Mitat ÇELİK | SUDAN’DA HÜMANİZM | Mersin Haberci Gazetesi
     
 
 
 
 
 
image
Mitat ÇELİK

Tarih : 16.09.2020  E-Mail : haberciniz33@gmail.com


SUDAN’DA HÜMANİZM

Afrika’nın ufkunda yeni bir güneş doğuyor. Sadece siyasal bir değişim gibi görülmemeli. Özellikle Sudanlı kadınlar, dünyaya ışık tuttu. Artık, “seçkinler, ruhbanlar” için iyi olan nedir sorusu, yerini, “insan için iyi olan nedir”, sorusuna bırakacak. Yani Sudanlılar, birey olarak kendilerini keşfetme, bilme edimine böylece ulaşacak. Çünkü laiklikle başladıkları bu değişimin kavramsal karşılığı, “hümanizm”dir.

Hümanizm, kuşkusuz romantik anlamda insanı sevme ile sınırlı değildir. O, Ortaçağ’ın, Tanrı ve seçkin sınıflarının (kral, padişah, derebeyi, vs.) “kul-efendi” söylemine karşın içinde laikliğin de olduğu insanı yücelten kavramların bütünüdür. Bununla beraber inanç bağlamında, Tanrı’dan insana doğru kurulan kullaştırma söyleminin yerini,  insandan Tanrıya bakışın temel alındığı, bir başka biçeme bırakmasıdır. Bu dilsel değişim,  insanın yeniden keşfedilmesiyle sonuçlanmış ve cennet, yeryüzü tasarımı olarak nesnelliğine bürünmüştür.

Tüm bunlar elbette dünyanın bir kısmı tarafından konuşuldu ve bitti. Yani Geç Dönem Ortaçağ’ında sonuçlanmış, 700 yıl öncesine ait bir mesele. Süreç, Sudan gibi bizim için de devam ediyor.

Halen, cemaatleri, kadın ve çocuk haklarını, konuşuyor olmamız, biraz da tüm bunları hiç konuşamadığımıza işaret olabilir mi? Alacak yolumuz olmalı. İnancı, gündelik yaşamda yasa koyucu olarak tartışmaya devam ettiğimiz doğrudur fakat bu hususta kayda değer yol aldığımız ve görkemli bir birikimin içinde olduğumuz da doğrudur. Sadece Geç Dönem Ortaçağ’ın içinde çekildik ya da atladığımız basamak, bizi başladığınız yere düşürdü. Şimdilerde, temel pek çok kavramda olduğu gibi bunun da içeriğini boşalmak için bizden olan ve olmayan gibi ayrımlar yapılmakta.  

Karşılığını insancıllıkta bulduğumuz hümanizm, söylenildiği gibi bu topraklara ait olmayan ithal bir düşünce mi? Peki yüzyıllar öncesi Anadolu’da yaşayan etkin düşün insanlarının toplumsal karşılığını bulabildik mi?

Oysa ki, 1200-1500 yılları arasına denk düşen Geç Dönem Orta Çağ’ında, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Ahi Evran, Hacı Bayram Veli, gibi sufilerin düşünceleri, erken dönem Anadolu aydınlanmasına da işaret olmalıydı. (Bunların içerisine, eleştiri hakkı saklı olmak üzere Mevlana’yı da katabiliriz.)

Tarihsel izlekliğini daha çok Antik Anadolu üzerinden kuran (ki böyle olduğunun sayısız örnekleri bulunabilir, örneğin Thales’in “kendini bil” sözü, Hacı Bektaş’ta ‘kendini bil, ne ararsan kendinde ara’, Hacı Bayram Veli’de ‘sen seni bil’, Yunus Emre’de ‘ilim kendini bilmektir’, dizeleriyle hayat bulmuştur), bu isimlerin fikirleri üzerinde yeterince durulsaydı,  sanırım daha başka bir iklimde olurduk.

İsmini andığımız bu aydınlar, daha çok Ahmet Yesevi üzerinden İslam izleğine bağlanmış, bu doğrultuda değerlendirilmiştir. Peki bu bağlamda hakkı verilmiş midir? Yesevi, olağanüstü fikir ve eylem insanıydı. Bu büyük aydının fikirleri yeterince konuşuldu mu? Kara bir delik, korkunç ağzıyla her şeyi yutuyor olmalı.

Ahmet Yesevi’nin “Cümle anıng mekânı ol lâ-mekân içinde” dizesinde hayat bulan ve İslam’da insanın keşfinin kapısını aralayacak erken dönem Türk aydınlanmasının da başlangıcı olabilecek tasavvufun, günümüzde ortodoks söylemlere alet edilerek içeriğinin boşaltılmasına şaşmamak elde değil. Yesevi, yine bir dizesinde, “Erni kördüm ergeştim istedigimni sordum/Barçası sende dedi kaldım hayrân içinde”, der. Yaradılış ile ilgili her şeyi sorduğunda Yesevi, hepsi insanda denilince hayran kalmıştır. Divan-ı Hikmet’in bir diğer adı zaten Defter-i Sani’dir; yani İkinci Defter.

Tasavvuf, düşüncesini, “Tanrı, insana varlığı bilmesi için olanaklar vermiştir; bu ise akıl ve mantıktır”, ilkesi ile kurar. Batı’da Alman düşünür Kant ile birlikte ifadesini bulan akıl, bizde daha eskilere götürülebilinir. Muhteşem bir olanağı kullanamadığımız kesin. Şimdi bunlar üzerinden konuşmanın bir faydası var mı? Her şeyi konuşmanın faydası vardır, fakat insanlığın referansları ortaklaşarak daha da çok zenginleşti.

…  

Toplum olarak halen Geç Dönem Ortaçağ’ın içindeyiz mi? dedim; bu kavram aynı zamanda sürdürülemez bir duruma da işarettir. Ortası ya da zirvesiyle sonumlanmaya yakın olanı da gösterir.  

Başa dönecek olursam, Sudan’ın ufkunda beliren güneş, bizde daha eskilere dayanıyor.

1923’le ayağa kalkan ve neredeyse 60 yıldır komada tutulan Anadolu insanı, bilim, sanat, felsefe ile görkemli günlerine yeniden kavuşmalı.

Dünya, dirim yeridir; her birey dirimini aklıyla bulmalı.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz          :

Güvenlik Kodu     : Güvenlik Kodu
Kod                        :

 



  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA