SONER AYDIN
Çevre Bilimleri Uzmanı Dr. Enver Yaser Küçükgül, balık çiftliklerinin verdiği zararları gazetemize anlattı. Balık çiftliklerinin ortaya çıkarttığı zararlarla ilgili önemli uyarılarda bulunan Dr. Küçükgül, “Bir şirket kar etsin diye geleceğe dair risk almanın anlamı var mı? Bunu yöneticilerimizin algılaması lazım” diye konuştu.
150 KİLOMETRELİK KIYI ALANINDA ÜRETİM PLANLANIYOR
Mersin’de 4 ayrı bölgede toplam 5 potansiyel üretime alanı planlandığını, bunun da yaklaşık 130-150 kilometrelik kıyı alanına denk geldiği bilgisini veren Dr. Küçükgül, “2007 yılında dönemin Valisi tarafından Gıda, Tarım, Hayvancılık ve Çevre Bakanlığı yetkilileri ile 2 gün süren görüşmeler gerçekleştiriyor. Ardından kentteki tüm daire müdürlerini toplayarak 5 günlük bir toplantı yapılıyor. Böyle bir uygulama mevzuata uygun mu bakmak lazım. Siz yönettiğiniz kentin kıyılarını özel şirketlerin kültür balığı yetiştirebilmesi için karar alabilir misiniz? Ayrıca Çevresel Etkileri Değerlendirme (ÇED) raporlarında, Valinin imzası ile toplantılara sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetim yöneticilerin alınmadığına dair ibare yer alıyor. Bu yıllar, çevre kültürünün, teknolojisinin geliştiği yıllara denk geliyor. Buna karşın bir yörede faaliyette bulunabilmek için o yöre insanının onayını almak gerekliliğini tamamen ihmal edip bunu da bir tutanağa yazmak hangi etik değerle bağdaşır. Mersin’de 4 ayrı bölgede toplam 5 potansiyel üretim alanı planlanmış. Bu 5 bölge yaklaşık 130-150 kilometrelik kıyı alanına tekabül ediyor. Bu kıyıların tümünde deniz suyu berrak. Kıyıların çoğu A sınıfı yüzme suyu kalitesinde ve peyzaj alanı niteliğinde. Ayrıca söz konusu tüm kıyılar tarihi arkeolojik sit alanlarıdır. Bu bilgiler ÇED raporlarında yer alsa da raporları hazırlayan firma, tesislerin kıyılara ve bu alanlara hiçbir olumsuz etki yaratmayacağını yazıyor. 2008 yılında Valilik, uzmanlık alanı olmamasına rağmen belirlediği 4 bölgede 10 bin ton/yıl ölçekli bir işletme kurulması gerektiğini belirliyor” diye konuştu.
“DENİZİ KİRLETTİĞİNİZ ZAMAN TEMİZLEYEMEZSİNİZ. BUNA PARANIZ YETMEZ”
Önceki yıllarda İzmir, Bodrum ve Marmaris’ten gelen şikayetler üzerine Mecliste bir araştırma komisyonu kurulduğunu ve bölgede inceleme yapıldığını anımsatan Çevre Bilimleri Uzmanı Dr. Küçükgül, “Bölgeye inceleme yapmaya giden milletvekilleri güneşlenip, otobüslerinin bagajında kültür balığı kolileri ile Ankara’ya dönüyorlar (fotoğraflı belgeler ve o dönemin gazetelerinde bunlar yer almıştır). Ve o dönemin Çevre Bakanı ya ben ya balık çiftlikleri diyor. 6 ay sonra görevden alındığını görüyoruz. Bu kadar tepkiye, bakanın kesin karşı çıkmasına rağmen ortaya tersi bir durum çıkıyor. Mersin dışında 30 bölgede potansiyel balık çiftliği alanı belirlenmiş. Bunlar İzmir, Aydın ve Muğla illeri. Bu illerde çok sayıda balık işletmeleri var. Bu işletmelerin faaliyetleri sonucunda bir çevre tahribatı söz konusu. Çünkü ne tür aktivite yaparsanız yapın faaliyetinizin sonucunda çevreyi bozucu bir takım atıklar oluşturursunuz. Örneğin, deniz kıyısındaki evinizin atıklarını bertaraf etmezseniz ceza yersiniz. Ama bu husus endüstriyel bir kuruluş olan balık çiftlikleri için uygulanmıyor. Hiçbir balık çiftliğinin arıtması yok. Denizleri kirleteceği ortada olan bir işletme için yasaların emretmesine rağmen özel bir muafiyet sağlanıyor. Bunun sonucunda İzmir Karaburun Yarımadası, Çeşme’de sayısız işletmeleri inceledim. Bir balık çiftliğinde balığın verimli bir şekilde üretilebilmesi için suyun bazı kriterlere ihtiyacı var. Su temiz olacak, berrak olacak, oksijeni bol olacak. Ama siz 3-5 yıl üretim yaptıktan sonra o su telafisi olmayacak şekilde kirleniyor. Dünyada deniz suyu arıtımını yapabilen bir ülke yok. Denizi kirlettiğiniz zaman temizleyemezsiniz. Buna paranız yetmez” diye uyardı.
“İŞLETMELER YILDA İKİ DEFA DENETLENİYOR”
Çevre Bakanlığının işletmeleri yılda iki defa bazı kriterlere göre denetlediği bilgisini veren Çevre Bilimleri Uzmanı Dr. Enver Yaser Küçükgül şunları söyledi: “Özellikle Mayıs ve Ağustos aylarında. Ve bu denetlemede yer alan kriterler bizim denizlerimize uygun değil. Norveç’in soğuk suları için yapılmış deneysel çalışma kriterlerine göre denetleme yapılıyor. Norveç’teki deniz suyu sıcaklığı ve denizlerin yenilenme kapasitesinin düşünecek olursak bizim denizlerimizle, koylarımızla ilgisi yok. Norveç’te ortalama deniz suyu sıcaklığı 10-15 dereceyi geçmesi söz konusu değil iken, Mersin kıyılarına 28-30 derecelere çıkıyor. Dolayısıyla Norveç’te 1977 yılında deneysel olarak ortaya çıkan bir kriteri bizim denizlerimize uygulayan bir bakanlık dünyadan haberi olmayan bir bakanlıktır. 2008 yılında verilen kararın ardından ülkede yaşanan gelişmelerden kaynaklı kararın üzerine soğuk su çekildi. Ortalık sakinleşti. Son dönemde kurulan hükümet kabinesinde yer alan bakanın isteği ile kapasite artışı gündeme geldi. 2008’de verilen 10 bin tonluk kapasite bakanlık tarafından 19 bin 900 tona çıkartılıyor. Bu kararı da Valiye değil de firmaların ÇED’ini yapan şirketlere gönderiyor. Onlar da 19 bin 900 sayısında mutlu olmuyorlar ve hiçbir gerekçeye dayanmadan 20 bin 800 ton kapasite olsun diyerek çiftlikleri bu kapasiteye göre paylaştırıyorlar. Silifke’de bulunan Dana Adası açıklarındaki 1. Üretim alanı için kapasite 20 bin 800 tona çıkartılmış. Çiftliklerin kurulacağı Mersin’deki yaklaşık 130-150 kilometrelik kıyı alanında yılda 100 bin ton kültür balığı üretilecek. Yani 100 milyon kilogram. 3 balığın 1 kilo geldiğini düşünecek olursak burada 300 milyon balık burada yaşayacak. Bir canlı yaşarken bir şeyler yer. Balık yediğinin yüzde 70’ini idrar, dışkı, vücut sıvısı olarak suya bırakır. Bunlar su kalitesini olumsuz yönde etkileyecek, ve bu alanların ekonomik, sağlık, turizm ve tarım kalitesini bozacaktır.”
“MUĞLA, BODRUM, MARMARİS, AYDIN VE İZMİR’DE DENİZ KİRLENDİ”
Muğla, Bodrum, Marmaris, Aydın ve İzmir’deki üretim alanlarında bakanlığın ölçüm kriterlerine göre artık suların kirlendiğini aktaran Dr. Yaser Küçükgül, “Sular kirlenince balık verimi düşer. Yılda bin ton balık verimi aldığınız işletmeden verim 500 tona düşer. Böyle olunca veriminizin yüksek olacağı bir bölgeye gitmek şart olur. O nedenle bu şirketlere daha temiz, yeni kirletilecek denizler lazım. Şu an da bakanlığın su ölçümlerinde TRIX diye bir formül vardır. Bu formülde bir takım rakamlar vardır. 0-4 arası değer tehlike yok, 4-6 arası kirlenme başlamış 6-10 arası ise su artık kirlenmiş demektir. Mersin kıyılarında daha hiçbir tesis yok için ölçülen trix rakamı 3,5 civarında çıkıyor. Kirlenme kriterinin yüzde 75’ni dolmuş durumda. Rakamlar şimdiden kirlenme riski olduğunu gösterirken, burada neden tesis kuruluyor. Bunun mantığı anlamak kolay değil. İzmir’de Aydın’da, Muğla’da bu parametreler 3 buçuğu geçti. Üretim yapılamayacak hale geldi denizler. Bu yüzden firmalar bu tarafa doğru yöneldi. Bu yolla yetiştirilen balıklar vatandaşlarımız tarafından tercih edilmiyor. Vatandaşlarımızın tükettiği balık miktarı yıllık 5 kiloya düşmüş durumda. 200-300 bin ton kültür balığı çiftlik balığı üretilmesine karşın neden bizim vatandaşımız daha fazla deniz ürünü tüketmiyor? Bu önemli bir soru. Zaten bu şirketlerin birincil hedefi bizim insanlarımıza balık satmak değil yurt dışına satmak. En yakın satış noktası Avrupa topluluğu. Avrupa ülkelerinin deniz kıyısında bizimki gibi binlerce kafes yok. Kıyılarında doğal balık türlerini geliştirmek için avcılığı ihmal etmeye hatta vazgeçirmeye çalışıyorlar. Örneğin; Yunanistan’da bir balıkçı teknesini imha ederse 3 yıl belli bir miktar para ve her ay maaş veriliyor. Yunan vatandaşlar balığı bizim ülkede yetişen kafeslerden yiyecek. Ancak bu üretimin bedelini bizim denizlerimiz ödeyecek” şeklinde konuştu.
“1 KİLO BALIK YETİŞTİRMEK İÇİN 2 KİLOYA YAKIN DOĞAL BALIKLAR YEM YAPILACAK”
Kültür balıkçılığının zannedildiği gibi doğayı korumak anlamına gelmediğini aksine doğaya zarar veren bir uygulama olduğunu ifade eden Çevre Bilimleri Uzmanı Dr. Küçükgül şu uyarılarda bulundu: “Yüzbinlerce ton doğal balık avlanır ve yem haline getirilir. Örneğin; eskiden insanlarımız hamsi ve sardalye balığına doyardı. Yaz-kış bu balıkları yerdik. Ancak bu balıkların tonlarcası balık yemi yapılıyor. Hesaplamalara göre çipura için 1.6 kg, levrek için 1.8 kilo doğal balık çiftliklerde (diğer besin ve kimyasalların yanı sıra) besin maddesi olarak kullanılırsa 1 kilo çupra ya da levrek elde edebiliyorsunuz. 1 kilo balık yetiştirmek için 2 kilo balığı yem yapmak mantıklı değil. Siz ekosistemde zincirin bir halkasını kopardığınız zaman bütün zinciri ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Kafeslerin içinde yüzbinlerce balık bir arada. En ufak işletmede 6-7 milyon balık birbirinin üzerinde yaşayarak büyüyor. Üstekinin pisliği alttakinin içine geçiyor. Hastalıkların önlenmesi için koruyucu ilaçlar, antibiyotikler, dezenfektanlar kullanılıyor. Bu ilaçlar balığın bünyesinde belli bir süre durur ardından balığın bünyesinden idrar, dışkı, vücut sıvısı olarak dışarıya atılır. Balık temizlenir, arınır ama ilaçlar denize karışır. Bu ilaçları yiyen doğal türler bozulur. 2015 yılında ABD’de de kültür balıkçılığında genetiği değiştirilmiş balıkların kullanımına izin verildi. Bu kafeslerde genetiği değiştirilmiş canlılar yetiştiriliyor. Doğada somon 8-10 kilo gelmez. Marketlere gidin 8-10 kilo somon görürsünüz. Bunların hiçbiri doğal değil. Doğal olmayan gıdaları tüketmekle telafisi olmayan hastalıklara yakalanma riskiniz artar. Genetik yapınız bozulabilir. Sizin olmasa bile çocuklarınınız genetiği bozulabilir. Bir şirket kar etsin diye geleceğe dair bu kadar riski almanın anlamı var mı? Bunu yöneticilerimizin algılaması lazım.”