HEDİYE EROĞLU
Yüksek enflasyon ve yanlış tarım politikaları ile alarm veren gıda krizi, depremin etkilerinin eklenmesi ile birlikte Türkiye’nin önündeki en büyük tehditlerinden biri olma yolunda.
Bir televizyon programında açıklamalar yapan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Yusuf Değirmenci, deprem felaketi ile birlikte sürekli uyarısını yaptıkları gıda enflasyonun kapıya dayandığına dikkat çekerek, yetkilileri bir an önce harekete geçmeye çağırdı.
TEHLİKE KAPIDA
“Asrın felaketini yaşadık, bu minvalde doğal afetlerle ilgili bundan önce neler yapamadık ve ne yapmamız gerektiğini kararlaştırıp harekete geçmemiz gerekiyor” diyen Değirmenci, sivil toplum kuruluşları, odalar, yerel ve merkezi otorite tarafından alınması gereken kararlar olduğunu işaret etti.
Gıda arzı ile ilgili son 3-4 yıldır zaten ciddi sıkıntılar yaşandığını ve kendilerinin de bunu sık sık dile getirdiğini anımsatan Değirmenci, Dünya Gıda Örgütü’nün de gıda krizinin, kuraklığın kapıda olduğu ile ilgili uyarılar yaptığını söyledi.
“Bölgemizin zaten kuraklık sorunu var. Yapılmayan barajların etkisi de maliyeti de bize çok yüksek. Bir üretici olarak çok mağduruz. Tehlikeler kapımızda” diyen Değirmenci, yetkilileri harekete geçmeye çağırdı.
DEPREM BÖLGESİNİN ÜRETİMDEKİ SORUNLARI GIDA KRİZİNİ TETİKLEYEBİLİR
Oda olarak deprem bölgesinde gıda güvenliği açısından incelemeler yaptıklarını ve bir rapor hazırladıklarını da söyleyen Yusuf Değirmenci, tarımsal ve hayvansal üretim için bölgenin öneminin büyük olduğunu söyleyerek, sorunlarının acilen çözülmemesini gıda krizini tetikleyecek önemli bir etken olacağını aktardı.
En önemli konu oradaki kamu otoritesinin depremin ilk gününden itibaren gerekli koordinasyonu sağlayamaması olduğunu belirten Başkan Değirmenci, “Bölgeye sevk edilecek gıda yardımlarının nerelere sevk edileceği ile ilgili koordinasyon eksikliği yaşandığını gördük. Ayrıca giden yardımların nereye indirileceği de belirsizdi. Çok büyük zafiyetlerin yaşandığı ve kargaşanın olduğu görüldü. Bazı bölgelerde hiç gıda yardımı olmadığını gördük. Bazı yerlerde de gerek olmayan yardımların çok olduğunu gördük. Toplanma alanlarında yeterli denetimlerin yapılmadığı, tüketim tarihi geçmiş ürünlerin dağıtıldığını gördük. Bu da çok riskliydi.
Yine soğuk zincir ile taşınması gereken bazı ürünlerin sıcakta taşınıyor olması çok büyük felaketlere yol açabilirdi ama havan soğuk olmasından dolayı bu çok etkili olmadı.
Oraya hazır tüketilecek gıdaların gönderilmesi organize edilmeliydi ama sıcak gıda dağıtımları gündeme geldi.
Deprem bölgesinde özel beslenmesi gereken çölyak, diyabet, yaşlılar, hamileler, çocuklar gibi kesimler vardı ve bunlara özel gıdaların ulaştırılması gerekiyordu. Son 2-3 gün sonra mutfaklar kuruldu ama kimin kurduğu da hiç kimse tarafından bilinmedi.
ÜRETİM NE KADAR DEVAM EDECEK? TABAN GÜBRELEMESİ BAŞLADI MESELA BUNLAR YAPABİLECEK Mİ?
Bunların dışında gıda arzına deprem bölgesinde ve Mersin’de yaşanabilecekler olarak iki ayrı pencereden bakmalıyız. Birincisi üretimin yapıldığı alanlarda çok büyük problemler var. Üretim ne kadar devam edecek? Taban gübrelemesi başladı mesela bunlar yapabilecek mi? Bunları yapmak için insan gücü ve para gerekiyor. Destekler olmazsa bu ürünlerin tarladan kalkmasını imkanı olmaz. Bakamadığınız ürünün hasadında da veriminde de düşüş olur.
Depremin yanı sıra bir de kuraklık sorunu gelecek. Piyasada bizim gıda sanayi olarak işleyeceğimiz ürünlerin miktarlarını oldukça düşüşler oldu.
Bir de bahsedilmiyor ama o bölgede özellikle Gaziantep’te, Şanlıurfa’da, Adana’da ki işletmeler, tarımsal üretim ile elde edilen ürünler soframıza getirenler firmalar. Bir çok gıda işletmesinin yapısal olarak depremden etkilendiğini de biliyoruz. Orada da işgücü problemi olacak göçten ötürü. Bu sebepleri topladığımızda o bölgede üretimin yapılamamasının Türkiye’yi etkileyeceği gibi çok büyük bir risk yaşayacağız.
GIDA KRİZİ ENFLASYONU YÜKSELTECEK
İkinci pencereden yani Mersin özelinden baktığımızda buranın bir çok insanın geçiş ve kalacağı en yakın tampon bölge olma görevi var. Burada 400 bine yakın kalıcı nüfus artışından bahsediliyor ki barınma nasıl büyük bir problem ise gıdaya ulaşımda da sıkıntılar olacak. Gıda krizinden dolayı enflasyonun yükseleceğini öngörüyoruz. Bir yıl önce de, 6 ay önce de söylemiştik. Eti şu fiyata yiyeceğiz, sütü şu fiyata alacağız demiştik üstüne bile çıktı. 3-5 ay içinde yine bu durumları yaşıyor olacağız. Kentimiz lojistik ile ilgili çok önemli bir şehir. Gıda işletmelerine buradan tedarik sağlanması, limanın varlığı gibi konulardan dolayı birçok konudan çok önemli bir şehirdeyiz. Gıda depolama ve lojistikle ilgili problemler yaşanacağını konuşuyoruz zaten, yeni alanların açılması gerekmekte.
ACİL EYLEM PLANI DEVREYE ALINMALI
Bu süreçte acil eylem planı olarak; bu yıl için kesinlikle çiftçinin tarımsal ürünlerini yetiştireceği ve hasat edeceği noktada destek verilmeli. Bunu kesinlikle yapmalıyız. Bu yıl ki hasat yapılana kadar lojistiğini de kapsayacak şekilde devletin bu işin altına direk elini koyması gerekiyor çünkü bu şuan ki imkanlarla yapılabilecek gibi görünmüyor. Çünkü bu ülkeye direk yansıyacak bir durum. Bunların işlenmesi aşamasında da bir çok işletmenin de desteğe ihtiyacı olacak. Çünkü onlarda büyük hasarlar gördü. Devletin bu konuda direk şöyle böyle yardım değil, bu işin nasıl yapılacağına dair bir eylem planına sahip olması gerekiyor.
Su kıtlığı ile ilgili yıllardır bitmeyen bir barajımız var; Pamukluk Barajı. Şehir efsanesi oldu artık. Bu barajın bitirilmesi gerekiyor. Öncesi için zaten önemliydi şimdi artık çok daha önemli” diye konuştu.
ARAZİLERİN EL DEĞİŞTİRMESİNE DİKKAT
Deprem bölgesinde insanların şehirleri terk etmesi ile arazilerin el değiştireceğini de dile getiren Değirmenci, “Bu terk ediş sırasında bir çok toprakla ilgili arazilerin el değişimi söz konusu olacak bir çok noktada. Birleşmiş Milletler’in de Dünya Gıda Örgütü’nün de bizim de yılladır savunduğu dünyada bu kıtlığı açlığı kurtarabilecek tek kurumlar küçük aile işletmelidir. Bu küçük aile işletmeleri, kooperatifçilik derken bu toprakların satılması tekelleşmeye geçilmesi çok büyük bir tehlike. Geçmişte GDO ile ilgili de bunu söyledik en büyük tehlike; gıda savaşlarında bu teknolojiye sahip ülkelerin tekeli altında ezilip, yok olmamızdır. Şuanda durum o bölgenin çok tarımsal kaynaklarından öneminden dolayı tekelleşmeye doğru toprakların satılması ile bazı güçler tarafından ele geçirilmesi açısından riskler görüyoruz. Kuraklık ve yaşadığımız deprem sonucunda zaten bir ekonomik kriz içindeyiz, pandemi zaten sarstı, enerji fiyatları tavan yaptı. Tarımsal girdiler büyük oranda arttı. Bunlar gıda enflasyonun artması ile gıda krizi ile açlıkla karşı karşıya kalınabilir o yüzden devletin çok acil tedbir alması gerekiyor” dedi.
BUĞDAY STOĞUNA DİKKAT
Öte yandan Rusya ve Ukrayna savaşının sürmesinin de gıda krizinin önemli bir başlığı olduğunu dile getiren Yusuf Değirmenci, şunları söyledi; “Bu ülkelerin en çok ürettikleri ürün buğday. Bu noktada tarım koridoru sadece bizim için değil tüm dünya için önemli bir mevzu. Ama bu koridor içerisinde geçiş noktasında olduğumuz için bizim için çok önemli. Karar verici değil alıcı noktadayız. Dünya nüfusunun neredeyse yüzde 11’ine tekabül eden 900 milyonun aç olduğunu hep söylüyoruz. BLM de bunu söylüyor. Bizim acilen buğday koridoru veya gıda ile ilgili koridor var ama bizim kendi ülkemizde nelerin yapılacağının konuşulması gerekiyor. 6 ay önce Birleşmiş Milletler’nin bir oturumunda dünyadaki buğday stoğunun 3 aylık kaldığı eğer geçen üretim sezonunun da kurak geçmesi durumunda 3 aylık stoğun hayatını idame ettirmesi gerekecekti. Geçen sene biz çok büyük bir kuraklık dönemi geçirmedik ama bu dönem geçirdik. Depremin de getirdiği olumsuzluklarla üretim boşluğu yaşanacağı düşünüldüğünde bizim kesinlikle önlem alınması ve devletin buralara direk müdahale etmesi gerekiyor. Mesele artık yardımdan çıktı.”