HEDİYE EROĞLU
CHP Grup Başkan vekili Özgür Özel, partisinin Mersin İl Başkanlığını ziyaret ederek, önemli açıklamalar yaptı. Özel’e ziyaretinde; Mersin Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Ali Mahir Başarır, Cengiz Gökçel ve Alpay Antmen ile Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan ve Adana Milletvekilleri Burhanettin Bulut ile Orhan Sümer de eşlik etti.
YÜZLERCE ARAÇLIK KONVOYLARIN, BİNLERCE KORUMA ORDUSU…
İlk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın Mersin ziyaretini değerlendiren CHP’li Özel, kentin yaşadığı keşmekeşe dikkat çekti. “Bugün Mersin’deki konuğun siyasi bir tarafı olmasaydı, Mersin için anlamlı bir ziyaretti. Ama 83 milyonu, tüm Mersin’i kucaklayamıyor çünkü bir partinin genel başkanı sıfatıyla geliyor” diyen Özel, “Bir partinin genel başkanı sıfatını taşıyan Erdoğan gelirken, Mersinliler uzaktan duydukları bir gerçeklikle tanıştılar. Yüzlerce araçlık konvoyların, binlerce korumanın bir kente ziyaret öncesi neler yaşattığını Mersinliler çok yakından gördüler. Havaalanından Mersin’e ulaşana kadar yer yer 50 metrede polisleri görenler videolar paylaştılar. Mersin içindeki trafik ile pek çok cumhurbaşkanı ziyaretinde yaşanan bir tatsızlık yaşandı. Cumhurbaşkanlığının koruma ekibi dışında. Güvenlik güçlerinin, polislerin silahlarındaki şarjörler toplandı. Kendi polisine itimat etmeyen bir görüntü ile Mersin’de tanışmış oldu.
“KAPILAR, ÇEKMECELER AÇIK KALACAK TALİMATI”
Siyasi faaliyet için istenen binalar belediye başkanımız tarafından memnuniyetle kendilerine tahsis edildi. Bu tip kamuya ait binalarda parti sembolleri kullanılmaz, biz kullanmıyoruz.
Bu semboller kullanıldı. Binaların önündeki taşlar ‘birileri bu taşı bize atar mı?’ diye emek verilerek dizilen taşlar yerlerinden toplatıldı.
toplandı. Toplantı yapılacak binadaki her odadaki her masanın çekmecesinin açık tutulması söylendi. Toplantı yapacakları binadaki her odanın kapısının, her masanın çekmecesinin açık tutulması ile ilgili taleplerini hep birlikte Mersin yaşadı, şaşırdı, gördü.
Bir partinin genel başkanı tüm halkı kucaklamayınca, kutuplaştırmaya hizmet eden söylemleri bu kadar sık söyleyince kendisinin de bir tedirginlik, korku ve onu korumada da dünyada bu çağda hiçbir lidere karşı yapılmamış bir prosedür uygulanıyor. Mersin bunları hak etmiyor” diye konuştu.
ERDOĞAN NÜKLER SANTRALİ GÖRMEYE GELDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; Akkuyu Nükleer Santrali’ni yerinde görmeye geldiğini de söyleyen Özel, “Keşke Mersinli narenciye üreticilerin sorunlarını yerinde görmeye, esnafın sıkıntılarını dinlemeye, Mersin’deki yoksulları, işsizleri gençleri dinlemeye geldim’ diyebilseydi” diyerek eleştirilerde bulundu.
Tartışmalı, karşı çıkılan, Mersin, Kıbrıs, Türkiye ve komşu ülkeler açısından dahi sıkıntı olan nükleer santrali görmeye gelen Erdoğan’e tepki gösteren Özgür Özel, “Santrali kendisine gösterirler ama Türk mühendislerine göstermediklerini bilmenizi isterim. Ruslar kendi teknolojilerini getiriyorlar ama teknolojilerini üretim taktiklerini öğretmiyorlar. Onu size bırakmıyorlar. Taklit etmeyesiniz, benzerini yapmayasınız, yani kendiniz milli bir şekilde ilerlemeyin diye her şey Ruslara ait. Orada çalışacaklara da Rus firması karar veriyor.
HAVALİANINA, OTOBANA, TARSUS-KAZANLI’YA PARA YOK
Ama Tayyip beye, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına böylesi bir yatırımda, böylesi imtiyazlar ve elektrik satın alım fiyatı verdiği için santralin büyük bir kısmını gösterecekleri anlaşılıyor. Tayip bey Mersin’de neler görecek? Her halde 12 yıldır her seçimde ki ortak vaatleri olmasına rağmen yapılmayan Çukurova Havalimanını görmeyecek. Mersin-Antalya otoban yolu 20 yıldır yapılamıyor orayı da görmeyecek. Tarsus Kazanlı sahil bandı ile ilişkili gerekli altyapının yapılmadığını da görmeyecek ve bunlara para, kaynak olmadığını söylemeden gidecek.
Ama taş ocaklarına para bulduklarını, Mersin’in denizini kirleten balık çiftlikleri için izin verdiklerini ve nükleer santrali övüne övüne anlatacak” dedi.
“CHP, MERSİN’İN BİR LOJİSTİK MERKEZ OLMASINI İSTİYOR”
Özellikle kentin beklediği ikinci liman yatırımına dikkat çeken CHP’li Özel, Mersin milletvekillerinin sık sık dile getirdiği konuyla ilgili şunları söyledi; “Mersin’in liman olarak projelendirilmesi meselesi. Burada çok önemli bira ayrım var. Zaten bu konuda 7 Ekim’de bir lojistik sempozyumu düzenleyeceğiz. CHP, Mersin’in bir lojistik merkezi olmasını istiyor ve konteynır limanını da çok önem veriyor. Ama mevcut limanı kiralayan bir firma karına kar katsın diye Mersin’in mevcut limanını bir kontreyner deposuna dönüştürüp, kentin siluetini, manzarasını ve turizm değerini ortadan kaldıran, oysa 10. Kalkınma Planına göre şehrin dışında, doğusunda yeni bir konteyner limanı yapılması gerekiyor ve biz bunu destekliyoruz. Ancak bunu yapmak yerine mevcut limanı yerinde genişletmek gibi yerinde ihanet projesiyle karşı karşıyayız”.
“MERSİN’İ NASIL YÖNETİYORSAK, TÜRKİYE’Yİ DE ÖYLE YÖNETECEĞİZ”
Mersin’de ki CHP’li belediyelere de övgüler yağdıran Özgür Özel, “Hep Mersin’de olmayanları söylüyoruz. Ama olanlar var. Cumhurbaşkanı keşke nükleer santrali görmek yerine gelip belediyelerin nasıl hizmetler yaptığını ve nasıl sosyal demokrat bir belediyeciliği hayata geçirdiklerine tanıklık edebilse. Mersin’i nasıl yönetiyorsak, Türkiye’yi de öyle yöneteceğiz.
12 yıldır havalimanı, 20 yıldır gelmeyen otoban, yıllardır yapılmayan çevre bandını konuşurken yıl sonu metro’yu getirmenin kıvancını yaşıyoruz.
Mersinliler 31 Mart’ta bir kara verdiler, Büyükşehirde ve 3 belediyede CHP’yi seçtiler. MHP’li belediyeler gitti gerilim, stres bitti. O yüzden kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmiyor. CHP’lilerin tüm el kol bağlamalara karşı Mersinliler mutlu.
Erdoğan gelecekte torunlarımız için bile tehdit olacak nükleer santrali görmeye gelmişken, kadına karşı pozitif ayrımcılıkla, çocuklarla gençlerle böyle bir belediyecilik anlayışını herkes söylüyor ya bu Türkiye’ye de iyi gelecek” ifadelerini kullandı.
“CÜZDANDA VE MUTFAKTA YANGIN VAR”
Daha sonra Türkiye gündemine dair değerlendirmelerde bulunan CHP Grup Başkan vekili Özgür Özel, “Artık mızrak çuvala sığmıyor” diyerek yüksek enflasyon vurusu yaptı. Gıda fiyatlarının yüksekliğine dikkat çeken Özel, “Adalet ve Kalkınma Partisi her sene bir düşman bulup suçu onun üstüne yıkmakta mahir. Patates soğan depolarına baskın yapıp, üreticilerini, toptancılarını gözaltına almışlardı. Çünkü o dönemde tüm uyarılarımıza rağmen yanlış politikalar yüzünden fiyatlar fırlamıştı, ürün yoktu. Orada suçluyu, şeytanı öyle bulup göstermeye çalıştılar. Ama şimdi öyle bir noktadayız ki her şeyde birden fiyat fırlamış durumda.
TÜİK var, ‘Tayyipi Üzmeyen İstatistik Kurumu’ diye, onun verdiği enflasyon rakamları görünüşte yüzde 19-20. Bu tabi esnafa ve emekliye zam verirken kullanmak için yapılmış manipülatif rakamlar. Gerçek enflasyon bağımsız kuruluşlar tarafından yüzde 40-60 arasında ölçülüyor. Ama birde mutfak enflasyonu var ki, mutfağı cüzdanı yakıyor. Cüzdanda ve mutfakta yangın var.
Buna karşı hemen harekete geçtiler ve hemen algı operasyonuna başladılar. Yapmaya çalıştıkları tam olarak şu; ‘biz aslında ülkeyi iyi yönetiyoruz ama birileri bizim sözümüzü dinlemediği için fiyatlar yüksek’. Bu birilerinin içine en son, onlara karşı esnafı desteklediğimiz üç harflilerden BİM’in yönetim kurulu üyesi Galip Aykaç da katıldı. İktidara çok yakın bir isim. “Ama bu algı operasyonu. Bu kadar fiyat farkı hükümetten kaynaklı’ dedi diye hükümete yakın hesaplar tarafından tehdit ediliyor. Yandaş da olsanız 20 senede bir cümle ile eleştirince neşter geliyor. İşte bu iktidarın anlayışı bu. Yaptıkları baskınlar ile şunu söylemek istiyorlar; ‘aslında biçim suçumuz yok, utanmaz ve arlanmaz bir şeftali var reisten habersiz yüzde 60 zamlanmış tüm kabahat onda. Şu kabak denilen laf dinlemez yüzde 88 zamlanmış, tüm suç onda. Biz iyi yönetmiş olmamıza rağmen yüzde 68 daha pahalıya tencereye giren taze fasulye birli birliğimize tehdit’ diyorlar.
Suçu kendinde değil bulgurda, nohutta, kuru fasulyede, salçada bulan vatandaşın aklı ile alay eden, gözünün içine baka baka aptal muamelesi yapan bir anlayış var. Bu vatandaş tarafından da artık her gün üzüntüyle, esefle, kızarak ve bir süre sonra acıyarak ve gülümseyerek karşılanıyor. Çünkü bu çaresizliğin neden olduğunu hepimiz biliyoruz.
100 BİN ESNAF İFLAS ETTİ
Erdoğan Türkiye’de vakaların görülmeye başlandığı günden itibaren salgının esnaf üzerindeki yükünü hafifletmek için çeşitli tedbirler alındığını, bir milyona yakın esnafa 43 milyar faiz indirimli kredi verdiklerini söyledi.
Aynı dönemde 900 milyar Avro’luk paketi ile Merkel dünya rekoru kırıyorlar. Bizimkiler faizi düşürerek borçlandırmakla övündü. Esnaf başına kimine bin TL, kimine 3 bin TL verdiler. Tüm şartları sağlayıp 4 bin TL alan sayılı esnaf var. Her ay değil, 3 ayda bir aldılar.
Ama esnaf başına 40 bin TL kredi verdik diyorlar ama bu kredilerin faiz ve ödemeleri kapıda bekliyor.
20201 yılının ilk 8 ayında çok sayıda esnaf kapandı ve bunların yüzde 35’i son 2 ayda daha doğrusu kapanma bittikten sonraki Haziran ve Temmuz’da yaşandı. Bu yılın ilk 8 ayında iflas eden esnaf sayısı 61 bin 736, bunların 21 bini Haziran, Temmuz ve Ağustos’ta yaşandı. Yani öyle bir noktadayız ki; 61 bin esnaf battı ve bunların çoğu son zamanlarda battı. Kapıdaki faizli krediler çok daha büyük sıkıntı.
Ayrıca TOBB’a kayıtlı esnaflarda da durum aynı. Ocak- Temmuz arası TOBB’e kayıtlı 48 bin şirket kapanmış durumda. Bunların önemli miktarı da esnaf ve esnafın bir üstü seviyede ticaret yapanlar. Yani toplamda yani 100 bin esnaf kapandı.
“YOKSULA EV YOK, 250 BİN DOLARI OLAN AVATANDAŞLIK VAR”
Bir yandan okullar açıldı, Büyükşehirlerde ev kiraları ise ateş pası. Elde bir TOKİ var ama orman yangını oluyor daha yangına su sıkılmadan ‘TOKİ bu evleri yapacak, proje hazır, parası budur’ deniliyor. Sınır ötesi operasyon olur, ‘orayı yeniden yapacağız TOKİ yapacak’ diyorlar. Deprem yaşanıp artçılar sürürken TOKİ proje açıklar. Her yerde bir inşaat merakıyla TOKİ’ye sarılma var.
Adalet ve Kalkınma Partisi kendi geleceğini sadece inşatta, inşaatı lokomotif sektör olarak görüp ekonomiyi canlandıracak bir anlayışta görmektedir. Hizmeti, yatırımı insana yapmak yerine betona yapan iktidar her faciadan, her olumsuzluktan, her can yakıcı durumdan bir inşaat çıkarmaktadır. Ama esas çalışmaları gereken yerlerde çalışmıyorlar. İstanbul, Ankara başta olmak üzere yoksullar için konut stokunda ciddi sıkıntılar var ama TOKİ esas kuruluş gayesini terk ettiği için yapmıyor. İstanbul’da İngilizce pankartlar var, 250 bin dolar ve vatandaşlığa’ elverişli yazıyor. AKP önce ‘bir milyon dolarlık alırsan vatandaşlığı bedava veririm’ demişti. O zaman 7 bin kişilik çok az başvuru olmuş diye, sonra bunu 250 bin dolar indirdi. Bugün İstanbul’da 250 bin dolar satılıyor ve yanında pasaport resmi var. Ay yıldızlı pasaportu konutun promosyonu olarak koymuş. Siminde milliyetçilik olan Milliyetçi Hareket Partisinin destek verdiği iktidar, devri iktidarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını 250 bin dolara pasaport promosyonlu evlerle satmaktadır. Ama TOKİ yoksula ev yapmadığı için ev ve kira fiyatları fahiş artmaktadır.
“YURT YAPMIYOR, ÖĞRENCİYİ CEMAATLERE MAHKUM ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”
Türkiye’nin yurt sorunu ortadayken, her şeyi yapan, depremde, selde akıllara gelen TOKİ, öğrenci yurtlarında neden akıllara gelmiyor?
2011’e kadar Fethullah hocanın önünü açmak içinde şimdi de diğer cemaatlerin önünü açmak için. Çoluğumuzu çocuğumuzu cemaatlerin yurtlarına mahkum edip, oradan kendi deyimi ile kindar ve dindar bir nesil devşirmenin anlayışında olanlar yurt sorununu Türkiye’nin başına bela etmişlerdir. Her yerde üniversite açmakla övünüyorlar, her yerde üniversite açacak gücün varda, yut açacak gücün neden yok, çünkü işine gelmiyor. Öğrencileri cemaatlere mahkum etmeye çalışıyor.
“ATATÜRK’ÜN ‘İŞTE BENİM CUMHURİYETİMİN 100. YILI, İŞTE ONUNUN CUMHURBAŞKANI’ DİYECEĞİ BİR ADAYIMIZ OLACAK”
Bir yandan onun kayıtsız şartsız, izahsız, izansız desteği Devlet Bahçeli, sürekli Millet İttifakı’na zillet diyerek ki hem ‘milliyetçiyim’ diyeceksin, hem de millet kelimesin zillet diye tarif edeceksin, bu kabul edilebilir değil. Öğretmenler, doktorlar atama beklerken, öğrenciler, esnaf kan ağlarken Bahçeli’ni tek derdi var, varsa yoksa Millet İttifakı ile uğraşmak. Millet İttifakı’na sürekli saldırıda bulunmak ve ittifakı oluşturan partilerin çeşitli çirkin odaklarla işbirliklerini iddia etmek. Bunları dün de tekrarlamış sonra da bir kıskançlığa bürünmüş. Herkes Millet İttifakının adaylarını konuşuyor, bu adayları parlatıyormuş. Senin desteklerin söndükçe sönüyor, milleti bıktırdı, milletin ümidi bu tarafta. Bir meseleyi vatandaş istemeden kimse konuşmaz. Vatandaşın talep etmediği hiçbir gündem devam edemez. Ülkenin en önemli gündemi erken seçimse, bıçak kemikte. Herkes millet ittifakının adayını soruyorsa umut da oradadır. Tek aday mı olur, çok aya mı olur bunu partilerin liderler kurulları kara verir. Ama kavga, tartışma, hayal kırıklığı olmayacak. Umutlar sönmeyecek. Herkesin göğsünü gere gere oy verebileceği bir cumhurbaşkanı adayı olacak. Cumhuriyetin 100 yılında Atatürk’ün ‘işte benim cumhuriyetimin 100. yılı, işte onunun cumhurbaşkanı’ diyeceği bir adayımız olacak.
ALİ ERBAŞ, AZMİNİN KARŞILIĞINI ALDI
Öte yandan Atatürk’ün kurduğu bir kurum olan Diyanet’in başında son dönem hem meczuplaşan hem alanı dışına taşan hem dilini tutamayan ve yapmış olduğu bir takım faaliyetlerle de kuruma yakışmadığın tescilleyen Ali Erbaş, bir kez daha Diyanet İşleri Başkanlığına atandı. Tabi son günlerdeki hareketliliği ve kendisine verilen rolleri oynayışındaki azminin karşılığını alacaktı. ‘Partili diyanet işleri başkanı’ olarak tescillendi. Adalet ve Kalkınma Partisi bu ülkeyi 3 şeyle tanıştırdı; partili cumhurbaşkanı, partili genel kurmay başkanı ve şimdi partili diyanet işleri başkanı. AK Parti nerede oy kaybediyor, ‘efendim muhafazakar Kürtler Ak Parti’den kaçışta’ Ali Erbaş gidiyor, cep telefonunu açıyor, cumhurbaşkanına Diyarbakır’daki kanat önderlerine siyasi konuşma yaptırtıyor. Bu hale geldiler. Dini siyasete alet etmenin en ileri noktasına geldiler.
Demokrasilerin en kötü tarafı kontrolden çıkan, kendi alanı dışında konuşan vesayet odaklarıdır. AKP geldiğinde ‘ordu bir vesayet odağı, çok konuşuyor’ diyordu şimdi sivil güvenlik bürokrasisinin başında Süleyman Soylu diye suç işleri bakanı olan ve kimsenin ama kimsenin laf geçiremediği, AKP’lilerin de önemli bir kısmının rahatsız olduğu bir vesayet odağı var. Askeri bürokrasinin başında Hulusi akar bir vesayet odağıdır dış politikada Erdoğan başka konuşuyor, Hulusi akar başka konuşuyor. Özellikle mavi vatan konusundaki çelişkiler açıkça ortadadır. Ve şimdi gücünü Anayasa’dan aldığını söyleyen Ali Erbaş’ın, apayrı bir vesayet odağına ‘ben hem kurandan hem Anayasa’dan güç alıyorum’ diye kendi görev alanının dışına taşmasına şaşırmak lazım” diye konuştu.