Hastalığa karşı güçlü bir duruş sergileyen Özçimen, operasyon geçirdi ve radyoterapi gördü. Doç. Dr. Özçimen, kanserle mücadelesini, araştırmalarını, kanserli tümörlerin oluşumunu, hastalığa yol açan fiziksel-biyolojik-kimyasal etkenleri anlattı…
ZAHİR ECER
MEÜ Fen - Edebiyat Fakültesi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Ata Özçimen, gerek yurtiçi, gerekse yurtdışında kanser araştırmaları ve tedavisi üzerine araştırmalar yapan bir bilim insanı. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden 93 yılında mezun olan Özçimen, ardından Ankara Tıp Fakültesi’nde uzmanlığa başladı, fakat birkaç ay sonra bir yurtdışı sınavını kazanarak İngiltere’ye gitti. Özçimen, burada University of Sheffield Kanser Enstitüsü’nde ‘Klinik Onkoloji ve Moleküler Onkoloji’de tıp bilimleri uzmanlığını tamamladı. Yüksek lisans öğrencileri ile birlikte kanser hastalığı, tipleri ve bölgemize özgü ‘orak hücre’ üzerine de araştırmalar yapan Doç Dr. Ahmet Ata Özçimen, yurtiçi ve yurtdışı bilimsel, akademik konferans ve toplantılara da sık sık katılıyor.
DOKTORASININ SONUNA DOĞRU HASTALIĞA YAKALANDI
Yurtdışından döndükten sonra da Hacettepe Tıp’ta doktora eğitimini bitirdiğini belirten Doç. Dr. Özçimen, “Hacettepe’de, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı’nda Pediatrik Hematoloji ile ortaklaşa, ‘Çocuklarda Akut Akut Miyeloblastik Lösemiler’ (AML) üzerine çalıştım. 1993-94 yıllarından bu yana kanser araştırmalarıyla iç içeyim. Meme, akciğer daha birçok kanser tipi üzerinde çalıştım. Doktoramın sonuna doğru, testis kanseri olarak adlandırılan seminoma yakalandığımı öğrendim. Teşhisten sadece 1 gün sonra ameliyat oldum. Yaklaşık 8 ay boyunca da redyoterapi gördüm. O zamandan bu yana yılda bir kontrollerimi aksatmadan yapmaya çalışıyorum. Şu anda herhangi bir sorun yok, sağlıklı şekilde yaşamaya devam ediyorum” şeklinde konuştu
“BEDENİNİZE DOKUNUN, VÜCUDUNUZU İNCELEYİN”
Doç. Dr. Ahmet Ata Özçimen, birçok kanser tipinin, vücuda dokunarak ve bedeni inceleyerek tespit edebileceğine dikkat çekti. Doç. Dr. Özçimen, “Aslında vücudunuzda bazı şeylerin ters gittiğini hissedersiniz. Vücudunuzda gözle görülür, elle tutulur bir kitle oluştuğunda, bir anomali, bir büyüme gördüğünüzde, bir şeylerin yolunda gitmediğini anlıyorsunuz. Bu durum birçok kanser tipi için aynıdır. Ben de böyle bir anomaliye rastlayınca ürolog bir arkadaşıma danıştım ve 1 günde teşhis kondu. Hiç gecikmeden ertesi sabah ameliyata alındım” dedi.
‘HASTALIKTAN ÇOK TEZİMİ MERAK EDİYORDUM’
Yakın akrabalarında da kanser hastalığına rastlandığını kaydeden Doç. Dr. Özçimen, ‘neden başıma geldi, niye böyle oldu?’ gibi düşüncelere kapılmadığını dile getirerek, “Zaten o zaman bunu düşünemiyorsunuz. ‘Tedavisi, çözümü nedir?’ diye araştırmaya başlıyorsunuz. Üzüldüğüm tek nokta, tedavinin ne kadar süreceği ve doktora tez çalışmamın ne olacağıydı. Onun kaygısını çok taşıdım. Çünkü doktoram zaten çok uzamıştı ve onu bitirmenin telaşı içindeydim. Tabi araştırmalarım sırasında yaşadığım yoğun stresin de bu hastalığa yol açtığını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
TÜMÖRLÜ HÜCRELER NASIL OLUŞUYOR?
Doç. Dr. Özçimen, kanserin, tümöral bir oluşum olduğunu, tümörün de her zaman oluşabildiğinin altını çizdi. Benlerin de kanser olmayan birer tümöral yapı olduğunu kaydeden Özçimen, “Tabi iyi tümör vardır, kötü tümör vardır. Kötü huylularına biz ‘malign’ diyoruz ve işte bu malign olayı kanserdir. Yani tümör ile kanseri kesinlikle ayırt etmek gerekiyor. Tabi doğada, bir takım fiziksel, kimyasal, biyolojik etmenler var. İster virütik olsun, ister kimyasal kötü bir ajan olsun, boya sanayinde kullanılan bazı maddeler, sanayi sektöründe kullanılan kimyasallar, benzen türevi ilaçlar, asbest tozları gibi maddeler bir takım kanserlere neden oluyor” diye konuştu.
“DNA TAMİR MEKANİZMASI BOZULURSA KANSERE YAKALANIRIZ”
Doç. Dr. Ahmet Ata Özçimen, her insanın gün içinde birçok hücresinin bozulduğunu anlatarak kanserli hücrelerin oluşumunu şu sözlerle anlattı. “Her insanın gün içinde birçok hücresi bozulur ve aslında insanın genetik yapıdaki DNA’nın, ufak bozulmaları şeklinde ki buna mutasyon diyoruz. Bu, gen içindeki bir nokta mutasyonu da olabilir, buradaki bozulmalar bile o hücrenin bozulmasına neden olabilir. Yani buna kanserin belki de ilk ‘klon hücresi’ diyebiliriz. Fakat DNA bozuluyor ama bir yandan da tamir ediliyor. Tamir etme kapasitesi, bozulma kapasitesinin gerisinde kalırsa, o zaman hücreler bozuk şekilde bölünmeye devam ediyor ve yığılmaya başlıyorlar. Zaman içerisinde bozuk olarak bölünmüş bu hücreler, apopitoz dediğimiz bir mekanizmayla da ölüyorlar. Apopitoz, programlı hücre ölümüdür. Yani öyle kolay kolay kanser olmuyoruz. Ne zaman ki DNA tamir mekanizması bozuldu, ne zaman ki programlı hücre ölüm mekanizması bozuldu, çünkü ölmesi gereken hücre, programlı bir şekilde yok ediliyor. Bizim içimizde bu sistem var. Ya da bağışıklık sistemi bozulduğu zaman bu kötü dediğimiz kanserler ortaya çıkıyor. Yoksa dokularımızda, organlarımızda hali hazırda o kadar çok tümöral oluşumlar var ki… Bunlar zaman içerisinde yok oluyor, büyüyor, ben gibi zararsız olanları var ki ameliyatla alınabiliyor. Veya bağırsaklardaki polipler… Ama bu polipler de zaman içinde kötüleşirlerse bağırsak kanserine yol açıyor. Tabi bunların içinde bir takım karmaşık genetik faktörler de var.”
KANSERDE EN BÜYÜK ETKEN “STRES”
Sözlerini, “Gözlemlediğim üzere hepimiz, kanser hastalığına açık ve yakalanabilir bir vaziyetteyiz” diyerek sürdüren Özçimen, şöyle konuştu: “Sigara ve benzeri etkenler de var ama öncelikle stresten uzak kalmak gerekiyor. Çünkü günümüzde kanser vakalarının artmasının altında stresin etkili olduğu biliniyor. Tabi doğanın kirletilmesi de var ama her halükarda kansere açık bireyleriz. Zira çok hücreli organizmalara geçiş aşamasından itibaren bu kanser olayı var. Sanayi Devrimiyle veya şundan bundan dolayı kanser arttı demek doğru değil. Kanser, hücrenin genetik hastalığıdır. Hücresel bazda da baktığımız zaman o çok hücreli organizmalar ortaya çıktığından itibaren, doğadaki fiziksel, kimyasal, biyolojik bütün etmenlere açık. Dolayısıyla değişiyor ve dönüşüyorlar. Kanserin o ilk hücresinin oluşumu da o zamanlar başlamıştır.”
“DİNOZOR FOSİLLERİNDE BİLE KANSERE RASTLANDI”
Kayıtlı ilk kanser vakalarına, dinozor fosillerinde rastlandığına da dikkat çeken Doç. Dr. Ahmet Ata Özçimen, dinozorlarda ‘osteosarkom’ denilen kemik kanserlerinin tespit edildiğini vurguladı. “Nitekim dinozorlarda kemik kanseri varsa, diğer kanser tipleri de vardır. Dolayısıyla kanser için ‘günümüzün hastalığı’ demek yanlış” diyen Doç. Dr. Özçimen, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kanser, yaşam ile ölüm genleri arasındaki bir dengedir. Yaşam genleri çok fazla çalıştığı zaman kansere eşlik eder. Yaşam genleri ne zaman ölüm genlerinin önüne geçer? Bir yaralanma olur, bir dokunun yenilenmesi olur, o zaman evet geçer. Ama yaşam genleri devamlı çalışır durumda olduğu zaman ve ölüm genlerini bastırdığında, devamlı hücrenin çoğalması, artması yönünde çalışmaya başlıyorlar. Yaşam genlerinin çok çalışması aslında aleyhimizedir. Yaşam genleri ile ölüm genlerinin terazide, dengede olması gerekiyor.”