HEDİYE EROĞLU
Eğitimcilerin şiddet protestosu kapsamında Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basın açıklaması yapan Eğitim İş Mersin Şube Başkanı Yakup Tekin, “Can korkusuyla eğitim olmaz; yaşamak istiyoruz!” dedi.
Savaşlarda bile hedef alınmaması üzerine uluslararası anlaşmalar olan, dünyanın en güvenli mekanları olması gereken okulların, Türkiye’de şiddet sarmalının kucağına itildiğine dikkat çeken Tekin, İstanbul Eyüpsultan’daki özel bir lisede silahlı saldırının yaşanması ve bu saldırı sonucunda bir eğitimcinin yaşamını yitirmesinin, okulların güvenlik açısından geldiği son durumu da gözler önüne serdiğini vurguladı.
Başkan Tekin, “Okuluyla, öğretmeniyle ve müdürüyle yaşadığı sorunlar nedeniyle, yönetmelikler çerçevesinde okuldan atılan Iraklı bir öğrenci, 5 ay önce atıldığı okula silahla girmiş ve okul müdürünü makam odasında kurşun yağmuruna tutmuştur. Silahlı saldırı sonucunda ağır yaralanan okul müdürü İbrahim Oktugan, ne yazık ki ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir.
İTİBARDAN TASARRUF’ OLMUYOR DA GÜVENLİKTEN OLUR MU?
Şimdi Eğitim-İş olarak soruyoruz: ‘itibardan tasarruf’ olmuyor da güvenlikten olur mu?! Gerekli adımların atılması için daha kaç eğitim emekçisinin, kaç öğrencinin can vermesi gerekiyor?
İktidarın plansızlığı sebebiyle ülkenin demografik yapısı ve güvenliği ciddi risk altındadır. Planlama ve rehabilitasyon süreçleri sağlıklı işletilmediği için güvenlik anlamında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu güvenlik açığının faturası bizlerin canı mı olacaktır?
Bu sorulara yanıt vermeden bizler başsağlığı dileyecek hiçbir yöneticinin samimiyetine ve ciddiyetine inanmıyoruz.
“HER SUÇ GİBİ BU SUÇUN DA AZMETTİRİCİLERİ OLDUĞUNU BİLİYOR, ONLARI TANIYORUZ”
Her suç gibi bu suçun da azmettiricileri olduğunu biliyor, onları tanıyoruz.
Öğretmenler çalışmıyor ya da çok rahat çalışıyor gibi yalan bir algıyı toplumda yaymaya çalışıp, böylece öğretmenin hakkını gasp ederken daha az itiraz gelmesi için uğraşan iktidar,
Liyakatsizce atandıkları koltukları bir hükümdarlık alanı gibi kullanan, her fırsatta bir eğitim emekçisini aşağılamaya çalışan mülki amirler,
Öğretmenlerin uzmanlıklarını görmezden gelen, kendi alanlarına dair bile getirdiği önerilere kulak tıkayan, eğitimini ve mesleki tecrübesini hadsizce küçümseyen, öğretmenin eğitimin mimarı olduğunun idrakinde olmayan yönetim zihniyeti, bugün eğitim emekçilerinin kendilerinin ve öğrencilerinin canlarından endişe ederek okula gidiyor olması en çok sizlerin eseridir. Yandaş bürokratlara 3’er 5’er maaş dağıtmak için, halk yoksulluktan kırılırken ‘itibar’ sözüyle yutturmaya çalıştığınız şatafat için, Diyanet’in garajındaki araç filosuna Avrupa ülkelerinin başbakanlarında bile olmayan araçlardan yenilerini katmak için bulduğunuz o paralar, okullarımızda öğrencilerimizin önünde birer öğün yemeğe, kadrolu temizlik ve güvenlik personeline dönüşebilirdi.
“İTİBARIMIZA, HAKLARIMIZA, CANIMIZA, CANIMIZIN PARÇASI OLAN ÖĞRENCİLERİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ”
Anayasaya göre her öğrencimizin eşit, adil ve bedelsiz alması gereken bir kamu hizmeti olan eğitim alanı, devlet okullarının niteliğini ve niceliğini yetersiz bırakıp sermayeye kâr kapısı yapılmasaydı, her önüne gelenin eğitim kurumu açmasına zemin hazırlanmasaydı, özel okulların güvenliğinden eğitimine kadar her faaliyetini ‘sen benim bakanlığıma bağlısın ve ülkenin geleceği senin kasanın içinden daha önemli’ diyecek bir zihniyet olsaydı bugün İbrahim Oktugan öğretmenimiz yaşıyor olacaktı!
Bu tabloyu kabul etmiyoruz. Bu ülkeyi kuran Başöğretmen, eğitim emekçilerine gelecek nesilleri emanet edecek kadar çok güveniyordu. Bu ülke, dünyada bir başöğretmen’in kurduğu tek ülke. Daha yeni kurulmuş bir Cumhuriyet iken bile sanayi, demokrasi ile eğitimin ülkenin kalkınması için eşdeğer tutulduğu bir ülke. Şimdi bu ülkede eğitim emekçisinin hor görülmesini, emeğinin ve hatta canının hiçe sayılmasını kabul etmiyoruz! Bizler Başöğretmenin eğitim neferleriyiz; kendi değerimizi biliyor, itibarımıza, haklarımıza, canımıza, canımızın parçası olan öğrencilerimize sahip çıkıyoruz!
“GÜR SESİMİZLE ALANLARDA, EN İYİ YAPTIĞIMIZ ŞEYİ YAPARAK SİZE ‘DERS’ VERECEĞİZ”
Eğitim-İş olarak, uzmanlıklarımızı yok sayan ve tekrar tartmaya kalkan, öğretmenler odasını bir kez daha suni kategorilere ayırarak bölen, bizlere sormaya bile lütfedilmeden hazırlanan ucube meslek kanununa karşı yakın zamanda giriştiğimiz eylemlilik sürecinde ana başlığımız ‘Öğretmene Saygı’ olmuştu. Bir kez daha görüyoruz ki, bu başlık hâlâ ülkenin en önemli sorunlarından biridir. Fakir Baykurt’un dediği gibi “Öğretmen horlanmaz, öğretmene saygı duyulur”. Bu erdemden uzak olan yöneticilere sesleniyoruz: Öğretmenin emeğine, canına, fikrine, haklarına saygı duyacaksınız; bunu öğreteceğiz. Bir aradalığımızla, örgütlülüğümüzle, dayanışmamızla, bilincimizle, gür sesimizle alanlarda, en iyi yaptığımız şeyi yaparak size ‘ders’ vereceğiz.
BU ADIMLAR ACİLEN ATILMALI
Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz: Okulda şiddet olaylarındaki korkutucu tırmanışı engellemek için atılması gereken acil adımlar vardır.
Eğitimde şiddet yasası acilen çıkarılmalıdır. Failler toplumun vicdanını rahatlatacak ve yeni olaylar açısından caydırıcı olacak şekilde cezalandırılmalıdır.
Özel ya da devlet okulu ayırmaksızın, tüm okulların güvenliği derhal sağlanmalıdır. Devleti yönetenler hem devlet okullarını güvenli hale getirmeli, kadrolu güvenlik personeli atamalı ve giriş kapılarına dedektörler koymalıdır. Özel okullarda da aynı güvenlik önlemlerinin alınması şart koşulmalı ve bu konuda sıkça denetim yapılmalıdır.
Ahlak bekçiliğine soyunan RTÜK’ün toplumsal şiddeti başlıca gündemi haline getirip, mafya ve suç temalı TV yapımlarını denetlemesi sağlanmalıdır.
İçine bin bir tane gereksiz ve hatta zararlı içerik doldurulan müfredat yerine şiddetin çağdışı ve yanlış olduğunu öğreten toplumsal yaşam dersleri içeren programlar hazırlanmalıdır.
Kendimizin ve öğrencilerimizin canından endişe ederek okula gitmek istemiyoruz. Can güvenliğimizin olmadığı bir eğitim sistemini kabul etmiyoruz! Artık yeter! Yaşamak istiyoruz, eğitimde adalet istiyoruz!” diye konuştu.