TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Mersin Şubesi Başkanı Yusuf Değirmenci, 16 Ekim “Dünya Gıda Günü” kapsamında yazılı bir açıklama yaparak, tarımda millileşme çağrısı yaptı. Her yıl Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO), açlığın ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, sürdürülebilir bir dünyada sürdürülebilir bir yaşama dikkat çekmek için 16 Ekim’de açlık ve yoksullukla, topyekûn mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymaya çalışsa da ciddi bir başarıdan söz etmenin mümkün olmadığını söyledi.
“HER 9 KİŞİDEN BİRİ YATAĞA AÇ GİRİYOR”
Dünya Bankası’nın temel gıda fiyatlarının son üç yılda yüzde 83 oranında yükseldiğini ortaya koyduğunu söyleyen Değirmenci, “FAO 830 milyondan fazla insanın yani her 9 kişiden birinin yatağa aç girdiğini belirtmektedir. Yapılan bütün bilimsel araştırmalar ise dünyada yaşanan açlığın ve yetersiz beslenmenin nedeninin üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamadığını göstermektedir. Ülkemizde ise insanlarımızın yüzde 22`si yeterli gıdaya ulaşamamakta yüzde 9`u ise açlık sınırında yaşamaktadır” dedi.
AÇLIĞIN TEMELİ TARIMDA DIŞA BAĞIMLILIK
Ülkemizde büyük yığınlarca yaşanan açlık ve yoksulluğun temelinde gıda ve tarımda yaşanılan dışa bağımlılığın geldiğini işaret eden Yusuf Değirmenci, özellikle AKP iktidarı döneminde her şeyde olduğu gibi tarım ve gıdada da yoğun bir ithalatın yaşanması sonunda ülkenin üretemez duruma geldiğini ve gıda güvencesinin de ortadan kalktığını kaydetti. Son 16 yıllık süreçte tarım ve gıda ile ilgili olarak çıkartılan yasa ve yönetmeliklerin, gıda güvencesini yok etmeye yönelik tehditleri pekiştirmekten başka bir işe yaramadığını belirten Değirmenci, “Ülkemizde ve dünyada gıda ve beslenme sorunlarının yaşanmasına neden olan temel olgu, neoliberalizm ya da başka bir deyişle emperyalizmdir. O nedenle biz bu yıl Dünya Gıda Günü’nün ana temasını ‘Gıda ve Tarımda Dışa Bağımlılık’ olarak belirledik. Dışa bağımlılık denilince akla hep sanayi olgusu gelmektedir ama tarım, gıda ve hayvancılık da bu ilişkide çok önemli bir yer tutmaktadır. Bir bakıma da hegemonya oluşturmanın en temel unsurudur.
KÜRESEL SERMAYE TARIMSAL ÜRETİMİN TÜM AŞAMALARINDA
Kapitalizmin tarım ve gıdayı bir meta olarak görmesi sonucu tarım ve gıda üretimi belirli ellerde toplanmaya ve tüm dünyaya bu yaklaşım egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Günümüzde küresel sermaye tarımsal üretimin tüm aşamalarında; yani tohum üretiminden, zirai mücadeleye, gıda üretiminden, bu gıdaların tüketimine kadar tüm süreçleri kontrol etmek istemektedir. Çünkü kapitalizmin amacı insan ihtiyaçlarının karşılanması değildir. Bu yolla bir değişim değeri yaratmaktır. Bundan dolayı özünde ihtiyaç maddesi değil meta üretir. Bu nedenle kapitalizm sorgulanmadan, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Dünya Bankası (DB), IMF gibi kurumların işlevi anlaşılmadan ne hayvancılığı, ne tarımı, ne de gıdadaki gerçeği anlamak mümkün değildir.
PİYASAYA ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER HAKİM
Bugün itibariyle, hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı onu geçmeyen çok uluslu şirketler dünya piyasasına hâkim durumdadır. Küresel ölçekte dört şirket piyasayı tohumda yüzde 58,2, tarımsal kimyasallarda yüzde 61,9, gübrede yüzde 42,3, hayvansal ilaçlarda yüzde 53,4 oranında kontrol etmektedir. Hayvansal üretimde bu oranlar tavukçulukta yüzde 97, domuz ve sığırda ise yaklaşık yüzde 66 düzeyindedir. Bu şirketlerden altı tanesi dünya tahıl ticaretinin yüzde 85`ini, 8 şirket kahve satışlarının yüzde 60’ını kontrol etmektedir. Özellikle insanların temel besin ihtiyacı olarak bilinen mısır, pirinç, buğday ve soya gibi gıdaları hâkimiyetleri altına almak için de büyük savaşlar vermektedirler” diye konuştu.
“5 ÜRÜN DIŞINDA HER ŞEY İTHAL EDİLİYOR”
Bugün 5 ürün dışında bütün gıda maddeleri ve tarımsal ürünlerin ithal edildiğine dikkat çeken Yusuf Değirmenci, “Ülke ithalat cennetine dönmüştür. Uzun yıllar devam eden düşük döviz kuru nedeniyle incir, üzüm, kayısı, fındık ve narenciye dışındaki bütün tarımsal ürünler ithal edilmiştir. 16 yıllık AKP döneminde tarım ve gıda için 575 milyar TL ithalat yapıldı buna karşılık tarıma nakit olarak 79 milyar TL destek sağlanmıştır. 2002 yılında bir kişiye iki hayvan düşerken bugün bu oran üç kişiye bir hayvan düzeyine inmiş durumundadır.
KÜÇÜK AİLE ÇİFTÇİLİĞİNİN DESTEKLENMESİ GEREKLİ
Bütün bunların sonucu olarak, kırdan kente göç ile beraber, kırsal bölgelerin insan gücü, tarım sektörünün sürdürülebilir yapısını bozacak derecede kentlere kaymıştır. Bu durum kentsel dengeleri de bozarak kentlerde işsiz kitlelerin yığılmasına neden olmuştur. Oysa gelişmekte olan ülkeler için kalkınmanın yolu kırsaldan geçmektedir. Ekonomik büyümenin anahtarı uzun yıllar yoksulluğun sebebi olarak görülen kırsal bölgelerde küçük aile çiftçiliğinin desteklenmesi gereklidir. Kırsal bölgelerin, gıda üretimi ile ilgili sabitlenmiş ekonomik büyüme için geniş bir potansiyel bulunmaktadır. Çoğu zaman ihmal edilen bu potansiyelin ortaya çıkarılması için geçimlik tarımda düşük verimlilik, birçok yerde sınırlı endüstrileşme, hızlı nüfus artışı ve şehirleşmeden oluşan oldukça zorlu bu bileşimin üstesinden gelinmesi gerekmektedir. Ancak bu şekildeki bir anlayış sonucu ülkelerin kendini besleme ve yurttaşlarını istihdam etme konularında başarı elde edilebilir.
“GIDA TEDARİKİ SORUNU YAŞAYACAĞIZ”
Ülkemiz açısından yakın gelecekte yaşanacak en önemli sorun alanı da, şu an yaşanan ekonomik krizin tarım ve gıda üretimine yapacağı olumsuz etki olacaktır. Ağustos 2018 itibariyle kendini daha çok hissettiren ekonomik kriz geçtiğimiz ay itibariyle tüketici enflasyonunu yüzde 25’lere, üretici enflasyonunu yüzde 50’lere taşımıştır. Artan döviz fiyatlarıyla beraber gübre, mazot, tohum ve zirai ilaçta oluşan yüksek fiyat artışlarını üretici karşılayamayacak ve üretimden vazgeçecektir. Bu durumda ülkemizi önümüzdeki süreçte ciddi anlamda gıda tedariki sorunuyla karşı karşıya getirecektir. Biz meslek örgütü sorumluluğuyla ülkemizde ve tüm dünyada uygulanan neoliberal politikaların insanları mutlu etmediğini ve bir avuç topluluğun gıda üzerinden hegemonya yaratıp, tüm dünyayı sömürdüğünü dün söylemiştik bugün de söylüyoruz. Yukarıda ifade edilenler doğrultusunda açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, hakça adil bir paylaşımın olduğu, korkulardan ve kaygılardan uzak, güvenli, sağlıklı, savaşsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle mücadelemize devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz”.