GİZEM EKİCİ
Tarsus’ta bir araya gelen sendika,dernek ve siyasi parti temsilcileri ortak açıklama yaparak OHAL’in kaldırılmasını istedi. Eğitim Sen Tarsus Şubesi’nde bir araya gelen sendika, dernek ve siyasi parti temsilcileri ortak açıklama yaparak OHAL’in kaldırılmasını istedi. Açıklamaya CHP Mersin Milletvekili Prof.Dr.Aytuğ Atıcı da katıldı. Açıklamayı okuyan Eğitim Sen Şube Başkanı Eyüp Kızıl:, ‘OHAL değil, demokrasi istiyoruz!’ başlığıyla yaptığı açıklamada, 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olsa da, 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL ve KHK Rejimi ile AKP’nin fiili darbesine dönüşerek bir rejim değişikliğine giden yol açıldığını söyledi.
“16 aylık sürede Anayasa fiilen ilga edilmiş, yasama-yürütme ve yargı tamamen tek bir kişinin emrine verilmiştir” diyen Kızıl, “Türkiye Cumhuriyeti artık hiçbir biçimde Anayasa’da iddia edildiği gibi demokratik, laik, sosyal hukuk devleti değildir. biçimsel demokrasi dahi rafa kaldırılmıştır! TBMM fiilen etkisizleştirilmiş, yasama yetkisi de bütünüyle askıya alınmış durumdadır. TBMM onayından geçirilmeyen KHK’lar, yargı süreçleri ile de denetlenememekte, tek bir kişinin akşam aklına gelen, sabah kanun olabilmektedir. Yaz saati uygulamasından, kış lastiğine kadar darbe girişimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan hemen her konu, KHK’lar ile düzenlenmektedir. Sadece TBMM değil, yerel yönetimler de tek adamın atadığı seçilmemiş, kişilere devredilmiştir. 83 belediyeye kayyum atanması ve 6 belediye başkanının ‘görevden alınması’ sonucu Türkiye nüfusunun yüzde 43’ünü seçilmemiş, atanmış belediye başkanları tarafından yönetmektedir. Milli irade diyenler, TBMM’den yerel yönetimlere halkın iradesini gasp etmeye devam etmektedir” dedi.
OHAL İLE MUHALEFET SUSTURULDU
OHAL’in toplumsal muhalefeti susturmak için bulunmaz bir fırsat olarak görüldüğünü aktaran Eyüp Kızıl, AKP’nin, siyasal projesinin önünde engel gördüğü kesimleri OHAL hukuksuzluğu ve keyfiyetinden faydalanarak ihraç ettiğini, susturduğunu ve cezaevine gönderdiğini kaydetti. “ Basın yayın organları, dernekler kapatılmış, gazeteciler tutuklanmış, OHAL tek sesli bir Türkiye yaratmak için kullanılmıştır” diyen Kızıl, “Yine bu hedefe uygun olarak her türlü hak arama mücadelesi keyfi biçimde yasaklanmaktadır. Devletin ‘laik’ olduğunu söylemek mümkün değildir. Darbe girişiminin merkezinde olan cemaatin devletin her kademesinde yerleşmesini, kadrolaşmasını ve palazlanmasını sağlayan AKP iktidarı, yüzlerce insanın ölümündeki sorumluluğunun hesabını vermek bir yana, aynı “hata”da ısrar etmekte, Gülen cemaatinden boşalan devlet kadrolarını bugün kendine biat eden tarikat ve cemaatlerle doldurmaktadır. Liyakatin yerine mülakatın getirilmesinin amacı, açıktır ki başka başka cemaatlere ve ‘sadık kullara’ kadro sağlamaktır. Dini cemaatler arasındaki mücadele ekseninde şekillenen bir devlete ‘laik’ demek mümkün değildir.
OHAL, gerici-mezhepçi bir toplumsal yapı inşası için kullanılmaktadır. Eğitim müfredatı bilimsel olmaktan çıkarılmış, tamamen dinselleştirilerek, sınav sistemleri değiştirilerek tüm okullar imam hatipleştirilmiştir. Kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz artmış, ceza indirimleri ile kadına yönelik şiddet teşvik edilmiş son olarak da müftülere nikah kıyma yetkisi verilerek çocuk gelinlerin artması ve çok eşlilik meşrulaştırılmış, kadın ve çocukların yasalarla korunan haklarının da ortadan kaldırılması söz konusu olmuştur. OHAL döneminde artan iş cinayetleri “fıtrat”a bağlanarak sorumlular yargılanamaz hale getirilmiştir.
SOSYAL DEVLETİN SON KIRINTILARI YOK EDİLMİŞTİR!
Sosyal bir devletin en temel özelliği, emeğiyle geçinenlerin iş güvencesidir. Nüfusun dörtte üçünün ücret gelirleriyle geçindiği bir ülkede iş güvencesi OHAL döneminde tümüyle ortadan kaldırılmıştır. Darbe girişimi ile ilgisi açık-seçik kurulmaksızın, hiçbir somut delile dayanmadan, adil yargılama süreçleri işletilmeden 130 binin üzerinde kamu emekçisi işinden, geleceğinden edilmiştir. 50’nin üzerinde emekçi bu süreçte intihar etmiştir. Anayasal güvence altında olan çalışma ve yaşam hakkı gasp edilmiş, devlet iş güvencesinin teminatı olmak bir yana, iş güvencesine karşı en büyük “tehdit” halini almıştır. OHAL iş güvencesinin yanı sıra işçilerin en temel haklarına da bir tehdittir. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, grevleri engellemek için OHAL’i kullandıklarını açıkça söylemiştir. Bu sözlere uygun olarak 2017 yılı boyunca beş grevi engelleyerek yaklaşık 25 bin işçinin hakkı gasp edilmiştir. Hayatı darbelerle, Gülen Cemaati gibi cemaat ve tarikatlarla mücadele içinde geçmiş olan emek ve meslek örgütlerinden binlerce kişi darbe ile ilişkilendirilerek işlerinden atılmıştır. Bugün DİSK üyesi 2000’e yakın işçi, KESK üyesi 4099 kamu emekçisi, 3315 hekim ve TMMOB üyesi 3000’in üzerinde mühendis, mimar ve şehir plancısı ihraç edilmiş durumdadır. Devletin tüm sosyal yönleri tasfiye edilirken, direnen/direnecek olan herkes etkisizleştirilmek istenmektedir. İşe iade talebiyle açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın haklarının iadesi bir yana tutuklanmaları, Nuriye Gülmenin tutukluluk halinin halen devam ettirilmesi, emeği için, işi için mücadeleyi düşünen herkese karşı bir gözdağı olarak gündeme gelmiştir. Bütün çalışma yaşamı, tamamen antidemokratik yollarla, meclisi işlevsiz kılıp halkın iradesini çiğneyerek düzenlenmekte, KHK ile İşsizlik Sigortası Fonundan, işçilerin parasından sermayeye kaynak aktarılmaktadır. OHAL sürecinde birçok kamu kuruluşu VARLIK FONU’na devredilerek uluslararası sermaye kuruluşlarına ipotek karşılığı borçlanma yoluna gidilmiştir” diye konuştu.
“OHAL SÜRECİNDE “HUKUK DEVLETİ”NDEN BAHSETMENİN OLANAĞI KALMAMIŞTIR!”
Türkiye’de tam bir hukuksuzluk ve keyfiyet rejiminin hâkim olduğunu savunan Kızıl, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Yapılmak istenen düzenlemeleri hukuki denetimden kaçırmak için sıklıkla kullanılan KHK’lar ile hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerinin hiçbir kırıntısı kalmamıştır. Ülkeyi yönetenlerin kararlarını ve uygulamalarını hukuk yolu ile durdurmanın hiçbir imkânı bırakılmamıştır. Mahkemeler açıkça emirle çalışmakta, savcılara talimatla soruşturma açmakta, hakimler ‘yukarıdan’ gelen ‘telkinlerle’ tutuklama kararları almaktadır. Ülkenin cumhurbaşkanı yargıya açıktan kamuoyu önünde talimat vermekte, yargı kararlarını ilan etmekte, hüküm kesmektedir. Kimin niye tutuklandığının, niye serbest bırakıldığının hukuki gerekçelerle açıklanmadığı, tamamen bir kişinin politik hedeflerine göre karar veren bir yargı sistemi yaratılmıştır. OHAL sürecinde muhalif kesimler cezaevlerine doldurulurken cezaevlerindeki baskı ve hak ihlallerinde kaygı verici düzeyde artışlar yaşanmaktadır.
“DEMOKRASİ İSTİYORUZ! OHAL’DE DİRENECEĞİZ!”
Demokrasi ve barış için ilk şart OHAL’in kaldırılması, KHK’ların iptal edilmesidir. Bizler ,Tarsus emek ve demokrasi güçleri olarak; geleceğimizi ipotek altına almaya çalışan, hak-hukuk tanımayan bu adaletsiz düzene karşı, OHAL rejimine karşı, toplumun tüm kesimlerini ortak mücadeleye çağırıyoruz. Siyasi partilerle, demokratik kitle örgütleriyle, gazetecilerle, akademisyenlerle, sanatçılarla, toplumun tüm renkleriyle Hayır’ı kazanan, adalet talebiyle yan yana yürüyen milyonlar olarak bir araya geldiğimizde neler yapabildiğimizin tanığıyız! OHAL rejimine son vererek demokrasiyi kazanacak olan biziz! Laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyeti kendi kollarımızla, aklımızla, yüreğimizle inşa edecek olan biziz! Bu bilinçle, ‘OHAL değil demokrasi istiyoruz’ başlığıyla düzenleyeceğimiz kampanyamızı ilçemiz emek ve meslek örgütleri ve demokrasi güçleriyle ortaklaştırarak yaygınlaştıracağız. Öncelikli amacımız 20 Ocak 2018 tarihinde OHAL’in bir kere daha uzatılmamasıdır. Bu amaçla demokratik bir çok etkinliği hep beraber, omuz omuza hayata geçireceğiz. Emekçilerin yüzyıllardır süren mücadele ile kazandığı hakları ve özgürlüklerini OHAL’e, AKP’nin tek adam rejimine terk etmeyecek, demokrasi, barış, eşitlik, özgürlük ve laiklik için mücadeleyi büyüteceğiz!”