Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalından Prof. Dr. Fehmi Ateş, “Viral Hepatitler ve Bulaşıcı Sarılıklar” konusunda halka açık sunum yaptı. Yenişehir Atatürk Kültür Merkezi’ndeki sunumunda, “Sarılık bir hastalık değil, bizim için sadece bir bulgu” diyen Prof. Dr. Ateş, alyuvar denen kırmızı kan hücrelerinin özellikle ömürlerini tamamlamış olanların yıkımıyla ortaya çıkan bilirubin isimli sarı boyar maddenin kanda belirli eşik değerin üzerine çıkması sonucu, özellikle göz altları sarıya boyanınca ‘bu hastada sarılık var’ dendiğini ifade etti. Ancak sarılığın onlarca nedeni olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ateş, “Viral hepatitler bunların sadece küçük bir bölümünü oluşturuyor. Örneğin çok sık rastlanılan yeni doğanlardaki fizyolojik sarılıklar, safra yollarını tıkayan iyi veya kötü karakterli tıkayıcı oluşumlar, karaciğer tümörleri, bunların hepsi sarılık yapıyor. Ama toplumda sarılık dendiği zaman viral hepatit anlaşılıyor” dedi.
Hepatitin karaciğer iltihabı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ateş, hepatitin de sarılık da olduğu gibi pek çok nedeni olduğuna işaret etti. Bunların önemli kısmını mikropların oluşturduğunu dile getiren Prof. Dr. Ateş, “Ama aşırı alkol tüketimi, karaciğer yağlanması, özellikle obezite gittikçe artan bir problem; bu da aynı alkolde olduğu gibi karaciğerde yağlanma yaparak karaciğer sirozuna, sarılığa neden olabiliyor. Metabolik ve otoimmün hastalıklar, bazı ilaçlar, kimyasal maddeler karaciğerde toksik hepatite neden olabiliyor” diye konuştu.
"HEPATİT A, B, C, D VE E HASTALIĞIN CİDDİYETİYLE İLİŞKİLİ BİR SIRALAMA DEĞİLDİR, TAMAMEN FARKLI VİRÜSLERDİR”
Bulaşıcı sarılığın (viral hepatit) ise Hepatit A, B, C, D ve E virüslerinin neden olduğu bir hastalık olduğunu anlatan Prof. Dr. Ateş, toplumdaki yanlış bir algıya da değinerek, "Sık sık karşılaşıyoruz; hastalar bunların birbirine dönüşen, hastalığın ciddiyetiyle ilişkili sanki bir sıralama olduğunu düşünüyorlar. ‘Hocam keşke ben hepatit A olduğumda yakalasaydınız, bakın B olmuşum. Geç mi kaldım’ veya C olan ‘Ben de keşke senin gibi B olabilseydim’ diyor. Bunlar tamamen farklı virüsler. Ancak, karaciğerde yaptıkları etki ve ortaya çıkan bulgular benzer olduğu için hepatit virüsleri olarak isimlendiriliyorlar” ifadelerini kullandı.
“HASTALARIN ÇOĞUNDA BULGULAR GÖRÜLMEZ”
Hepatit bulgularının birçok hastalıkta görülen bulgularla benzer olduğunu aktaran Prof. Dr. Ateş, bu bulguları halsizlik, iştahsızlık, kas ağrıları, bulantı, kusma, karın ağrısı, ateş yüksekliği, göz altlarında sararma, ciltte sararma, idrar renginde koyulaşma ve büyük abdestin camcı macunu veya kül renginde olması olarak sıraladı. Bu bulguların her hastada her zaman görülmediğini vurgulayan Prof. Dr. Ateş, “Pek çok hasta belirtisiz geçiriyor hepatitleri, rastlantısal olarak saptanıyor. Hastaların çoğunda bu bulguları görmüyoruz. Ama bu bulgular olduğunda hemen bir sağlık kurumuna başvurmakta fayda var” şeklinde konuştu.
B, C ve D hepatitlerinin kronikleşebildiğini belirten Prof. Dr. Ateş, “Halk arasında buna müzmin hastalık deniyor. Bir hastalık 6 aydan uzun sürdüğü zaman etkilediği organda kalıcı hasarlara neden olabiliyor. O nedenle B, C ve D virüsleri diğerlerine göre göreceli olarak daha önemli. A ve E hepatitleri kronikleşmiyor ama bunlar da karaciğeri etkiledikleri o kısa dönemde oldukça hırpalayabilir. Ölümle sonuçlanacak bulgulara neden olabilir” dedi.
A tipi sarılığın başlıca oral yolla bulaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Ateş, dışkının bir şekilde yenen yiyeceklere, içilen içeceklere ve ellere bulaştığını ve ağza gittiğini aktardı. Bunu önlemenin, ilk önce etkin bir altyapı hizmetiyle mümkün olabileceğini söyleyen Ateş, “Hala ülkemizde özellikle kırsal kesimde içme suyu kuyularıyla fosseptik kuyuları çok yakın mesafede. Bunların arasında geçiş olabiliyor ve dışkı bir şekilde içme sularına geçebiliyor. Şehirlerdeki problem ise kanalizasyonunu yanından geçen su boruları. Bir yağmur yağdığında iki boru arasında ilişki söz konusu oluyor ve biz yine hepatit ishal ataklarıyla hastaları karşımızda yığılmış görüyoruz. Öte yandan tuvalet ve el yıkama eğitimi, mutlaka tüm bireylere çocukluktan itibaren kazandırılmalı. Eller özellikle yemek hazırlamadan önce, yemek yemeden önce, tuvalet sonrası, çiğ ya da hazır yiyecekleri ellemeden önce ve bunları yedikten sonra mutlaka yıkanmalı” diye konuştu.
“HEPATİT B VE HEPATİT C, UZUN YILLAR SONRA SİROZA VEYA KARACİĞER KANSERİNE NEDEN OLABİLİYOR”
Hepatit B ve Hepatit C’nin bulaşma yollarının ise birbirine benzer olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ateş, şunları söyledi:
"Kan yoluyla ve genellikle cinsel ilişki yoluyla geçebiliyorlar. Kronik sarılık hastalığına neden olurlar. Uzun yıllar sonra karaciğer kanserine veya siroza neden olabiliyorlar. Sirozun çok ciddi komplikasyonları var ve maalesef hastalarımızın çoğunu bu komplikasyonlar nedeniyle kaybediyoruz. O nedenle bu hastalıkları erken aşamada yakalayıp tedavi etmek hayati önem taşıyor. Hepatit B, doğum sırasında anneden bebeğe dikey geçişle geçebiliyor. Bebeklik ve küçük çocukluk yaşlarında geçme olasılığı yüzde 75 ile yüzde 90’ları buluyor. Erişkin yaşlarda bağışıklık sistemi güçlendiği için Hepatit B ile karşılaşılsa bile kronikleşme oranları yüzde 5-10’larda kalıyor. Bu nedenle mutlaka gebelerin Hepatit B açısından taranması ve Hepatit B pozitif anneden doğan bebeklerin doğar doğmaz aşı olmaları gerekiyor.”
“HER YIL 500 BİN-1 MİLYON KİŞİ HEPATİT B’YE BAĞLI HASTALIKLAR NEDENİYLE KAYBEDİLİYOR”
Hepatit B’nin tüm dünyada ve Türkiye’de çok yaygın bir virüs olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ateş, “Dünyada 2 milyardan fazla kişi Hepatit B virüsü ile karşılaşmış. Türkiye’de Hepatit B ile karşılaşma sıklığı ise yüzde 4. Nüfusumuzu kabaca 80 milyon kabul edersek 3,2 milyon vatandaşımız Hepatit B virüsü ile karşılaşmış durumda. Dünyada yaklaşık 400 milyon kişi Hepatit B hastasıdır. Hepatit B yaygınlığı, Hepatit C’nin iki katı ve çok korkulan HIV virüsünün 7 katı sıklıkta ve bu ikisinden de çok daha bulaşıcı bir virüs. Her yıl 500 bin-1 milyon kişi Hepatit B’ye bağlı siroz, karaciğer kanseri gibi hastalıklar nedeniyle kaybediliyor. Sigaradan sonra kanser yaptığı ortaya konmuş en sık sebep Hepatit B virüsü. Aşılamayla önlenebilen bir virüs” şeklinde konuştu.
Hepatit C’nin dünyada karşılaşma sıklığının ise yüzde 2-3 civarında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ateş, yaklaşık 180 milyon kişinin Hepatit C ile enfekte olduğunu, Türkiye’deki sıklık oranını ise yüzde 0,5-1 arasında seyrettiğini bildirdi. Kronikleşen ve kan yoluyla geçen bir virüs olduğunu aktaran Prof. Dr. Ateş, kronikleşme oranının çok daha yüksek olduğunu dile getirerek, kalıcı bağışıklık oluşmadığına ve aşısı bulunmadığına dikkat çekti. Özellikle toplu sünnetlerde sterilizasyona dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulunan Prof. Dr. Ateş, ayrıca alın kestirme, dil altını kestirme ve kan kardeşliğinden kaçınılmasını istedi. Kişilerin bulaşma yolları hakkında bilgilendirilmeleri gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Ateş, hastayla aynı evde yaşayanların hastaya ait kanla temas edebilecek diş fırçası, tıraş malzemeleri, tırnak makası gibi malzemeleri kullanmalarını, cinsel ilişkide kondom kullanılmasını istedi. Mikrobu taşıyan gebe annelerin mutlaka Hepatit B ve C için taranması ve önlemlerinin alınması gerektiğine işaret eden Ateş, “Kronik hepatitlerde erken tanı ve tedavi önemli. Tedavi herkes için aynı değildir, hastaya özeldir ve çok başarılıdır. Yeni tedavilerle siroz ve kansere gidiş önemli ölçüde azaltıldı” dedi. (iha)