HAZIR MIYIZ?


 

Marmara depreminin yıldönümünde “Yapı stokumuz yeni bir depreme hazır mı?” sorusunu gündeme getiren İnşaat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Halil Deveden, imar barışının ise halkın can ve mal güvenliğini tehdit ettiğine dikkat çekti!

Mehmet Nabi Batuk

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) tarafından, 17 Ağustos Marmara depremi yıldönümü nedeniyle 81 ilde eşzamanlı olarak basın açıklaması yapıldı. Binlerce insanın canına mal olan Gölcük ve Düzce depremleriyle ortaya çıkan her acının yükünü hala kalplerinde taşıdıklarını belirten Mersin Şube Başkanı Halil Deveden, yapı üretim sürecinin asıl unsuru olan bir meslek odası olarak, başta yerel ve merkezi düzeyde yaşadıkları sorunları paylaştı. 
İnşaat mühendisliğinin yer altında ve yer üstünde güvenli, sağlıklı yapı üretebilen ve bunu örnek uygulamalarla kanıtlayan bir bilim dalı olduğunu hatırlatan Deveden, “İnşaat mühendislerinin, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamalarını sağlamak gibi bir görevi de var. Türkiye, bir deprem ülkesidir. Bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesi ve bu durumun bir türlü önlenememesi sorunun ana kaynağını oluşturuyor. İzlenmesi gereken tek yol; yapıların, mesleki derinliği olan, ahlakı ve etik anlayışı yüksek meslek insanları tarafından, mühendislik bilimine ve Deprem Yönetmeliklerine uygun olarak tasarlanması ve üretilmesidir.  Ayrıca standartlara uygun malzemeler kullanılarak etkili bir denetim mekanizmasının da uygulanması gerekmektedir” uyarısı yaptı.   

“MEVCUT ÖNLEMLER DEPREM KARŞISINDA HİÇBİR İŞE YARAMADI”
Marmara depreminde ortaya çıkan can ve mal kayıpları bakımından bir ‘milat’ olarak kabul edildiğini anımsatan Deveden, “Ülkemizin en doğusundan en batısına, en güneyinden en kuzeyine kadar, uzak veya yakın ölçekte her aileyi etkiledi. Ayrıca genel olarak kırsal alanlarda yaşanan deprem yıkımlarının dışında, bir kent depremi olarak kayıtlardaki yerini almış oldu. Tarihsel süreç içerisinde Anadolu coğrafyası sayısız depremler yaşamış olmasına rağmen, 17 Ağustos 1999 Depremi yeni bir durummuş gibi depreme hazırlıksız olarak yakalanmış olmak başlı başına bir sorundu. 1999 yılına kadar yapılan uygulamaların pek bir işe yaramadığı acı bir tecrübeyle görüldü. Oysaki milat 1939 Erzincan depremi olmalıydı. Bu depremde 32 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, unutulmuştu. Oysaki milat 1966 Varto depremi olmalıydı, 1971 Bingöl,  1976 Çaldıran-Muradiye, 1983 Erzurum Aşkale, 1992 Erzincan, 1995 Dinar ve 1998 Adana Ceyhan Depremleri Milat olmalıydı. Peki, 17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Depremle, 12 Kasım 1999 Düzce depremleri bir milat oldu mu? Bu sefer ders alındı mı?” diye sordu. 

“ÖNLEMLER, TOPLUMSAL ÖLÇEKTE YENİDEN SORGULANIYOR”
Marmara, Gölcük ve Düzce depremlerinin ardından yapı denetimi, nitelikli mühendislik eğitimi, mühendislik hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi ve ilgili mevzuatlar ülke gündemine geldiğini ifade eden Deveden, “O dönemde yapı üretim süreci bileşenlerinin görev ve sorumlulukları,  deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrasında nelerin yapılması gerektiğine dair pek çok bilinmez, sorun olarak varlığını hissettirdi.  Deprem gerçeği ile birlikte depreme karşı alınması gereken önlemler, toplumsal ölçekte yeniden sorgulandı. Yapı güvenliğinin sağlanması için yapılan ve yapılması gereken uygulamalarla birlikte, yeni bir ‘AFET’ bilincinin oluşturulmasına kadar geniş yelpazede sorunlar ele alındı. En azından İnşaat Mühendisleri Odası; deprem ve güvenli yapı üretilmesi konusunu, farklı boyutlarıyla birlikte geniş bir pencereden bakarak, sorunların kaynağını ve çözüm yollarını ortaya koydu” dedi. 

“YAPILARIMIZ HİÇBİR DIŞ ETKEN OLMADAN BİLE YIKILIYOR”
Türkiye’de meydana gelen 1999 depremleri, yüzde 25 yapı stokunun kullanılmaz hale geldiğinin altını çizen Deveden, hiçbir mühendislik hizmeti almadan kaçak olarak inşa edilen yapıların sayısının çok fazla olduğuna dikkat çeken Deveden, şunları söyledi: “Depremden sonra görüldü ki, sorun sadece önlenemez veya önlenmeyen göç ve bunun getirdiği gecekondulaşmayla açıklanamayacak kadar büyük. Kaçak yapılaşmanın olağan sayıldığı ülkemizde, ağır hasarlı binaların arasında devlet daireleri, hastane ve okulların da bulunması; sorunun sadece bir imar sorunu değil, daha farklı boyutlarının olduğunu da açıkça ortaya koydu. Temel sorun; plansızlık, çarpık kentleşme, yapı üretim sürecinin ve mesleki uygulamaların niteliksizliği ve denetimsizliğinden kaynaklanıyordu.  Sorun, depremin kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Üstelik ülkemizde binaların yıkılması için artık deprem bile gerekmiyordu. Yapılarımız hiçbir dış etken olmadan bile yıkılıyordu. İlgili idaresinden ruhsat alarak resmi bir şantiye şefi sorumluluğunda inşa edilen yapıların aynı zamanda bir yapı denetim kuruluşu tarafından denetlenmesi gerekiyordu.  Beyoğlu-Sütlüce’de ki şantiyede meydana gelen yıkım ve henüz imalat aşamasındaki inşaatlarda üst üste gelen çökme haberleri, bugün bile imalat ve denetim mekanizmalarının etkili çalışmadığını ve sistemin hala doğru işlemediğini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı. 

“YAPI DENETEMİ SORUN OLARAK KALMAYA DEVAM EDİYOR”
Bir doğa olayı olan depremin, doğal afete dönüşmesini önlemenin yolunun, planlama-kentleşme ve yapı denetim sisteminden geçtiğini sözlerine ekleyen Deveden, şu önerilerde bulundu: “Depremle ilgili olarak yapı denetimine ayrı bir vurgu yapılması zorunluluktur. Yapı denetim sorununu çözmek için atılan ilk adım 10 Nisan 2000 tarihinde yürürlüğe giren ve yapı denetimini özel kuruluşlara bağlayan 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname idi. Kararnamenin iptalinin ardından 29.06.2001 tarihinde yürürlüğe giren ve hâlâ uygulamada olan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun da beklentileri karşılayamadı. Üstelik bu yasa 595 sayılı Yapı Denetim Kararnamesinin bile gerisinde kaldı.  İnşaat ve yapı sektörünün işleyişini ve sorunlarını tam olarak çözemeyen, ilgili kurumlara, üniversitelere, meslek odalarına danışılmadan alelacele hazırlanan kanun, sorunu çözmek bir yana kendisi sorun olarak gündemdeki yerini aldı.” 

“ON YIL SONRA AYNI SORUNLARLA KARŞI KARŞIYA KALINACAK”
Geçtiğimiz ay yapılan düzenlemelerle ruhsatlardan mühendis ve mimarların imzasının kaldırıldığını hatırlatan Deveden, bu durumun yapı denetimi konusundaki sorunları daha da derinleştirdiği uyarısı yaparak “Bu düzenleme ruhsatlarda  sahteciliğe neden olacağı gibi,  mesleki yetkinliği de zaafa uğratacaktır. Açıktır ki, Yapı Denetim Yasası’nda gerekli değişiklikler, ihtiyaç duyulan düzenlemeler yapılmaz ise, on yıl sonra aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak, olası bir depremde başta kamu binaları olmak üzere konutlar, işyerleri ağır hasar görecek, çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacaktır” şeklinde konuştu.

“KENTSEL DÖNÜŞÜM YENİ SORUN ALANLARI YARATIYOR”
Van Depremi’nin ardından büyük önem verilen kentsel dönüşüm çalışmalarının, yanlış uygulamalar nedeniyle mevcut sorunları çözmek yerine yeni sorun alanları yarattığını kaydeden Deveden, “Depreme karşı kentlerimizi, binalarımızı hazır hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm projelerinin bu amaca ne kadar hizmet ettiği tartışmalı olmakla birlikte, kamu binalarının akıbeti ise belirsizliğini korumaktadır. Riskli alan, riskli yapı belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluk mağduriyetler ve hak kayıplarına yol açmaktadır. Depreme karşı yapı stokunu güvenli hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamaları, yeni sorun alanları yaratmaktadır. Daire alanlarının küçülmesi kat sayısı ve daire sayısının artmasına neden olmakta, aynı sokak ve mahallenin alt yapısı aynı kalmasına rağmen aile sayısı ve nüfusun artması kentin demografik yapısını bozarak, fiziksel eşikleri zorlamakta, yeni trafik ve alt yapı sorunları yaratmaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri kentsel rantın en yüksek olduğu bölgelerden başlamıştır” diye konuştu. 

“İMAR BARIŞI HALKIN CAN VE MAL GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDİYOR”
Sözlerinin son bölümünde İmar Barışı uygulamasını da eleştiren Deveden, “Bu afla, deprem güvenliği, mühendislik ve mimarlık mesleği hiçe sayılarak toplumun can ve mal güvenliği yapı sahibinin beyanına teslim edilmiştir. Su havzaları, dere yatakları ya da hazine arazilerine yapılmış kaçak yapılar da bu af kapsamına alınmıştır. Ayrıca, tüm yasal kurallara uyarak onun bedelin ödeyen konut ve yapı sahipleriyle birlikte, işini doğru yapan mühendis ve mimarlar da cezalandırılmıştır. Değerler sistemi bir kez daha ayaklar altına alınmıştır. 17 Ağustos 1999 ve 2011 Van Depremlerinden bile hiçbir dersin çıkarılmadığı görülmüş,  para ve oy uğruna halkımızın can ve mal güvenliği tehlikeye atılmıştır.



   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA