EREN KAVVAS-SONER AYDIN
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK), ülke genelinde başlattığı, “3 Acil Talep” kampanyasının Mersin ayağı Genel-İş Sendikası Mersin Şubesi tarafından yürütülüyor. Kampanya kapsamında örgütlü oldukları işyerlerini ziyaret eden sendika yöneticileri dağıttıkları bildiriler, kitapçılar ve düzenledikleri toplantılar ile işçileri bilgilendiriyor.
Mersin’deki çalışmanın başındaki isim olan DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy emekçilerin acil taleplerini gazetemize anlattı. DİSK’in çıkarmış olduğu bildirilerle yüzlerce taleplerini gündeme getirdiklerini belirten Göksoy, kurallı, güvenceli iş ve akabinde eşitlikten yana 3 ana talep üzerinde durduklarını kaydetti.
“KAYITSIZ ŞARTSIZ KADRO”
Taşeron işçilerin kayıtsız şartsız kadroya alınması talebinin ilk sırada geldiğini belirten Göksoy, “Binali Yıldırım başbakan olmadan önce Ahmet Davutoğlu vardı. Davutoğlu 720 bin olan kayıtlı taşeron işçilerine kadro vereceğini söyledi. Davutoğlu’nun vermiş olduğu söz işçilerin, emekçilerin, sendikaların hafızalarından silinmiş değil. Biz Davutoğlu’nun vermiş olduğu sözün takipçisiyiz. Bundan asla vazgeçmeyeceğiz. Ayrıca biz Türkiye’de bütün işçilerin bir kural dahilinde çalıştırılmasını istiyoruz. İşçi işçidir. Eğer emek veriyorsa, üretiyorsa, çalışıyorsa bütün işçiler aynıdır. O yüzden bütün işçilerin kurallı, güvenceli yani kadrolu olarak çalışmasını talep eden bir konfederasyonuz. Bu isteğimiz ve mücadelemiz devam edecek” dedi.
“KIDEM TAZMİMATI GASP EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR”
İkinci taleplerinin kıdem tazminatı olduğunu aktaran Göksoy, kıdem tazminatının işçilerin aynı zamanda iş güvencesi ve birikmiş yıpranmış hakları olduğunu söyledi. Sermaye guruplarının, patronların ve işverenlerin işçilerin bu haklarını gasp etmek için hükümetlere ve siyasi partilere baskı uyguladığını ifade eden Göksoy, “Çünkü seçilen hükümetlerin hiçbiri sermayeden bağımsız seçilmiyor. Mutlaka sermaye ile bir bağları var. Sermayeyle olan bu bağlarından kaynaklı yasaları da onların lehine çıkarmaya, onların sözünü dinlemeye yönelik çıkarıyorlar. Oysa o parlamentodaki vekillerin de, siyasi partilerin de; hatta onlara ve bizlere yön veren sermaye guruplarının da asıl sahipleri biziz. Onları omuzlarımızın üzerinde oralara getiren biziz. İşçi bunu bildiği için kıdem tazminatına yönelik saldırı yeni bir saldırı değil. Cumhuriyet kurulduğundan beri her gelen hükümet bunun bir denemesini yapar; tutturursa tutturur. Şimdiye kadar da beceremediler. Bundan sonra da becerebileceklerini çok sanmıyorum. İşçinin tavrı nabzı önemlidir. Siyasi krizler, kapitalist ekonomik krizler olabilir işçinin dönem dönem alanlara çıktığı bellidir” ifadelerini kullandı.
“İŞÇİ DİRENİŞLERİ HAFIZALARIMIZDA”
Türkiye’de 15-16 Haziran gibi büyük işçi direnişlerinin yaşandığını hatırlatan Göksoy, “Bunlar hükümete geri adım attıran direnişlerdir. İşçilerin de bazen krizleri ve çıkışları vardır. İşçinin her hakkına dokunursan, her hakkını elinden alırsan ve köleleştirmeye yönelik yasalar çıkarırsan işçi 15-16 Haziran direnişlerinde olduğu gibi tekrar hareketlenir. Daha büyük kaoslara ve sosyal patlamalara yol açabilir. Onun için işçinin sabrı zorlanmamalıdır. İşçinin nabzı ölçülmemelidir. Bizim kimsenin sarayında, hamamında, hanında, fabrikasında, holdinginde gözümüz yok. Biz insanca yaşanır bir ücretle; insanca çalışma koşullarında çalışmak istiyoruz. Bu ülkenin yoksulluk sınırı 4500’ün üzerinde, açlık sınırı 1800’lere dayandı. Böyle bir gerçeğin olduğu yerde 1300 TL asgari ücretle işçi çalıştıramazsınız. Böyle çelişkiler var. İşçinin üzerine daha fazla gelinmemelidir. Özel İstihdam Büroları adı altında kiralık işçi çalıştırılıyor. Kiralık işçinin açılımı işçi ticaretidir. İşçi ticareti İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde işçi hakları nettir. Uluslararası İDO sözleşmesinde işçi hakları nettir. Kiralık işçi en ağır suçlardan biridir. İşçi ticaretini Özel İstihdam Büroları adı altında özelleştirdik, yasallaştırdık. Bu yasallaşma Davutoğlu’nun istifa ettiği dönemde o karmaşada Özel İstihdam Büroları yasallaştı. DİSK konuyla ilgili bir rapor hazırladı. Kiralık işçi yasasını DİSK, hazırladığı raporu Anayasa Mahkemesi’ne sundu. Bunların hepsi risk, tehlike… Bu yasa geçerse kıdem tazminatı da ortadan kalkmış olacak. Yasal izinler, yıllık izinler, sendikal haklar olmuyor. Çünkü kurallı, güvenceli, kalıcı, daimi bir işin yok. Bunların hepsi önümüzde duran sorunlardır. Onun için işçiler kıdem tazminatına dokunulmasına ve kiralık işçi bürolarına tepkilidir” diye konuştu.
“BİREYSEL EMEKLİLİK SOYGUNDUR”
Bir diğer taleplerinin ise bireysel emeklilik uygulamasının kaldırılması olduğunu kaydeden Göksoy, “Bu bir dayatmadır. Bu bir soygundur. Bizim zaten Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) adı altında bir güvencemiz var. Devlet bununla ilgili kestiği paralarla hastanelerini, sağlık ocaklarını kuruyor. Böylelikle işçiye ve emekçiye daha kurallı iyi bir hizmet sunmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra tekrardan bireysel emeklilik sigortalarıyla işçiden yeni bir kesintinin yapılması ciddi bir sıkıntı yaratır. Orada da kelime oyunları var. ‘İşçiye yüzde 25 katkı sunacağız ve yıl sonuna kadar 1000 TL para vereceğiz’ diyorlar. Para falan verecekleri yok. Her işçinin asgari ücretlerinden 50 TL, 45 yaşındaki her işçiden 100 TL para kesilecek. Bu paralar kesildikten sonra yüzde 25’ini yatıracaklar. Onu da başka dille anlatıyorlar sonra da işçi para yardımı bekliyor. Bizden kesilen bütün paraların nerelere aktarıldığını da gördük. Kesilen fonların işçiye dönütü olmuyor. Örneğin 10 yıl yani 3600 günü doldurmadan bir iş yerinden ayrıldığın zaman kıdem tazminatını alamıyorsun. 3600 günü doldurman lazım. Bu durumda olan milyonlarca insan var. O biriken paralar nereye gidiyor? Senden kesilmiş ama sana geri dönütü yok. Sana kurallar koymuş ve o kuralları yerine getirdiğin takdirde işçiye geri dönüşü olacak. Biriken aralar TOKİ’ye oraya buraya aktarılıyor” şeklinde belirtti.
“DURUMDAN HOŞNUT DEĞİLİZ”
15 Temmuz darbe girişimini de emek cephesinden değerlendiren Göksoy şunları söyledi: “Bizler emekçiler olarak Türkiye’nin geldiği durumdan hoşnut değiliz. Çünkü geçmişte olduğu gibi Türkiye’nin geldiği bu durum yoksulu, ezileni, işçiyi ve emekçiyi etkiliyor. Darbeler tarihine baktığımız zaman hiçbir darbe bu ülkeye zerre kadar katkı sağlamadığı gibi; her gelen darbe 50 yıl, 100 yıl ülkeyi geriye götürmüştür. Bu ülkenin halklarını yoksullaştırmıştır, işsizleştirmiştir. Yani her anlamıyla olumsuz tablolar çizmiştir. Biz işçiler ve emekçiler olarak darbe darbe karşıtı olduğumuzu dün de söyledik, bugün de söylüyoruz. Dün de millet hoca derken, muhterem zat derken Feto diyorduk. Biz emek örgütleri olarak bu ülkenin sosyalistleri, devrimcileri, demokratları, sosyal demokratları olarak hep bunu konuşuyorduk. Bu sesimizi dinletmek için alanlara çıktığımızda gözaltına alındık, davalar açıldı ve halen şahsıma açılmış davalar var. ‘Sokaklara çıkan teröristtir’ diyenler bile var. Bugün işler tersine döndü ve emekçilerin, işçilerin, sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların çizgisine geldiler. Çünkü bu ülkenin asli unsurları, asıl sahipleri bu saydığım unsurlardır. Yani; emekçilerdir, işçilerdir, sosyalistlerdir, devrimcilerdir, demokratlardır… Bu ülkeye en çok sahip çıktıklarını söyleyenler emin olun bu ülkeyi en çok satanlardır. Bu hükümet de dahil olmak üzere geçmişe baktığımız zaman bu ülkede satılmadık, özelleştirilmedik tek bir kurum ve kuruluş kalmadığı gibi bu kurumları alanlar da uluslararası ticareti olan sermaye ortaklarıdır. Özelleştirmelere dün de bugün de yine en başta biz karşı çıkıyorduk ve karşı olmaya devam edeceğiz.”