Pazartesi günü açılan yeni eğitim-öğretim yılını değerlendiren eğitim emekçileri, 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrencinin çok sayıda sorun eşliğinde yeni döneme adım attığını söyledi.
SONER AYDIN
2019-2020 eğitim-öğretim yılı 9 Eylül Pazartesi günü başladı. Eğitim sisteminin belli başlı sorunları arasında, nitelik olarak yıllar içinde yaşanan gerileme, ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocukların yurtlarda taciz ve istismara uğraması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu öne çıkarken, Eğitim-Sen Mersin Şubesi iktidara çözüm çağrısı yaptı. Sendika adına açıklama yapan Şube Sekreteri İsmail Usluoğlu, MEB ve siyasi iktidarın tüm öğrencilerin eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz eğitimden yararlanmasını sağlayacak bütçe planlaması yapmak sorumluluğunda olduğunu belirtti.
EĞİTİM HARCAMALARI VELİLERİN CEBİNİ YAKIYOR
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve yüksek enflasyon nedeniyle öğrenci velilerinin yapacakları eğitim harcamalarının belirgin bir şekilde arttığını vurgulayan Usluoğlu, “Eğitime ilk kez adım atacak olan pek çok öğrenci hangi şartlarda eğitime başlayacağının farkında olmasa da, okulların açılmasına sayılı günler kala öğrenci velilerini şimdiden çok sıkıntılı bir telaşın sardığını söylemek mümkündür. Her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artan eğitim harcamaları, giderek bozulan gelir dağılımıyla birlikte öğrenci velilerinin bütçesini ciddi anlamda zorlar hale gelmiştir. Herkese eşit ve parasız eğitim ilkesi ve kamusal eğitim anlayışı terk edilerek benimsenen piyasacı eğitim politikaları, eğitim hizmetinin bedelinin hizmetten yararlananlar tarafından ödenmesini, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedefleyerek toplumdaki sınıf farklılıklarını daha da belirgin hale getirmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar, farklı bölgeler birbirleriyle rekabet eder hale getirilerek eğitim hizmetleri büyük ölçüde piyasa kurallarına teslim edilmiştir. Her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artan eğitim harcamaları, giderek bozulan gelir dağılımıyla birlikte öğrenci velilerinin bütçesini ciddi anlamda zorlar hale gelmiştir. Bir yılı aşkın süredir etkisini hissettiren ekonomik krizin de etkisiyle zorunlu okul ihtiyaçlarında son bir yıl içinde yüzde 15 ile yüzde 35 arasında artış meydana gelmiş, bu durum velilerin ekonomisini olumsuz etkilemeye başlamıştır. 2019-2020 eğitim öğretim yılı itibariyle çocuk kitapları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14,90; test kitabı yüzde 16,30; okul çantası yüzde 18,20; diğer kırtasiye malzemeleri yüzde 30,51; resim boyaları yüzde 33,11; okul defteri yüzde 33,73; kalem fiyatları ise yüzde 34,75 artış göstermiştir. Türkiye’de milyonlarca çocuk ve gencin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını engelleyen, eğitimi kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda alt-üst etmek için yıllardır uğraşanların ülkeyi ve eğitim sistemini getirdiği nokta içler acısıdır” dedi.
“EĞİTİM EMEKÇİLERİNİN YAŞADIĞI SORUNLAR AĞIRLAŞTI”
Yaşanan ekonomik krizden eğitim ve bilim emekçilerinin de fazlasıyla etkilendiğinin altını çizen Usluoğlu, “TL’deki aşırı değer kaybı, enflasyonunun hızla artması vb., sayıları bir milyonu aşkın eğitim ve bilim emekçisinin çalışma ve yaşam koşullarını ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir. Eğitim emekçilerinin gerek çalışma gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla aramaktadır. Öğretmenlerin, hizmetli ve memurların aldıkları maaşlar, yapılan işin önemi ve niteliği açısından bakıldığında, insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamaktadır. Maaşlardaki erime ve satın alım gücümüzdeki azalmaya rağmen 5. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde 2020 için yüzde 4+4, 2021 için yüzde 3+3 maaş artışı yapılmıştır. İnsanca yaşam talebimizden son derece uzak olan böylesine düşük zam oranları ile ne geçinmek, ne de mesleğimizi sağlıklı bir şekilde icra etmek mümkündür. Türkiye’de eğitim emekçilerinin yıllardır ekonomik sorunlarla boğuştuğu, yüzde 80’inin borç içinde yaşamını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir. OECD verilerine göre Türkiye’de eğitim emekçileri çok çalışmakta, ancak emeğinin karşılığını alamamaktadır. Öğretmenlerimiz gerek çalışırken, gerekse emekli olduklarında ciddi anlamda geçim sıkıntısı yaşamaktadır” diye konuştu.
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMEN SAYISI 700 BİNE ULAŞTI
Ataması yapılmayan öğretmen sayısının 700 binlere ulaştığını ve 15 Temmuz sonrası kadrolu öğretmen ataması yapılmadığını belirten Usluoğlu, “Öğretmen atamalarında toplumun hemen her kesimi tarafından ‘siyasi torpil’ ve ‘kayırmacılık’ olarak algılanan mülakat sınavı tartışılmaya devam etmektedir. MEB, 15 Temmuz darbe girişimini bahane edip, öğretmen atamalarında mülakat kriteri getirerek, bu alanda siyasi torpil ve kayırmacılığı ön plana çıkarmıştır. Siyasi iktidarın bir süredir kamu istihdamında benimsemiş olduğu güvencesiz/sözleşmeli istihdam uygulamalarının yaygınlaşması, ‘Güvenlik soruşturması’ adı altında yapılan siyasi fişlemelerin artmasına neden olmaktadır. Öğretmen atamalarında yapılan mülakatlarda iktidara eleştirel ve muhalif yaklaşanlar KPSS puanlarına bakılmaksızın elenirken, öğretmen atamalarında liyakat ilkesi geri plana itilmiştir. İktidarın özellikle farklı siyasi görüş, kimlik ve mezheplere yönelik olarak benimsenen ayrımcı tutumların sürdürülmesi, öğretmen atamalarında liyakatten çok iktidara ‘sadakat ’ön plana çıkarılmıştır.
MEB, her fırsatta öğretmenlerin niteliklerini ve yeterliliklerini tartışmaya açıp, siyasi kadroları üzerinden öğretmenlerin performansını ölçmeye çalışırken, öğretmen açıklarını kapatmak için adım atamamakta ısrar etmektedir. Eğitimde gerçek ihtiyaç kadar atama yapılmaması, atama bekleyen işsiz öğretmen sayısının700 binlere ulaşmasına neden olmuştur. Birkaç yıl içinde ataması yapılmayan öğretmen sayısının 1 milyonu aşması şaşırtıcı olmayacaktır” ifadesini kullandı.
EĞİTİMCİLERDEN MEB’E 10 TEMEL UYARI
Eğitim-Sen olarak MEB’ bir takım uyarılarda bulunan İsmail Usluoğlu şu sözlere yer verdi: “Tüm öğrencilerimizin eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz eğitimden yararlanmasını sağlayacak bütçe planlaması yapmak MEB ve siyasi iktidarın sorumluluğudur. Sorumluluğun gereği yerine getirilmelidir. Tüm öğrencilerimizin eğitim hakkı uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Öğrencilerimizin eğitim hakkını tam ve baskı altında kalmadan kullanması gerekir. Öğrencilerimizi çırak olmaya özendiren politikalardan vazgeçilmelidir. Yargı kararları uygulanmalı; Diyanet, dini vakıf ve dernekler ile yapılan protokoller sonlandırılmalıdır. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü' nün 'özerk' yapısına son verilmelidir. Anadolu liselerinde ikili eğitimden kaynaklı oluşabilecek güvenlik, sağlık, beslenme gibi sorunlara yönelik MEB önlem ve çözümler üretmelidir. Güvenlik sorununun çözümü için ücretsiz servis başta olmak üzere acil adımlar atılmalıdır. 2019-2020 eğitim öğretim yılında LGS sınavına girecek 1. 800 000 öğrencinin mağduriyet yaşamaması için gereken önlemler alınmalıdır. MEB öğrencilerin taleplerini toplamalı, okul gereksinimini belirlemeli ve bu gereksinimi karşılayacak önlemleri ‘Her öğrencinin istediği okulda eğitim alma hakkı vardır.’ ilkesini gözeterek yaşama geçirmelidir. Proje okulları uygulaması sonlandırılmalıdır. Sözleşmeli, ücretli, güvencesiz çalışma biçimlerine; mülakat uygulamalarına son verilmelidir. Öğretmen açığı kadar atama acilen yapılmalıdır. Öğretmenlerin statüsü, çalışma koşulları, hakları, işe alım ve istihdam biçimine kadar her konuda öğretmenlerin söz ve karar hakkı gözetilmelidir. Hukuksuzca ihraç edilen arkadaşlarımız hala MEB çalışanıdır. MEB eğitim emekçilerine sahip çıkmalı, yaşanılan mağduriyetlere ilişkin sorumluluğunun gereğini yerine getirmelidir. Öğretmenleri başarılı, başarısız olarak ayrıştıran, okul müdürlerini performans denetimine tabi bırakan '2019 Yılı Öğretmenler Günü Genelgesi' geri çekilmelidir.”