanmaya başladı.

KESK Şubeler Platformu, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle bir mesaj yayınlayarak, “Barış mücadelesinden bir an olsun vazgeçmeyeceğiz” dedi.

 

“ADI KONMAMIŞ BİR 3. DÜNYA SAVAŞI YAŞANIYOR”

Platform adına Mersin Eğitim Sen Şube Başkanı Mahmut Sümbül tarafından yapılan açıklamada, “Aradan 83 yıl geçti. Savaş dün Polonya ve tüm Avrupa’daydı, bugün başta Ukrayna olmak üzere dünyanın birçok yerinde irili ufaklı çatışmalarla devam ediyor” denilerek, adeta adı konmamış bir 3. Dünya Savaşı’nın yaşandığına dikkat çekildi.

“Emperyalistler arası paylaşım savaşları nedeniyle insanlık ve doğa bir kez daha

büyük bir kırımla karşı karşıya…” diyen Sümbül, “Emperyalist ülkeler, kendi çıkarları uğruna işgallerle, saldırılarla dünyayı kana bulamaya, gerici, dikta güçlere zemin yaratmaya devam ediyorlar. Bir kez daha insanlık değerleri yerle bir ediliyor, doğa geri dönüşü olmayan tahribatlara maruz kalıyor, gözyaşı ve acılar dinmiyor.

İşçi sınıfının, ezilenlerin büyük bedellerle elde ettiği eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye dair

kazanımlar bir bir gasp ediliyor. Sistemin yarattığı pandemiler dahi fırsata çevrilerek sosyal yaşam koşulları cehenneme çevriliyor.

Kapitalistler her dönemde kar elde ederken, sermaye sözcüsü iktidar temsilcileri, halklarımıza ve emekçilere ‘artık bolluk dönemi bitti’ tehdidini savuruyor, yeni gaspların haberini veriyorlar.

Savaş politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan mültecilik ve göçmenlik milliyetçiliğin, ırkçılığın yükseltilmesinin, halklar arasında düşmanlığın körüklenmesinin aracı haline getiriliyor.

Milyonlarca savaş mağduru insanlık dışı koşullarda hayatlarını sürdürmeye çalışırken, binlercesi göç yollarında can verirken başta Avrupa devletleri olmak üzere iktidarlar mültecilik üzerinden insanlık değerlerini pazarlıyor, ayaklar altına alıyorlar.

Ülkemizdeki tek adam rejimi de büyük bir yara olan mültecilik olayını iç ve dış politikada bir

pazarlık ve tehdit aracı olarak kullanıyor. Öte yandan ülkemizden de diğer ülkelere siyasal ve

ekonomik nedenlerle mülteci akını yaşanıyor. Adeta savaştan kaçarcasına göç yollarına düşenlere karşı sınır bölgelerinde insanlık suçları işleniyor.

Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikalarda ısrarın bedelini egemenler, ittifak bloğu etrafında kümelenmiş kirli çıkar odakları değil emekçiler ve ezilenler olarak ülkenin %99’u ödüyor. Ekmeğimize, geleceğimize, aşımıza, ormanımıza, suyumuza göz dikenler, halkların bir arada yaşama iradesini de iktidarları için en büyük tehdit olarak görüyorlar. Hasta tutuklu/hükümlüler sağlık raporlarına rağmen tahliye edilmedikleri için ölümle yüz yüze bırakılıyorlar” dedi.


“AKP+MHP İKTİDARLIĞINI KORUMANIN YOLU SAVAŞTA ARANIYOR”

Mamut Sümbül, Türkiye’de ise AKP+MHP iktidar bloğunun her gün biraz daha derinleşen ekonomik kriz koşullarında iktidarı korumanın yolunu savaş, çatışma ve şiddet ortamını daha da artıran politikalarda aradığına vurgu yaptı.

“İçeride ve dışarıda milliyetçi, şoven, ayrımcı, tekçi, cinsiyetçi, mezhepçi siyasetin dozu her gün biraz daha arttırılıyor” diyen Sümbül, “Halkları ve emekçileri kutuplaştıran politikalara, tüm yurttaşların can ve mal güvencesini, emekçilerin onurlu çalışma hakkını ve iş güvencesini yok sayan saldırılara her gün bir yenisi ekleniyor.

Festival ve konser yasakları, sanatçılara yönelik tutuklamalarla bir yandan yaşam tarzımıza

müdahale ediyor, bir yandan tüm topluma gözdağı veriyorlar. Saldırılara iktidara yakın gerici

odakların laiklik karşıtı söylem ve tehditleri eşlik ediyor. Siyasallaşan yargı ise iktidarın gündemini hayata geçirmesine aracılık ediyor. Barış söylem ve talebini cezalandırırken muhalif kişi ve kurumlara yönelik ölüm tehditlerine, savaş çığırtkanlıklarına ise gözünü ve kulağını kapatarak prim veriyor.

 

“BARIŞ VE DEMOKRASİ TALEBİ EKMEK VE SU KADAR TEMEL İHTİYAÇ HALİNE GELDİ”

Tüm dünyada 1 Eylül vesilesiyle barıştan, demokrasiden, özgürlük ve eşitlikten yana söylem ve taleplerin yükseldiği bir günde, 1 Eylül 2016 gecesinde, iktidar bloğu yayımladığı 672 sayılı KHK ile sorgusuz sualsiz şekilde 50 bin 875 kamu görevlisini ihraç ederek adeta kamu emekçilerine savaş açtı. Ve o günden bu yana ihraç, açığa alma, adli ve idari soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, demokratik hakların kullanımı karşısında yasaklama ve fiili müdahaleler gibi her türlü zor ve baskı aracı aratarak devam etti.

Gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, homofobiden beslenen şiddet ve cinayetler, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, laiklik karşıtı gerici politikalarda kaygı verici artış, çocuk istismarı, doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaşmayan politika ve uygulamalar gündelik yaşamın parçası haline geldi.

Gelinen aşamada ülkemizin en temel sorun alanlarının başında emek, barış ve demokrasi karşıtı milliyetçi, şoven, faşizan politika ve uygulamalar gelmektedir.

Dolaysıyla ülkemizde, bölgemizde ve dünyada barışa olan ihtiyaç tüm yakıcılığı ile her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor.

Barış ve demokrasi talebi ekmek ve su kadar temel ihtiyaç haline gelmiştir.

 

BARIŞ NEDİR?

Emekçiler, kadınlar, ezilen halklar için barış; Emeğinin karşılığını alabilmektir. Halkların eşit ve özgür birlikteliğinin sağlandığı, başta Kürt sorunu olmak üzere temel sorunların barış ve diyalogla çözüldüğü, demokratik taleplerinin karşılandığı bir toplumsal mutabakattır.

Kadına yönelik şiddetin son bulması, bunun için başta İstanbul Sözleşmesi feshinin iptal

edilmesi, ILO’nun 190 sayılı sözleşmesinin imzalanması başta olmak üzere toplumsal

cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik politikaların esas alınmasıdır. Çocuğun da hakları var diyebilmektir. Doğamızın, suyunuzun, ormanlarımızın rant uğruna talan edilmemesi, sadece bugünü değil geleceği de savunan ekolojik bir yaşamı hakim kılmaktır. Ötekileştirmenin ortadan kalkmasıdır. Mülteciliğe yol açan politikalara son vermek, göçmenleri düşman görmemek, dayanışmayı büyütmektir.

 

“BARIŞ MÜCADELESİNDEN BİR AN OLSUN VAZGEÇMEYECEĞİZ”

1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle; savaşlarda, çatışmalarda yitirilen milyonlarca insanın

anısı önünde saygıyla eğiliyor, emekçilerin ve ezilen halkların kendi hakları için yürüttükleri

mücadelenin en temel başlığının Barış olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz.

KESK olarak; tüm saldırılara, savaş ve kutuplaştırma, tek tip yaşam tarzı dayatmalarına

karşın ısrarla ve örgütlü, kararlı bir mücadele ile dünyada, Ortadoğu coğrafyasında ve

ülkemizde, barışı savunmaya devam edeceğiz. Adaletin, eşitliğin, kardeşliğin, paylaşımın,

yardımlaşmanın, dayanışmanın, insanca bir yaşamın kalıcı hale getirildiği bir dünya ve ülke

kuruncaya kadar barış mücadelesinden bir an olsun vazgeçmeyeceğiz. Yaşasın barış!” diye konuştu.


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA