AYŞENUR ÖNAL
Mersin Tabip Odası Başkanı Mehmet Antmen, Mercan TV’de yayınlanan Arka Plan Programı’na konuk olarak pandemi ilan edilen Covid-19 salgınının sağlık emekçileri üzerindeki etkilerinden bahsetti.
“14 MART ASLINDA BİR MÜCADELE TARİHİ”
SORU: 14 Mart’ı geride bıraktık. 14 Mart’ta sizlerin talepleri, sorunları bir kez daha bir günlüğüne de olsa gündeme geldi ama yeterince karşılık bulabildi mi?
M. ANTMEN: 14 Mart aslında bir mücadele tarihi. Biz Türk Tabipler Birliği (TTB) olarak hep böyle 14 Mart’ı bir mücadele zemini olarak görmeye başladık. Biz başından beri her zaman hem hekimlerin iş güvenceli, kadrolu, özlük, demokratik, sosyal haklarının iyileştirilmesinin de içerisinde olduğu bir iş yaşamı için hem de halkın ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmetine ulaşması için 14 Martları hep bu çerçevede andık. Daha önce bayram da yapıyorduk, adı üstünde Tıp Bayramı. Bundan 10-15 yıl öncesine kadar balolar yaparak, eğlenceler düzenleyerek kutluyorduk ama özellikle son 17-18 yıldır uygulanan sağlık politikaları nedeniyle o bayram kısmı daha geride kaldı, bir mücadele günü olarak anılmaya başlandı. Tabi ki kadına, çocuğa şiddetin artmasının da, genel anlamda Türkiye bazında tüm şiddetlerin artmasının da, bir şiddet ortamı yaşanıyor olmasının da bunda etkisi var ama biz sağlıkta şiddetin politik bir tercih olduğunu düşünüyoruz. Çünkü 2002 yılından bu yana uygulanan sağlık politikaları, kamusal sağlık hizmetinin tasfiyesine yönelik bir program. Kamusal sağlık hizmetlerini geriye alıp daha çok sağlığın ticarileşmesine yönelik atılacak adımlar aniden atılsaydı halkın ciddi tepkisini çekerdi diye düşünüyoruz.
“SAĞLIKTA ŞİDDET YASASI ÇIKSIN”
SORU: Bu durumda ne gibi adımlar attınız?
M. ANTMEN: Örneğin Sağlıkta Şiddet Yasası çıksın istiyorduk. Bununla ilgili yasanın caydırıcı olması gerekiyor. Sağlıkta Şiddet Yasası’nın dışında da tüm sağlıkçıların ve özellikle doktorların çalışma şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Mesela siz hiç Türkiye dışında dünyanın herhangi bir ülkesinde nüfusundan daha fazla insanın acillere başvurduğu bir ülke biliyor musunuz? 80 milyon civarı bir nüfusumuz var ama 2019 yılında acillere başvuran insan sayısı 120 milyon. Böyle bir durumda şiddet de olur, doktor hataları da olur. Örneğin alınabilecek basit ama etkili önlemler vardır. Bunlardan biri birinci basamağın güçlendirilmesi, zaten önceden var olan sağlık ocakları olduğunda da biz hep birinci basamağı güçlendirin diyorduk ama son 15 yıllık politikalarla özellikle Sağlıkta Dönüşüm ile birinci basamağı özelleştirdiler ve insanlar birinci basamağı sadece ilaç yazan doktorlar olarak görüyorlar oysa birinci basamak sağlık hizmetlerinin yüzde 90’ını verebilir hale getirilebilir. Dünya standartlarına ya da en azından Avrupa standartlarına getirilmesi gerekir. Böyle güçlü bir birinci basamaktan sonra sevk zincirini uygulanmalı.
“HASTASINA ZAMAN AYIRAN DOKTOR, İYİ DOKTORDUR”
Yine mesela çok önemsediğimiz bir şey var, Sağlık Bakanlığı’nın bir doktor 72 hastaya bakabilir diye bir MHRS sistemi var. Sağlık Bakanlığı günde 72 hastaya bakacaksın diye sizi zorluyor ama Dünya Sağlık Örgütü böyle demiyor. Bir muayene 20 dakikadır diyor. Bunu hesapladığınızda da bir doktorun 1 günde maksimum 32 hastaya bakması gerekir ama bizim sağlık sistemimiz çok fazla hasta bakan doktorun ödüllendirildiği, az hasta bakan yani layığıyla hasta bakan doktorun da cezalandırıldığı bir sistem. Hastasına zaman ayıran doktor, iyi doktordur.
“BURADA EN SON SUÇLANACAK KİŞİ DOKTORDUR”
SORU: Ama sistem doktoru buna zorluyorsa doktorun yapabileceği bir şey kalmıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
M. ANTMEN: Tabi burada en son suçlanacak kişi doktordur. Tüm bunlara rağmen bunu yapmayan hekimler de var ama burada siz hekimi zorlarsanız hekim bunu yapmak zorunda kalır. Çünkü hekimin de ekonomik açıdan kendini geçindirebilecek paraya ihtiyacı vardır ya da emekli olduğunda maaşına yansıyacak bir gelire ihtiyacı vardır. Bu anlamda ben burada sorumlu sağlık sistemidir diye düşünüyorum ama buna boyun eğen ya da madem böyle olmuş biz de fırsattan yararlanalım diyen hekimler yok mudur, mutlaka vardır ancak ben bunların azınlıkta olduğunu düşünüyorum. Bir kısım hekimin, bir yandan kendilerini kadrolu, iş güvenceli bir ortamda emekliliğe yansıyan insanca yaşayabilecekleri bir maaş istemelerine rağmen diğer yandan da halkın ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir bir sağlık hizmeti alması için mücadele ettiğini biliyorum, görüyorum ve yaşıyorum da bunu. Bu anlamda da bunları düzeltmediğimiz sürece sadece Sağlıkta Şiddet Yasası’nın çıkmasıyla ya da sadece bu önlemleri alarak bu şiddet yasasının çıkarılmamasıyla bu iş düzelmez.
“BİRAZ GEÇ KALINMIŞ TEDBİRLER”
SORU: Uluslar arası bir salgın yaşıyoruz. Siz bu durumu nasıl görüyorsunuz, tıp dünyası nasıl görüyor?
M. ANTMEN: 2 açıdan yanlış tartışılıyor bu mesele. İlki bir şey olmaz bu durumdan, bildiğiniz grip, atlatacağız, hatta medyatik bir doktorun dediği gibi 20 trilyonluk bir aşı endüstrisi ortaya çıkacakmış ve o yüzden ortaya çıkan bir virüsmüş gibi bilimle, tıpla alakası olmayan ve önlem almanın önemini bir kenara atan şeylerden bir kere kaçınmalıyız. Mutlaka önümüzde çok ciddi önlemlerin alınmasını gerektiren bir süreç var. Pandemi ilan edilmiş bir salgın bu. Panik havasından uzaklaşıp önlemler almalıyız. Sağlık Bakanlığının şu anda attığı adımların doğru olduğunu düşünüyoruz. Biraz geç kalınmış tedbirler. Örneğin umreye 21 bin insan gitti, belki o gidişleri bile durdurmalıydılar. Bir kaçak olduğu zaman salgının çok ciddi olmasına sebep oluyor. O nedenle biz buralarda eksiklikler yapıldığını düşünüyoruz. Okullar da mesela biraz daha erken kapatılabilirdi. Ya da eğlence mekanlarının daha erken kapatılması gerçekleşebilirdi. Sağlık Bakanı da böyle yapıyor. Toplu yaşam yerlerinden özellikle 65 yaş üstünün uzak durması gerekiyor. katı bir sosyal izolasyon uygulanması gerekiyor. Salgınlarda yapılması gereken budur.
“DÜNYADA 40 MİLYON CİVARINDA EVDE LAVABO YOK”
SORU: Kişisel hijyen konusunda belki biraz daha iyiyiz ama izolasyon konusunda sanırım bir sıkıntımız var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
M. ANTMEN: Mesela Türkiye’de ki rakam nedir bilmiyorum ama Dünya Sağlık Örgütü el yıkamayı öneriyor ama dünyada 40 milyon civarında evde lavabo yok. Ya şimdi lavabosu olmayan insan nerede elini yıkayacak. Bu açıdan Türkiye kısmen daha şanslı sayılabilir. Dediğiniz gibi el yıkama konusunda hassas bir toplumuz en azından yatkınlığımız var temizliğe. Yine de bizim gerekli uyarıları yapmamız gerekiyor. Sabunsuz suyla yıkamak değildir el yıkamak, mutlaka 20 saniye elleri iyice ovalayarak yıkanması gerekiyor.
“ÖNCE ZARAR VERME!”
SORU: Bu süreçte insanlar kendilerine göre birçok yöntem seçmeye başladı. Bir şeyler karıştırıp yiyen ve zehirlenen insanlar oluyor, bu konuda ne söylersiniz?
M. ANTMEN: Bu noktada en masum taraf halk. Medyatik doktorlarımız var bizim. Deneysel tıp uyguluyorlar ve her şeyi biliyor bu insanlar. Ağzın laf yaptığında da sana inanıyor bu insanlar. Bir tanesi çıkmış paça çorbasının iyi geldiğini söylüyor. Tabi ki direncin gelişmesi için önemlidir tamam ama bir C vitaminin yerini ne kadar tutar? Mesela bende tam bilmiyor olabilirim ama medyatik olan hekimlerin asla çok fazla dinlenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Tıpta çok önemli bir kural vardır; önce zarar verme. Yani sizin önerdiğiniz bir bitki korona virüsünü ortadan kaldırıyor olabilir ama böbreğinizi iflas ettiriyor olabilir. Tıbbın diğer paramedikal şeylerden farkı sadece ve sadece burasıdır.
“İHRAÇ EDİLEN SAĞLIKÇILAR TEKRAR İŞE BAŞLATILMALI”
SORU: Bu süreçte dikkat etmesi gereken en önemli kişiler sağlık çalışanları. İtalya’da sağlık emekçileri çırpınıyorlar, Çin’de yaşamlarını yitiriyorlar. Sağlık emekçileri böyle bir dünyada yaşıyorlar. Onlar için durum nasıl?
M. ANTMEN: Sağlık emekçileri bu noktada çok fazla insandan sayılmıyorlar. Sağlıkta dönüşümün temel meselesi de budur diye düşünüyorum. Yani hangi şartlar altında çalıştıklarına bakılmıyor sağlık emekçilerinin, bu anlamda çok fazla sıkıntı yaşıyorlar. Örneğin diyabetli bir tapu memurunun virüsü kapma olasılığı ne kadarsa, diyabetli bir sağlık çalışanın kapma olasılığı daha yüksektir. Ya da kronik böbrek yetmezliği olan sağlıkçının hastaların yanından bile geçmemesi gerekir ki siz tedavi yapsın istiyorsunuz. İlk genelge çıktığında sağlıkçılar içinde idari izinlerin olacağı vurgulanıyordu. Daha sonra çalışanların sayısının eksikliğinden bir sıkıntı yarattılar. Kanun Hükmünde Kararname’yle suçları bilinmeyen on binlerce sağlıkçıyı ihraç ettiler. 3 bin 500 doktoru ihraç ettiler. Yani hepsi de alanında uzman ve sağlıklı insanlardı. Hepsi de iş arıyor. Yani gerçek bir önlem almak istiyorsanız bir KHK çıkarırsınız ve bugüne kadar ihraç ettiğiniz sağlıkçıları tekrar işe başlatırsınız ve bu sağlıkçılar ülkesine ve halkına hizmet vermek için çok büyük bir olanak sağlamış olursunuz. Çözümsüz değil bu durum, kronik hastalığı olan bir sağlıkçının çalıştırılmasındansa ihraç edilen on binlerce sağlık çalışanını geri getir ve bu insanlar halkına yardımcı olsunlar.
“SAĞLIKÇILARIN KENDİLERİ İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞTIĞINI BİLMELERİ GEREKİYOR”
Ben gerek hekimlerin, gerek tüm sağlık camiasının bu konuda çok özverili bir çalışma içerisinde olduğunu düşünüyorum biz 15 Mart etkinliğini nasıl ertelemişsek, bu salgının sürmesi halinde muhtemelen 17 Nisan etkinliğini de ertelemek durumunda kalacağız. Halkın ihtiyaçları neyse tüm gücümüzle çalışacağız. Bizim halkımızdan talebimiz sağlıkta şiddet meselesiyle ilgili üzerlerine düşeni yapmaları, doktorlara saygı göstermeleri, sağlık çalışanlarının tümüne saygı göstermeleri. Sağlıkçıların kendileri için canla başla çalıştığını bilmeleri gerekiyor.