Kaybedecek zamanımız yok!


 

Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul depremi sonrası “Kaybedecek zamanımız yok, kalmadı” diyerek yetkilileri bir kez daha uyardı. Deprem sonrası gözler bir kez daha Mersin’de gevşek zemin üzerinde yer alan çok sayıdaki kalitesiz yapı stokuna çevrildi.

HEDİYE EROĞLU

 

Marmara denizinde tedirginlik yaratan 4.0 şiddetindeki ilk depremin üzerinden çok geçmeden İstanbul 6.2 büyüklüğündeki depremle sallandı. AFAD’dan yapılan açıklamaya göre İstanbul'un Silivri ilçesi açıklarında 6.2 şiddetinde bir deprem meydana geldi.

Deprem Uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Burada asıl deprem daha büyük ve 7’nin üzerinde olacak" ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Naci Görür, Silivri merkezli 12.13’te 4,9 büyüklüğünde, 12.49’da ise 6,2 büyüklüğünde meydana gelen depremlerle ilgili sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Prof. Dr. Görür sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “12 sularında Silivri açıklarında 4,0 deprem oldu. Deprem Kumburgaz Fay zonunda. Bu fay kilitli bir fay enerji biriktiriyor. Zaman zaman da küçük depremler yapıyor. Yeri anlamlı, dikkatli olmak lazım. Kumburgaz Fayı yükleniyor” ifadelerini kullandı.

 

“ASIL DEPREM DAHA BÜYÜK OLACAK”

Görür açıklamasının devamında, “İstanbul’da Marmara Denizi'nde, Kumburgaz Fayı üzerinde çok deprem oluyor. Değişik büyüklükte. Bunlar Marmara’da beklediğimiz büyük deprem değil. Bunlar bu fayın biriktirdiği stresi artırıyor. Yani kırılmaya zorluyor. Burada asıl deprem daha büyük ve 7’nin üzerinde olacak” ifadelerini kullandı.

 

“BU DEPREMLER FAYIN BİRİKTİRDİĞİ STRESİ ARTIRIYOR”

Yetkilileri uyaran Görür, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “İstanbul’da Marmara Denizi’nde, Kumburgaz Fayı üzerinde çok deprem oluyor. Değişik büyüklükte. Bunlar Marmara’da beklediğimiz büyük deprem değil. Bunlar bu fayın biriktirdiği stresi artırıyor. Yani kırılmaya zorluyor. Burada asıl deprem daha büyük ve 7’nin üzerinde olacak. Deprem, deprem olduğu zaman konuşulmayacak kadar önemli bir konudur. Depremin olmadığı zaman konuşup önlem almak lazım. Bunu başta hükümet sonra belediye ve halk el ele vererek kenti depreme hazırlaması lazım. Kentsel dönüşüm, bina yapmak kenti depreme hazırlamak değildir. Deprem dirençli kent apayrı şeydir. Artık gerekeni halk yapmalıdır. Yapacağı şey gözetim ve denetimdir.”

 

“BÜYÜK DEPREM GELİYORUM DİYOR”

Sosyal medya paylaşımları dışında Gazeteci Candaş Tolga Işık'a da konuşan Prof. Dr. Naci Görür, "Bu deprem öyle oldubitti, geçti denecek bir deprem değil. Türkiye, asla değişmemesi gereken gündemini tekrar hatırladı. Büyük deprem geliyorum diyor. Yetkilileri İstanbul'la ilgili bir kez daha uyarıyorum. Kaybedecek zamanımız yok, kalmadı" ifadelerini kullandı.

 

MERSİN ENDİŞELİ

Deprem sonrası gözler bir kez daha Mersin’de gevşek zemin üzerinde yer alan çok sayıdaki kalitesiz yapı stokuna çevrildi. Uzmanların sık sık uyardığı Mersin’de olası bir depremde büyük bir yıkım yaşanmaması için acilen tedbir alınması gerektiği ve özellikle kentsel dönüşüm için harekete geçilmemesi talepleri bir kez daha eleştirileri gündeme getirdi.

Birinci derece deprem bölgesi olarak görülmeyen ama tarihte 3 medeniyetin tamamen yok olmasına neden olan büyük depremler yaşayan Mersin’in özellikle kıyılarının bir mezarlık olduğuna dair uzmanların uyarıları devam ederken beklenen çalışmalar ise bir türlü hayata geçirilmiyor.

Özellikle Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere ilçe belediyelerinin önceliklerini kentsel dönüşüme vermek yerine festival gibi günü kurtaracak siyasi propaganda içerikli etkinliklere kaynak aktarmasına isyan eden vatandaşlar, belediye bütçelerinin halk için kullanılmasını istedi.

 

MERSİN’DE KENTİN YAPILDIĞI YER ÇOK KÖTÜ

Son olarak 2024 yılı Aralık ayında Mersin’de gelerek “Kentsel Dönüşüm ve Sürdürülebilir Şehirler Konferansı”nda konuşan Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Mersin ve Adana için bir kez daha deprem uyarısında bulunmuştu.

Deprem yıkımlarının yüzde 65’nin nedeninin yerden gelen sorunlardan kaynaklandığına dikkat çeken Ercan, “Demek ki iyi yer seçeceksin. Kötü yerde iyi yapı olamaz. İyi yerde iyi yapı olur. Tüm sıkıntı burada” uyarısı yaptı.

“Mersin’in yeri nasıl?” sorusunu da cevaplayan Ercan, “Yerleştiği yer çok kötü. Çukurova, Adana öyle. Demek ki çok kötü yerde çok iyi yapmak biraz zor. İmkansız değil ama zor, bu konuda biraz titiz davranmak gerekiyor. Bir defa Mersin’i, Çukurova üzerine yerleştirmek tarıma, beslenme, insan oğlunun geleceğine yapılan en büyük katliamdır. Şehirleşmesini sağlamıştır ama böyle olmuş. 100 yıl önce nüfusu 2 bin olan Mersin’in bugün nüfusu 2 milyon ve halen artıyor. Ve bunun üzerine 900 bin tane daha araba var. Gördüğüm en güzel ve en çarpık yapılaşan kent. Bir Türk olarak Mersin ile onur duyuyorum ve aynı zamanda utanıyorum. Burası Bahamalar, Florida gibi bir yer. Doğası, havası, insanı ile çok güzel.

 

MERSİN’DE BİRİLERİ PROFESÖRÜN AÇIKLAMALARINDAN RAHATSIZ OLMUŞ!

“Demek ki Mersin’in yeri yanlış. Bu yanlış yerde 3 gündür sürekli sosyal medya hesabım üzerinden paylaşımlar yapıyorum ve bunların bazıları yanlış anlaşılıyor. Bu paylaşımları insan için, halk için yapıyorum. Birilerinin çıkarı için yapmıyorum çünkü bilim insanı uyarır. Bizim görevimiz budur, birisinin çıkarı üzerine değildir. Birisinin çıkarı üzerine çalışmayız biz. Uyarırız. Bunun ana nedeni; buradaki insanların sağ kalmasının mücadelesini veriyor olmamız. Daha önce Hataylılar da siz gibiydi. Kahramanmaraşlılar da siz gibiydi. Ama göçük altında kaldılar. Bir kişinin ölmesinin Türkiye Cumhuriyeti’ne maliyeti son 6 Şubat depreminde 2 milyon 500 bin dolar oldu. Gölcük depreminde bir kişinin ölmesi bir milyon 250 bin dolara mal oluyordu. Zaman içinde demek ki gelişemiyor, geriliyoruz. Oysa yeni deprem yönetmelikleri uyguladık. Gerçekten dünyanın en iyi deprem yönetmeliği Türkiye’de. Ama bu yönetmeliği uyguluyor musun? Gereklerini yapıyor musun? Yapmıyor musun? Sıkıntı bizde” diye konuştu.

 

MERSİN’İN ANA SORUNU SIVILAŞMA

Mersin’in ana sorununun sıvılaşma ve aşırı çalkalanma olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ercan, “Ama bugün kentin her tarafında gökdelen var. Kimisinde 15, kimisinde 33 kata kadar çıkmışlar. Bunların hepsi Atatürkçü çünkü Atatürk, ‘Gökler bizimdir’ diyor. Onlarda göklere doğru çıkıyorlar.

Kim veriyor bunun kararını? Belediye meclisleri. Belediye meclisi kasaptan, bakkaldan oluşuyor. Bir yerde kaç katlı bina yapılacağını jeofizikçiler yaptıkları ölçümler ile belirliyor. Tüm bu olaylar şehir kapsamı içinde yapılır ondan sonra belediye meclisinin onayına sunulur. Belediye Meclisi bunu tartışamaz. Belediye meclis üyesinin orada bir arsası vardır, ‘buna bir şey yapamaz mıyız acaba’ filan yoktur. Jeofizik çalışmaları belediye meclisinde onaylanır ve şehir plancıları, şehri planlar. Ama şunda şehir plancıları ölçüm olmadan planlıyor.

Türkiye halen yer incelme çalışmalarında bundan 60 yıl önce çıkmış olan Japon standardı kullanılıyor. Oysa Japonlar bunu çoktan terk etmiş. Halen Türkiye bunları telaffuz ediyor. Bunlar bitti, cilalı taş devri bilgileri bunlar. Şimdi ölçüm yapılabiliyor artık” dedi.

 

“BELEDİYE BAŞKANLARININ TOPLANTIDA OLMAMASI BÜYÜK BİR TALİHSİZLİK”

Toplantıya belediye başkanlarının katılmamasını da eleştiren Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, şunları söyledi: “Öncelikle burada belediye başkanlarının olmaması büyük bir talihsizlik. İlk defa burada olmuyor. Sayın valimiz geldi, kentin sorumlusu vali ve belediye başkanıdır. Her işini bırakacak buraya gelecek. Biz ta İstanbul’dan kalkıp buraya gelmişiz sizin için, onlar da gelecek. Çünkü kenti yönetenler onlar. Ticaret Odası Başkanı bunu bilecek, toplantıyı düzenlemiş gayet güzel. Ama kent için karar veren o değil ki, belediye başkanı olacak burada. Önce ben belediye başkanı olsam ne yaparım; Tüm kentte gün geçirmeden hemen sıvılaşma çalışması yaparım. Üniversitelerle gerek yerel de çalışan yer inceleme kuruluşları ile bir araya gelirim, onların çeşitli çalışmaları verileri var.  Nerede yerleşim yapılır nerede kaç katlı yapılır nerede çok katlı yapı yapılır bunları çıkartırım. Depreme, afete karşı dayanıklı kentleri böyle oluşturabiliriz.”

 

BÖLGEDEKİ DEPREMLER MERSİN’DE YIKIMA NEDEN OLUR MU?

Bölgede 7 şiddetinde depremler olabileceğini ve Mersin’in etkilenebileceğini de aktaran Ercan, “Mersin sarsılır mı?” sorusuna, “Çok sarsılır” yanıtı verdi.

Ecemiş Fayının 6’ya kadar deprem üretebileceğini işaret eden Ercan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Mersin’i çok etkiler mi, hayır çok etkilemez ama tam duyarlı konumda olan yapıları yıkabilir. Kıbrıs Dalma Batma Kuşağı beklenmedik bir deprem üretebilir ki, burası bize çok uzak değil. Bu kırık buradan geçmiyor ama kırık geçmez ama sarsıntısı geçer. Mersin’den geçen önemli bir kırık yok ama gerginliğin bir kısmı Karataş kırığına doğru kaydı ki bu kırık sizin yakınınıza kadar geliyor. İleride de deprem üretecek midir? Üretecektir. Bu bölgede çeşitli kırıklar var ve bunlar çok büyük depremler üretmezler. 

 

MERSİN’DE YAPILAR DA, ZEMİN DE DEPREM YORGUNU

Deprem bölgelendirme yayılımına baktığımız zaman Mersin'in bulunduğu yer yaklaşık üçüncü derece bir deprem bölgesi gibi gözüküyor. 6 Şubat’taki depremi Mersin 6 yıkım gücünde yaşadı. Yapılarınız sallandı ama yıkılmadı. Özellikle Mezitli ve Tece kesimlerinde yapılarda büyük yıpranmalar, çatlamalar, ayrılmalar oldu ki bunların büyük kısmı yıkılarak kaldırıldı.

2023 yılındaki deprem Mersin’in tüm yapılarını yordu. Şu anda 12 rauntluk bir boks maçının 4 veya 5 raundunu bitirmiş durumda yapılarımız. İçinde küçük kırıklar başladı. Artık yeni bir depremde 5’inci raunttan başlayan bir boksör yorgunluğunda olacak. Ve yer de yoruldu.

 

MERSİN’DE ŞEHİRLEŞME  NASIL OLMALIYDI?

Mersin’in yer yapısı haritasına baktığımız zaman bu bölgedeki sıkılık, doğudan batıya ve güneyden kuzeye gittikçe artıyor. Yani en çürük nereler? Deniz kıyıları. Mersin’in yapılaşmasını nasıl olması gerekiyordu; uygar ülkelerde olduğu gibi deniz kıyısı geniş bir yeşil alan ondan sonra tek katlı, arkasından 2, 3 katlı ve Toroslar’ın üzerinde de isterseniz 10-15 katlı evler olmalıydı.

Ama şu çok iyi bilinir ki, uygar toplumlar gökdelenler de yaşamaz, yoksullar yaşar. Uygar toplumlarda bahçeli, tek katlı evlerde yaşarlar. Yoksullar çok katlı yapılarda yaşarlar. 

 

 

 

MERSİN’E YAPI TEMELLERİ İÇİN PASLANMA UYARISI

Mersin’in sıvılaşma haritası kıpkırmızı, çünkü yer altı suyu kıyıya sıfır. Sulak yere ayağını sokmayacaksın. Binanın ayağı sulak yerde olmayacak. Buradaki teknik arkadaşlardan bilgi aldık e hayretlere düştüm; su yalıtımının bir çok yapıda bohçalama ile yapılmadığını söylediler. Kaldı ki bunlarla yerinde birkaç yapıya da baktık. Paslanma başlamış ki paslanma insanda kemik erimesine benzer.

Türkiye’deki yapıların yüzde 65’nde donatı paslanması vardır. Deprem geldiği zaman yapıyı esneten içindeki donatıdır. Eğer bu paslandıysa yapı kırılır ve göçer. Paslanma bu kadar önemli. Mersin’de paslanmanın derecisini mahalle mahalle, ev ev ne olduğunu biliyor muyuz? Hayır bilmiyoruz. Bilmemiz gerekir mi, evet çünkü bu yapılar depremde yıkıma adaylardır. Deprem yıkmadan bizim onları yıkmamız gerekiyor. Paslanma başladıysa durduramazsın. Aynı diş çürüğüne benzer, köke doğru ilerler. 

 

“MERSİN’DEKİ SORUNU ÇÖZMEK ŞUANDA ÇOK ZOR”

Bu kentin nüfusu sürekli olarak artıyor. Dağlar taşlar her yeri yapı yapacaksınız. Yeşil alanlar gidecek, gittikçe kötü yerlere yapı yapacaksınız ama bu sorunun çözümü değil.

Bugün Mersin’de ki sığınmacı sayısının 400 bin olduğunu duydum. Bu ülke bizim mi yoksa sığınmacıların mı? Nüfusu durdurmadıkça kentsel çözüm yapamayız. Çünkü kent gittikçe yoğunlaşıyor. Bugün Mersin’de kilometre başına 7 bin 500 kişi düşüyor.

Deprem olduğu zaman nerede daha fazla yıkım olur. Demek ki kentin çoğalmasını, göç almasını engellememiz gerekiyor. Diğer türlü kentsel tasarım yapamazsın.

Aynı depremden en çok etkilenen deniz kıyısındaki çok katlı yapılar olur. Mersin bu hatayı yapmış, deniz kıyısı; Çin seddi gibi. Böyle bir şey nasıl yapılır? Hata şuna, buna ait dememize gerek yok. Mersin’in gerçeği bu. Mersin'in bu sorunu çözmek şuanda çok zor.

 

“MERSİN’E KENT DİYEMEYİZ KOCA BİR KÖY”

Gelişi güzel, kentsel tasarımı olmayan, kent denilmeyecek koca bir köy. Buna kent diyemeyiz. Kent uygarca yaşanan, kent; insanların mutlu olduğu, ulaşım sorunlarının olmadığı, temiz hava alınan, işsizlik sorunu olmadığı yerdir.

Birin suçlamaya gerek yok, bu hepimizin hatası. Demek ki biz eşekten daha yeni indik. Kıllı çadırı bıraktık. Ev denilen bir yere başımızı daha yeni soktuk.

Örneğin Mersin’de Soli Pompeipolis’in bulunduğu yerde sit alanı üzerine yüksek katlı yapılar yanılmış, yan eski kent korunmamış. Türkler şuan Anadolu’da sahibi değil, işgalci gibi yaşıyor. İç göçü ve sığınmacı göçünü durdurmamız gerekiyor.”


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2025 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA