SONER AYDIN

OHAL kapsamında yayınlanan 689 Sayılı KHK ile Mersin Üniversitesi’nden (MEÜ) ihraç edilen 21 akademisyen arasında yer alan Prof. Dr. Mustafa Kalay ve Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör, aydın olmanın, akademisyen olmanın sorumluluğunu yerine getirdikleri için ihraç edildiklerini savundu.

“BİZ İŞİMİZİ KAYBETTİK, İNSANLAR CANLARINI KAYBETTİ”

Söz konusu ihraçların ve ihraçların ardından gelen gözaltıların faşizan bir uygulama olduğunu ifade eden Eğitim-Sen Mersin Üniversitesi temsilcisi Prof. Dr. Mustafa Kalay, barış bildirisine imza attıkları için öğrencilerinden koparıldıklarını söyledi. “Biz barış bildirisini imzaladığımızda Kürt coğrafyasında yaşananlar karşısında bizim ödediğimiz bedel devede kulaktır” diyen Prof. Dr. Kalay, “Biz işimizi kaybettik, insanlar canlarını kaybettiler bunu unutmamak gerekiyor. Biz barış dediğimiz için ihraç edildik, barış dediğimiz vatan haini ve bölücü ilan edildik, ölümü kutsayanlar ise vatansever diye tanıtılıyor. Kim bu uygulamaları reva görüyorsa asıl bölücü onlardır, biz birleştirmeye çalışıyoruz. Biz barış diyoruz, biz ölümler olmasın diyoruz. Bize hiç kimse bölücü diyemez. Bu imza bahane edilerek ancak Mersin Üniversitesi yönetiminin Eğitim-Sen üyelerine karşı baskıcı, ayrımcı uygulamaları söz konusu. Onlarca arkadaşımızın işyeri değiştirildi, arkadaşlarımız sürgün edildi, yandaş sendika Eğitim Bir-Sen’in örgütlenmesi yapıldı. Çok kısa bir sürede Eğitim Bir-Sen’li sayısını 400’e çıkartıp şube haline getirdiler. Önümüzdeki süreç içerisinde bu baskılar yoğunlaşarak artacak. Bu durum karşısında bizim yapabileceğimiz safları sıklaştırmak, dayanışmayı ve mücadeleyi büyütmektir” dedi.

“SAVAŞ DURSUN, KAN AKMASIN DEDİK”

Mersin Üniversitesi’nde 24 yıl emek veren ve üniversitenin kuruluşuna şahitlik eden imzacı akademisyenlerden Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör ise, bir akademisyenin, aydının görevi olarak ülkede sorunlara sahip çıktıklarını dile getirdi. KHK’larla işinden edilen binlerce emekçi gibi haksız ve hukuksuz uygulamaların mağduru olduklarını sözlerine ekleyen Prof. Dr. Yılgör ise şunları söyledi:  “Biz tek değiliz, bizden öncede binlerce memur haksız, adaletsiz uygulamaların mağduru oldular. Sıra bize geldi. Biz şimdiye kadar ülkemizin, üniversitemizin tarafında olduk. Paralı eğitime karşı çıktık, eğitimin piyasalaştırılmasına karşı çıktık, anadilde eğitim hakkını savunduk. Bir akademisyenin, bir aydının görevidir yaşadığı ülkenin sorunlarına sahip çıkmak, onlara çözüm üretmek ve kamuoyuyla paylaşmak. Biz de onu yaptık. Dedik ki; ülkede yaşanmakta olan binlerce insanın ölümüne sebep olan bu savaş artık dursun, kan akmasın, insanlar barış içinde yaşasın. ‘Biz bu suça ortak olmayacağız’ dedik. Dolayısıyla aydın olmanın, akademisyen olmanın gereğini yerine getirdik. Eğer bunu bir suç olarak kabul ediyorlarsa, kabulümüzdür. Biz de bunun gereği olan her türlü hukuki mücadeleyi sürdüreceğiz. Çünkü burada bir suç, bu Kanun Hükmünde Kararnamelerle alınan kararlarda hukuk yok, adalet yok, sadece keyfiyet var. Üniversiteler aslında bizim. Siz sadece elinizde geçici yetkiyle bizim resmi ilişkimizi kesebilirsiniz. Ne bizi dostlarımızdan, öğrencilerimizden, şimdiye kadar yetiştirdiğimiz binlere öğrencimizden koparamazsınız, ne de akademik mücadelemizden koparabilirsiniz. Bu sadece kısa bir ara verme. Hepimiz işimize geri döneceğiz, hepimiz ülkemiz adına söylenmesi gerekenleri söylemeye devam edeceğiz.”