AYŞENUR ÖNAL

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), “Tekke Ve Zaviyeler İle Türbelerin Kapatılmasına, Türbedarlık Ve Bazı Unvanların Yasaklanmasına Dair Kanunun” 30 Kasım 1925 tarihinde mecliste kabulünün yıldönümü kapsamında açıklama yaptı.

Açıklamayı ADD Mersin Şubesi Yönetim Kurulu adına Av. Adnan Gündoğdu okudu. Gündoğdu, “1982 Anayasasının 174.maddesiyle de ‘inkılap kanunları’ arasında kabul edilerek koruma altına alınan bu yasa ile bir anlamda Osmanlı döneminde gitgide çalışmaksızın tevekkül felsefesini işleyen ve her şeyi tanrıdan bekleyen yerler haline dönüşen tekkelerin insanlar daha yaşarken dünyadan uzaklaştırıp, onları uhrevi aleme çekmek tembelleştirmek ve çağdaş yaşam ile bağdaşmayan bir yaşama biçimini insanlara aşılamak şeklindeki son derece ilkel çalışmalarına son vermek amaçlanıyordu. Bu kanun ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılma- silmesini de yasaklamıştır. Yasaya aykırı davrananlara para ve hapis cezası getirilmiştir. Şeyh Sait isyanının çıkartılması da yasanın çıkartıldığı dönem itibariyle bu düzenlemenin yapılması gereksinimini ortaya bir kez daha koymuş ve hatta hızlandırmıştır” sözlerine yer verdi.

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 30 Ağustos 1925'teki bir konuşmasından örnek veren Gündoğdu, “‘Efendiler ve ey Millet biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır’ sözleriyle tüm yurtta tekke ve zaviyelerin kapatılacağının işaretini vermişti.

“HALA BAŞKA BAŞKA TARİKATLAR DEVLETİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYOR”

Aradan geçen zaman içinde maalesef bu yasanın uygulanması, fiili olarak yerine getirilmedi. Bu gün gelinen noktada Türkiye 15 Temmuz olayını, bir tarikatın devleti ele geçirme girişimini yaşadığı gibi halen başka başka tarikatların devleti ele geçirme, bakanlıklarda örgütlenme çabası içinde oldukları bizzat siyasal iktidar içinde siyaset yapanlarca dile getirilmektedir. Ama maalesef siyasal iktidar aynen 2004 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulunda Fetullah tarikatı ile ilgili uyarılmasına rağmen o tarikata her türlü desteği vermeye nasıl devam etti ise bu gün de Menzilciler, Süleymancılar vs. gibi tarikatlara maalesef destek vermekte ve bu tarikatların ilintili olduğu kişiler bakanlıklar da söz sahibi noktalara taşınmaktadırlar” dedi.

Atatürk’ün 17 Aralık 1927’de söylediği sözü de aktaran Gündoğdu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü;

“‘Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis bu tip yapılar, din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlıyı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki; bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek, bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşme ye geldiğinde birbirine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki; o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır.’

“TÜRKİYE’NİN 14 TEMMUZ SÜRECİNE GİRMESİNE NEDEN OLAN DA NE YAZIK Kİ BU SİYASAL İKTİDARDIR”

Büyük Atatürk bu sözleriyle 15 Temmuz kalkışmasının öncesini ve sonrasında yaşananları yüzyıl öncesinden görerek, bizlere gereken dersi vermiştir. Ancak bu dersten nasibini alamayanlar ülke yönetimine gelince maalesef ülke uyarıya rağmen bu sıkıntıyı yaşamıştır. Aynı şeyler 2004 yılındaki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanmış ve laik Cumhuriyet için tehlike arz etmeye başlayan Fethullahçı tarikat için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik tavsiye kararı alınmış, hatta o toplantıya katılan siyasal iktidar temsilcileri de bu kararın altına imza atmıştır. Ancak bu kararı rafa kaldırarak Fetullahçılara her türlü desteği veren, Türkiye'nin 15 Temmuz kalkışma sürecine sokulmasına neden olan da ne yazık ki yine bu siyasal iktidardır. Bu gün yapılan yargılamalar ile FETÖ örgütü temsilcileri, üyeleri yargılanmakta ve fakat bu örgüte destek veren, uyarıya rağmen onları devlet kadrolarına yerleştiren, maddi-manevi destek verin siyasal destekçiler ortaya çıkarılamamış, çıkartılmaları engellenmiştir. Biz Atatürkçüler elbette bunları biliyoruz.

“GERİCİLİĞİN KARŞISINDA DURMAYA AND İÇTİK”

Tarikatları besleyerek, siyasal iktidarını sağlama almaya çalışan iktidara buradan büyük önder Atatürk'ün sözleriyle seslenmek istiyoruz:

Ne yaparsanız yapın, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, tarikatlar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. Biz Atatürkçüler, büyük önderin çizdiği yolda Türkiye Cumhuriyetinin anayasal güvence altına alınmış demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerine sahip çıkacak ve gerekirse son nefesimize kadar savunmaya devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti bu nitelikleri ile sonsuza dek yaşayacaktır. Kimse, bu temel nitelikleri ortadan kaldırmaya değiştirmeye kalkışmamalı, tersine bu nitelikler üzerinde kalkınan, üreten, yurttaşlarını refah içinde yaşatan çağdaş bir ülke olmak için üzerine düşeni yapmalıdır. Ülkede yoksulluk, işsizlik yolsuzluk bu kadar yaygın iken, pandemi ortamında bile yurttaşına karşı sosyal devlet olmanın gereğini yerine getiremeyen bir ülke değil; çağdaş, kalkınmış bir refah devleti olmak isteğimiz ve amacımızdır. Yurttaşlarımızın tümünü bu ülküde buluşturacak tek çatı, Atatürkçü düşünce çatısı ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesidir. Bunu değiştirmeye kimse kalkışmamalı, bir takım ayak oyunları ile güzel ülkemizi şeyhler, dervişler, tarikatlar, müritler ülkesine dönüştürmeye çalışmamalıdır. Zira biz Atatürkçüler son nefesimize kadar bu gericiliğin karşısında durmaya and içtik.”