Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, bundan tam 4 yıl önce, Tarsus ilçesindeki okulundan evine dönmek üzere bindiği minibüste vahşice katledildi. Kızlarının Mersin’deki eve dönmemesi üzerine polise başvuran Aslan ailesi, iki gün sonra aldıkları haberle yıkıldı. Özgecan’ın cesedi, 13 Şubat 2015 tarihinde Tarsus-Ankara karayolu Çamalan köyündeki Cin Deresi'nde yanmış halde bulundu. Evine dönmek için bindiği minibüste tecavüze uğrayan ve hunharca katledilen 19 yaşındaki Özgecan’ın davası, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya mal oldu. Kadına şiddetin simgesi haline gelen Özgecan, tüm kadın örgütlerini harekete geçirirken, katilleri olan 3 sanığa verilen indirimsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla da benzer davalarda emsal oldu.
Sanıklar Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve Fatih Gökçe hakkında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken, ayrıca tecavüz ve diğer suçlardan da minibüs şoförü Ahmet Suphi Altındöken’e 27, arkadaşı Fatih Gökçe’ye 24 yıl hapis cezası verildi.
“ZAMAN GEÇTİKÇE ACI KATMERLENİYOR”
Özgecan’ın babası Mehmet Aslan, 4 yıldır yaşadıkları acıyı anlattı. “Dile kolay 4 yıl geçmiş. Her günü o acının, o ıstırabın, o kötü günün acısı katlanarak geçti” diyen Baba Aslan, Özgecan’ı düşünmediği tek bir an bile olmadığını söyledi. Sürekli ‘ya sabır, ya sabır’ dediğini ifade eden Aslan, “Ben de eşim de ilaç desteğiyle ayakta duruyoruz. Zaman her şeyin ilacı derler fakat bu süreçte zaman geçtikçe bu acı katmerleniyor. Onun yokluğu, hayat malum devam ediyor fakat bu hayatın içerisinde gülmeyi unuttuk. Çevrede gülen insanları gördüğüm zaman da hep buruk bir acı aklıma geliyor. Kolay değil, kolay olmadı” diye konuştu.
Özgecan’ın katledilmesinden sonra da kadına şiddetin durmadığını ve öldürülen kadınların binleri geçtiğini vurgulayan Aslan, “Bu şiddete uğrayan bütün kadınlara, bütün kızlara da Allah’tan rahmet diliyorum” ifadelerini kullandı.
“ONUN ÖLMESİ İYİ OLDU”
Özgecan’ın katili Suphi Altındöken’in, Nisan 2016’da cezaevinde silahla vurularak öldürülmesini ‘iyi oldu’ ifadesiyle değerlendiren Baba Aslan, “O zaman da söylemiştim ne seviniyorum ne üzülüyorum diye. Özge’min bu haksız menfur saldırıya uğramasından sonra duygularımız da öldü. Ben hiçbir şey hissetmemiştim. Ama onun ölmesi iyi oldu. Fakat öbür ikisi içeride hala devlet tarafından besleniyor. Duygularımı şu anda ifade etmekte zorlanıyorum. Kelimeleri seçerek konuşmaya çalışıyorum. Çünkü bu acı bu şiddet adeta yapan kişinin aklı yok mu diyeceğiz şimdi. Yapan kişi de resmen intihar ediyor. Nelerin başına geleceğini de biliyor ama o anda artık aklı mı devreden çıkıyor yoksa bunu yapmasının başka sebepleri mi var, bunların devlet tarafından geniş tabanlı bir şura oluşturup, farklı disiplinlerdeki bilim insanlarının, sosyologların, psikologların, tıp adamlarının bir araya gelip bu sorunun teşhis edilmesi gerekiyor. En ağırlaştırılmış bir yasa bile gelse çözüm değil. Çözüme ulaştırmıyor. Onun için devletin bu konuyla ilgili farklı disiplinlerdeki kişileri bir an önce bir araya getirip bir şura oluşturması gerekiyor” şeklinde konuştu.
“MELEKLER ÖLMESİN”
Bir kızı bir oğlu daha olduğunu belirten Aslan, onlar için ayakta durmaya çalıştıklarını dile getirerek, şunları söyledi: “Melekler ölmesin diyorum ben hep. Bir meleğim daha var, bir oğlum daha var. Onlar, gerek eşim gerek ben; bizi bitkin, yorgun, bitmiş bir vaziyette, hayata küsmüş bir vaziyette görmesinler diye ayakta durmaya çalışıyoruz. Çünkü onlar bizden destek alacaklar. Başka da bir çaremiz yok.” (İha)