HEDİYE EROĞLU
TMMOB Mersin İl Koordinasyon Kurulu (İKK), ‘Mersin Deprem Raporu’nu kamuoyuyla paylaştı. Toplantıda Jeoloji Mühendisleri Mersin İl Temsilcisi Erkan Demir, raporun “Mersin Sahil Şeridi Zemin Risk Araştırma Ön Raporu” kısmı ile ilgili sunum yaptı.
İNCELEME ALANI SINIRLARINA DİKKAT!
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 2 büyük yıkıcı depremde 10 ilin çok şiddetli şekilde etkilendiğini söyleyen Demir, “Bu illerde binlerce bina yıkılmış ve onbinlerce vatandaş hayatını kaybetmiştir. Mersin’de de deprem çok şiddetli olarak hissedilmiş, can kaybı olmamış, ancak halkta ciddi korku ve endişe meydana gelmiştir. Bu çalışma Mersin’in depremselliği ve zemin özelliklerini ortaya koyarak Mersin halkını ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yapılmıştır. İncelme alanının sınırlarını doğuda Akdeniz ilçesi Çay Mahallesi sınırındaki Deliçay Deresi, batıda Mezitli ilçesi Tece Mahallesi, kuzeyde 2. Çevre yolu ve güneyde Akdeniz oluşturmaktadır.
MERSİN İÇİN MİKRO BÖLGELENDİRME YAPILMALI
Mersin il merkezi de jeolojik özelliklerinden dolayı mikro bölgelendirme yapılması gereken bir alandır. Mersin yapılaşma stoğunun yaklaşık % 50’sinden fazlası kıyı şeridinde yer almaktadır. Bu bölümlerin zemini alüvyon olup yeraltı su seyiyesi yüksektir ve sıvılaşma riski bulunmaktadır. Deprem dalgaları bu tür zeminler tarafından büyüterek binalara iletilir. Alüvyon zeminlerde aynı zamanda zemin büyütmesi olarak tanımlanan olay meydana gelir ve alüvyon zemin üzerindeki yapılar kaya üzerindekilere göre depremi daha şiddetli olarak hissederler ve hasar alırlar. Bu çalışmanın amacı; Kahramanmaraş’ta meydana gelen 2 büyük deprem sonrasında Mersin’de yaşayan yurttaşları, kentimize dair tüm karar alıcıları ve uygulayıcıları deprem riskleri açısından haberdar etmek, uyarmak ve tedbir almalarını sağlamaktır. Biliyoruz ki deprem gibi tüm doğa kaynaklı afetlerle (heyelan, sıvılaşma, kaya düşmesi ve sel) baş edebilmenin tek yolu riskleri belirlemek ve önlem alarak yönetmekten geçmektedir. Bunun için de öncelikle risk haritalarının yapılması gerekmektedir. Bu çalışma Mersin sahil şeridi yerleşimi için olası deprem etkileri ve zemin risklerini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır” dedi.
KÖTÜ ZEMİN ÜZERİNDE YAPILAŞMA VAR
Rapor kapsamında bölgenin depremselliği ile ilgili de bilgi veren Demir, Mersin ve çevresini etkileyebilecek önemli fay sistemlerinin Ölü Deniz Fay Sistemi, Doğu Anadolu Fay Zonu ve Ecemiş Fay Zonu olduğunu kaydetti.
Her ne kadar bugün Mersin deprem riski içerisindeki iller arasında gösterilmese de durumun gerçekte böyle olmadığını dile getiren Erkan Demir, “Mersin’i etkileme potansiyeli olan bahsedilen bu fay zonlarında 1900 yılından günümüze meydana gelen depremlerde ilde kayda geçen bir yıkım gerçekleşmemiştir.
Ancak tarihsel kayıtlara göre MS 526 yılında Büyük Antakya Depremi olarak adlandırılan ve Antakya civarında Ölüdeniz Fay Zonu üzerinde meydana gelen depremde önemli liman kenti olan Soli Pompeipolis kenti (bugünkü Viranşehir mahallesi) büyük oranda yıkılma uğramıştır. Soli Pompeipolis kentinin belirtilen dönemde, belirtilen yerde meydana gelen depremde yıkılmasının temel sebebi kötü zemin koşulları ve zeminin uzaktaki bir deprem dalgasını büyütmesidir. Mersin ilinin özellikle kıyı kesimlerinde buna benzer kötü zemin koşullarına sahip alanlar mevcuttur ve bu alanlar üzerinde yapılaşma vardır” uyarısında bulundu.
DEPREM NEDEN ŞİDDETLİ HİSSEDİLDİ?
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerin Mersin’de şiddetli hissedildiğini ve vatandaşlarda ciddi korku ve paniğe neden olduğunu aktaran Erkan Demir, “Mersin’in jeolojik yapısına baktığımızda; ilin kıyıdan uzak yüksek kesimlerinde ana kaya, güneye kent merkezine doğru gidildiğinde sırasıyla sıkışmış eski alüvyonlar, zayıf sıkışmış alüvyonlar ve kıyı kesimlerinde suya doygun ve/veya sıkışmamış gevşek genç çökeller mevcuttur.
Mersin kent merkezinin yapılaşması da çoğunlukla zayıf sıkışmış alüvyonlar ve sıkışmamış genç çökeller (kıyıya yakın bölümler) üzerindedir. Özellikle Akdeniz kıyı kesimlerinde zemin büyütmesinden dolayı bu bölümlerde olası olarak deprem daha şiddetli hissedilmiştir.
KENT GENELİNDE 200 SONDAJ VERİSİ İLE YER ALTI SU SEVİYESİ ÖLÇÜLDÜ
İnceleme alanında geçmiş dönemlerde yapılan yaklaşık 200 sondaj verisinden yararlanılarak çalışılan alanın yeraltı su seviyesi (YASS), zemin özellikleri ve sınıf aralıkları belirlenerek olası sıvılaşma potansiyeli olan alanlar haritalanmış ve bunlar aşağıda verilmiştir.
Mersin kıyı akiferinde kuzeyden güneye doğru gidildikçe yeraltı suyu seviyesi artmakta ve Akdeniz kıyı kesimlerinde birkaç metreye kadar çıkabilmektedir. Mersin kıyı akiferinin yeraltı suları tarımsal, endüstriyel ve evsel amaçlarla yoğun olarak kullanılmaktadır.
HIZLI KENTLEŞME VE ARTAN ENDÜSTRİYEL AKTİVİTELER YERALTI SULARI ÜZERİNDEKİ BASKIYI ARTTIRIYOR
Bölgedeki hızlı kentleşme ve artan endüstriyel aktiviteler yeraltı suları üzerindeki baskıyı gün geçtikçe artırmaktadır. Bunun sonucunda yeraltı suları ile ilgili önemli problemler ortaya çıkmaktadır. Bu problemlerin en önemlilerinden birisi özellikle kıyı kesimlerindeki tuzlanmadır. Tarsus ve Mersin kıyı akiferlerinde yapılan birçok çalışmada kıyı kesimlerinde tuzlanma probleminin yaygın olduğu belirtilmiştir. Bu tuzlanma yeraltı suyunun kullanımını kısıtlayan/engelleyen önemli bir problem olmasının yanı sıra, bu kesimlerde yapılan yapıların özellikle temel bölümlerinde korozyona sebep olan çok önemli bir problemdir.
YERALTI SULARI TUZLANIYOR, BİNALARIN TEMELLERİNDE KOROZYONA SEBEP OLUYOR
İnceleme alanında daha önce çeşitli amaçlarla yapılan sondajlardan elde edilen yeraltı suyu seviye verileri derlenmiş ve Şekil 6’daki yeraltı suyu seviyesi haritasında oluşturulmuştur. Buna göre Mersin kent merkezinde çalışılan alanda yeraltı su seviyelerinin 2 m ile 9 m arasında değiştiği belirlenmiştir. Özellikle kıyıya yakın bölümlerde yeraltı suyu seviyesinin 2 m ile 4 m arasında değiştiği, kıyıdan kuzeye doğru gidildikçe yeraltı suyu seviyesin arttığı (8-9 m) görülmektedir. Bu seviyeler sabit seviyeler olmayıp mevsimlere ve yıllara göre değişim gösterebilmektedir. Yağışlı mevsimlerde yeraltı suyu seviyesi özellikle kıyıya yakın bazı bölümlerde 1 metre seviyelerine kadar çıkabilmektedir. Bununla birlikte bazı kıyı kesimlerinde aşırı yeraltı suyu kullanımı sonucu deniz suyu girişimi meydana gelebilmektedir. Bunun sonucu olarak da yeraltı suları tuzlanarak kullanımları kısıtlanırken, aynı zamanda binaların temellerinde korozyona sebep olmaktadır” şeklinde konuştu.
BU BÖLGELERE DİKKAT!
Mersin kent merkezinin zemin özellikleri ile ilgili de bilgi veren Erkan Demir, özellikle doğu kesimde Karaduvar Mahallesi, Mersin Limanı’nın kuzey kesimleri, Viranşehir Mahallesi’nin bazı bölümleri ve Tece civarlarındaki kötü zemine dikkat çekti.
Bu bölümlerdeki zeminlerin “Sahaya özel araştırma ve değerlendirme gerektiren zeminler” olmaları itibariyle özellikle dikkate alınması gereken zeminler olduğunu belirten Demir, “ Bu alanlardaki özellikle 1999 öncesi yapılmış ve zemin etüdü yapılmadan inşa edilmiş yapıların ve zeminlerin öncelikli olarak kontrol edilmesi ve parsel bazında zemin/bina etüdü yapılması büyük önem arz etmektedir.
SIVILAŞMA POTANSİYELLERİNİN ORTAYA KONULMASI GEREKMEKTE
Mersin kent merkezi zeminlerinin sıvılaşma potansiyeline baktığımızda ise alüvyon türü zeminlerden oluştuğunu görüyoruz.
Mersin kent merkezinin özellikle Akdeniz kıyısına yakın bölümlerinde delta çökelleri, kıyı çökel ve kumulları yer almakta olup, bu birimlerin sıvılaşma potansiyellerinin ortaya konulması gerekmektedir. Bundan dolayı bu çalışmada genel olarak 2. Çevre yolu ile Akdeniz arasındaki alanın sıvılaşma potansiyeli araştırılmıştır. İnceleme alanında daha önceden yapılmış yaklaşık 200 sondaj verisi kullanılarak sıvılaşma potansiyeli olan alanlar belirlenmiş ve dağılımı belirlenmiştir. Ortaya çıkan haritaya göre çalışılan alanın büyük çoğunluğunda sıvılaşma riskinin olduğu görülmektedir. Özellikle kötü zemin sınıfına sahip ve Akdeniz kıyısına yakın bölgelerin yüksek sıvılaşma potansiyeline sahip olduğu söylenebilir.
ZAMAN GEÇİRMEDEN AKSİYON ALINMALI
Depremdeki kayıpların Mersin kentinde yaşanmaması için zaman geçirmeden aksiyon alınması gerekmektedir. Sıvılaşma riski olan alanlardaki yapıların yaşları ve bu yapılara parsel bazında zemin etüdü ve sıvılaşma risk analizlerinin yapılıp yapılmadığı acil olarak kontrol edilmelidir. Yine sıvılaşma riski bulunan bölgelerdeki 1999 öncesi yapılan ve mühendislik hizmeti almayan alanların kentsel dönüşüm süreçlerinin hızlandırılması ve yapı stoğunun depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekmektedir. Son olarak özellikle kıyı kesimlerinde yüksek katlı yapılaşmaya gidilmemeli, verimli tarım topraklarının imara açılması yasaklanmalıdır” dedi.