Hediye Eroğlu / Mehmet Nabi Batuk
Nükleer karşıtı aktivist avukat Sevim Küçük, 3 Nisan 2018 tarihinde temel atma töreni gerçekleştirilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne karşı mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduklarını açıkladı.
Nükleer santrale karşı verilen hukuki mücadelenin Danıştay 15’inci Dairesi’nde temyiz aşamasında olduğunu anımsatan Küçük, konuyu ilk olarak Anayasa Mahkemesi’ne daha sonra ise Avrupa insan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını aktardı.
Nükleer santrallerin en ufak bir kazada yaratacağı felaketlere rağmen halk üzerinde medya yoluyla farklı ve yanlış bir algı oluşturulmaya çalışıldığını sözlerine ekleyen Küçük, özellikle nükleer atıklar konusundaki belirsizliğin hala sürdüğüne de dikkat çekti. Nükller santrallere karşı verilen mücadelenin her aşamada süreceğini kaydeden Av. Küçük, vatandaşlara daha fazla mücadele çağrısı yaptı.
“BÜTÜN SÖZ, YETKİ VE KARARLAR RUSLARIN ELİNDE OLACAK”
SORU:Hukuki mücadele sürürken yapılan temel atma törenini nasıl değerlendiriyorsunuz?
S. KÜÇÜK: Biz buna 60 yıllık bir kâbus diyoruz. 2010 yılında Türkiye ile Rusya hükümetleri arasında bir anlaşma imzalandı, onaylandı ve yürürlüğe girdi. Daha sonra projeyi yürütecek Akkuyu Nükleer Güç Santrali A.Ş. kuruldu. Başlangıçta şirketin hisselerinin tamamı sözleşme gereği Ruslara ait olacaktı. Ancak daha sonraki aşamalarda en fazla yüzde 49’u olmak üzere yabancılara yani Rus olmayanlara hisse satılabilir ibaresi eklendi. İlerleyen aşamalarda Cengiz – Kolin Firmalarının ortaklığındaki bir konsorsiyumun satın alacağı söylendi ama şuanda kesin bir netlik yok. Gelen bilgilere göre Cengiz isimli firmanın projede olmaya devam edeceği söyleniyor. Ama sonuç olarak yüzde 51’lik bir hissenin tamamı Rusların elinde olacak. Bu da süreci; bütün söz yetki ve kararların Rusların elinde olduğu bir sonuca götürüyor.
“NERESİ YERLİ VE MİLLİ BUNU ANLAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORUZ”
SORU: Peki, ilgili bürokratların bu konuda milli enerji yatırımı açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
S. KÜÇÜK: Bu projenin söylemden öte hiçbir tarafı yerli ve milli değil. Toprakta, mülkiyet hakkı da üretilecek olan elektrikte onlarındır. Bize ait olan tek şey; atıklardır. Birde biz onlardan sözleşme gereği elektrik almak zorundayız. Devreye girecek ilk ünitenin ürettiği elektriğin yüzde 70’ini ikinci ünitenin ise yüzde 30’unu almak zorundayız. Elektrik şuanda 4 Cent’e satılmakta iken, yapılan açıklamada elektriği 12,5 Cent’e satın almak zorunda kalacağız. Bu itibariyle bu yatırımın neresi ekonomiyi kalkındıracak neresi yerli ve milli bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
“EKONOMİK DEĞİL, SİYASİ YATIRIM”
SORU: Cengiz - Kolin ortaklığı hala sürerken finansman konusunda durum ne?
S. KÜÇÜK: TEİAŞ ile görüşmeler devam ediyor. Bu konuda bir netlik henüz söz konusu değil. Ama bu süreçte, inşaat ve elektrik üretim lisansları veriliyor. Ancak bu süreçte gereken bilimsel çalışmaları yapmak yerine siyasi iradenin açıklamalarına göre işlemler yapılıyor. Rusya ile ilişkilerin iyileşmeye başladığı süreçte hemen bir kurum tarafından bir açıklama yapılıyor ve; ya lisans, ya da onaylar veriliyor. Bu durumda bu nükleer santral ekonomik yatırımdan çok siyasi bir yatırımdır. Bu temel atma töreni de çok ilginçtir. Sessiz sedasız bir şekilde yapıldı. Aslında böylesine bir yatırım projesi için daha şaşalı, kalabalık ve gürültülü bir açılış yapılması gerekmiyordu? Herhalde burada gelişen siyasi süreç ile bağlantılı olarak bir seçim yatırımı olarak bir tören oldu.
“NÜKLEER DESTEKÇİLERİ GİDEBİLİYORSA BİZ NEDEN GİDEMİYORUZ?”
SORU: Temel atma töreninin yapıldığı gün sizde yaklaşık 3 saat uzaklıktaki Akkuyu bölgesine gitmek için yola çıktınız; ama gidemediniz. Neden? Neler yaşandı o gün?
S. KÜÇÜK: Sabah saat 9.00 civarında kent merkezindeki Özgür Çocuk Parkı’nda toplanıp, temel atma törenine gitmek yola çıkmak istedik. Hareket etmek üzereyken güvenlik güçleri önümüzü kesti ve valiliğin yasak kararını iletti.. Bizde nükleer santralin yapımına karşı olduğumuzu ancak topluca oraya gidip bir protesto yapma gibi bir amacımız olmadığını söyledik. Oraya nasıl nükleer destekçileri gidebiliyorsa bizde bir yurttaş ve nükleer karşıtları olarak oraya gitmek istiyorduk. Bu yüzden valiliğin yasak kararına aykırı hiçbir şey yoktu. Biz sadece bir yerden başka bir yere seyahat etmek istiyorduk.
“ARAÇ ŞÖFÜRÜMÜZ TEHDİT EDİLDİ”
Aslında biz çok yorucu olmasın diye önceden bir araç tahsis etmiştik ve bu araçla Akkuyu’ya gitmek istiyorduk. Yalnız biz aracın bulunduğu yere varıncaya kadar, otobüsün şoförünün ‘aracınıza el koyarız, şu kadar da para cezası keseriz’ diye tehdit edildiğini ve bu nedenle şoförün kaçtığını öğrendik. Bunun üzerine belediye otobüsüne bindik. Ancak birçok defe otobüs durduruldu ve bekletildik. Otobüsten inerek 7 – 8 kilometre yürüdük. Sonra Taşucu’na giden bir otobüse bindik. Ancak yine durdurulduk ve GBT sorgusuna maruz kaldık. Daha sonra bize karşı yapılan GBT sorgularına 45 dakika kadar tutulduk.
“İLETİŞİM BİLGİLERİMİZİ ALANLAR OLDU”
Her ne kadar genel arama çalışması gibi gösterilse de aslında sadece bize özel bir uygulama yapıldığı aşikardı. Biz 3 saat gibi bir sürede Akkuyu’da olabilecek iken biz o süre içerisinde biz daha Mersin merkezden çıkamadık. İkinci ve üçüncü uygulamadan sonra yurttaşlardan gecikme nedeniyle bazı tepkiler geldi. Önce bize karşı koyanlar oldu sonra biz durumu anlattık. Bizim de seyahat etme özgürlüğümüz var. Siz nasıl bir yerlere gidiyorsanız bizde bu şekilde Akkuyu’ya gidiyoruz. Durumumuzu anlatınca vatandaşlarla sıcak ilişkilerimiz gelişti. Bizi desteklediklerini aslında güzel şeyler yaptığımızı söylediler. İletişim bilgilerimizi alanlar oldu.
“BIKTIRMAK VE GÖZALTI YAPMAK GİBİ BİR NİYETLERİ VARDI”
Bizi engellemeye çalışanlar böyle güzel şeylerin olacağını bilselerdi bu uygulamaları yapmazlardı. Akkuyu’ya yaklaşmaya devam ettikçe güvenlik güçlerinin tavırları artık bir işkenceye dönüştü. Biz yol kat ettikçe kendi zamanlarının daraldığını düşündüler. En son durdurulduğumuzda Erdemli Çamlığı’nı biraz geçiyorduk, bizi orada 55 dakikaya yakın beklettiler. Kimlikte sorgulamıyorlardı arabanın içine girip boş boş bekliyorlardı. Yolcular gergin ve yorgun olmasına rağmen orada tahrik edici davranışlarda bulunuyorlardı. İnsanları tahrik etmek, bıktırmak ve gözaltı yapmak gibi bir niyetleri vardı.
“DURDURDULAR DİYE PES ETMEDİK”
Bu şekilde biz Taşucu’na kadar gittik. Taşucu’nun çıkışında Çevik Kuvvet polisleri önümüzü kesti. Yine bir GBT sorgusu yaptılar. Ama artık ismimizi, soy ismimizi, TC kimlik numaramızın onların hafızalarına kazınmış olması gerekirdi. Normal seviyede yurttaşın isimlerimizi hafızalarında tutacak kadar GBT sorgusuna maruz kaldık. Oradaki polis amirleri ‘daha fazla ileri gitmenize izin vermeyeceğiz’ dedi. Biz zaten onların izin vermeyeceklerini biliyorduk ama onlarda bizim bu kadar dirençli olacağımızı tahmin etmiyorlardı. İlk uygulamalarda nasılsa bunlar pes ederler ve geri dönerler diye bekliyorlardı. Ama onlar bizi durdurdular diye pes etmedik.
“TEMYİZ TAMAMLANMADAN NEDEN BU KADAR ACELE EDİYORLAR?”
SORU: Bazı kurumların ve bazı şahısların nükleer santrale karşı açtığı davalar var, hukuki süreç ne aşamada?
S. KÜÇÜK: 2015 yılında proje ile ilgili ÇED olumlu kararı verildi. ÇED kararının iptali ile ilgili olarak 15’e yakın dava açıldı. Ayrıca diğer sivil toplum örgütlerinin, çevre derneklerinin, 50’ye yakın yurttaşın, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının da olduğu 45’e yakın dava açıldı. Bu davalar öncelikle Mersin’de açıldı ama daha sonra ne olduysa bu davaların Danıştay’da görülmesi gerektiğine karar verilerek bütün dosyalar Danıştay 14’üncü Daire’ye sevk edildi. Açılan tüm davalarımız burada reddedildi. Şuanda süreç Danıştay Daireler Kurulu’nda temyiz aşamasındadır. Ben bu sürecin çok uzun süreceğini ben sanmıyorum. Zaten karşı vekâlet ücreti için bize bir yazı gönderdiler. Temyiz tamamlanmadan neden bu kadar acele ediyorlar bunu da anlamış değiliz.
SORU: Peki, Hukuksal anlamda mücadele bu süreçten sonra nasıl devam edecek?
S. KÜÇÜK: Tabi ki Danıştay’daki süreci bir üst kuruluşa, Anayasa Mahkemesine ve devamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıyarak bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bunun bir yolu mutlaka açılacaktır. OHAL ile ilgili de ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidemezsiniz’ diye bir şeyler söylenmişti. Ama yeni dönemde bizim arkadaşlarımız OHAL’i Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı. Yeni yollar sürekli denenecektir buna bağlı olarak ta iktidar kanadı yeni savunma mekanizmaları geliştirecektir. Burada hukuki, toplumsal tepki ve sokak boyutu da bu santraller engelleninceye kadar sürecektir. Bu santraller açılıp faaliyete geçebilir ama tüm mücadelemiz kararlılıkla sürdürülecektir.
“İNSANLAR ÇEKİNİYOR”
SORU: Akkuyu ile ilgili olarak geçmiş dönemlerde ses getiren eylemler yapılıyordu. Ama insanlar bugün biraz geri duruyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
S. KÜÇÜK: Bu dediğiniz durum sadece nükleer santral ile mücadele alanı için geçerli değil. İnsanlar artık genelin düşüncesinin aksine ne düşünüyorsa o düşüncesini bile söylemekten çekiniyor. Çünkü ajanlık ve gambazlama artık doğal bir süreç haline geldi. İnsanlara; ‘komşularınız ne yer, ne içer diye?’ diye dahi soruluyor, birbirlerini ihbar etmesi isteniyor. Bu durum gerçektende çok kaygı ve endişe verici bir durum. İnsanlarla bire bir görüştüğümüzde herkes bu santrale karşı çıkıyor ve tepki gösteriyor. Ancak, ‘Evinden öteye çık ve bu tepkini dile getir’ dediğimiz zaman korkuyorlar. Çünkü o kadar keyfi tutuklama ve gözaltı yapılıyor ki, insanlar böyle bir adım attıklarında başlarına ne gelebileceğini kestiremiyorlar.
“BİLİMSEL AÇIKLAMALAR CILIZ KALIYOR”
SORU: Nükleer Santrallerin zararlarına ilişkin açıklama yapan bilim insanları var. Ama insanlar bunlara kulak vermiyor mu?
S. KÜÇÜK: Bundan öte bir şey var. İnsanlara sürekli görsel yayınlardan ve televizyonlardan ciddi bir baskı yapılıyor. Bilim insanlarının verdiği bilgiler ve veriler, insanların gözünde çok cılız kalıyor. ‘Nükleer santral yapılacak ve biz de nükleer silah sahibi olacağız’ gibi söylentiler yayılıyor.. Ama burada öyle bir şey söz konusu değil. Böyle bir projede nükleer silah üretmemiz söz konusudur. Ayrıca bu projede nükleer teknoloji konusunda Türkiye’nin hiçbir çıkarı yoktur. Teknoloji zaten Rusya’nın kendi teknolojisidir.
“NÜKLEER ATIK MESELESİ TAM BİR MUAMMA”
SORU: Nükleer atık meselesi ne olacak?
S. KÜÇÜK: Aslında buradaki en büyük sorunda budur. Çünkü ne yapılan sözleşmede, ne de ÇED raporunda atıkların ne olacağına ilişkin bir şey yok. Bu nokta insanın aklına böylesine tehlikeli atıkların ne olacağı sorusu geliyor. Atıkların bir kısmının Rusya’ya götürüleceği, orada işlendikten sonra tekrar ülkemize getirileceği söyleniyor. Burada ne kadar atık tutulacak? Taşınması götürülmesi nasıl olacak? Bu sorular hala yanıtlanamadı. Bu kadar tehlikeli atıklar hava yolu ile nasıl taşınacak? Turizm alanları ve boğazlarımızdan nasıl güvenli bir şekilde geçecek. Bu atıklar burada depolanırken siz bunların üzerine beton dökerek radyoaktivitenin etrafını nasıl engelleyeceksiniz? Projede bu konular tamamen muammadır.
“MAHKEME YETERSİZLİK VE EKSİKLERE GÖZ YUMDU”
SORU: Akkuyu Nükleer Santrali’nin tamamlandığında, bir savaş durumunda en kritik hedeflerden biri olacağı tartışmaları var. Siz ne düşünüyorsunuz?
S. KÜÇÜK: Nükleer santrale gerçekleştirilecek bir terör saldırısında nasıl önlemler alınacak? Nükleer atıklar nasıl güvenli bir şekilde saklanacak? Burada bizi tatmin edici hiçbir açıklama yok. Bu konuları ilgililere sorduğumuz gerekli önlemler alındı veya alınacak şeklinde cevaplar ile karşılaşıyoruz. Bizim açtığımız ÇED iptal davalarında mahkeme aslında bu durumu kabul etti. ÇED raporunda yetersizlikler ve eksiklikler var ama nasıl olsa bunların ek projeleri ve ruhsatlar var denilerek bu duruma göz yumuldu.
SORU: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
S. KÜÇÜK: Bu siyasi iktidarın ömrü ne kadar olur bilmiyoruz ama bu nükleer santral projesi bir seçim yatırımı olarak değerlendirebilir. Bu ülke, bu kent ve bu dünya hepimizin. Burası hepimizin doğal yaşama alanıdır. Bu yüzden birlik olarak yaşam hakkımıza sahip çıkalım.