Bazı eserler, yaratıcısının da hayatını bilmeyi zorunlu kılar.
Mozart’ın Don Giovanni operası da bunlardan biri. Mozart, belki de dünyanın en bilinen bir ismi olmasından dolayı fikirlerinin izini yapıtlarında kolayca sürebiliriz. Fakat asıl gölgede kalan bir edebi eser olarak metnin izleğini sürmektir.
28 opera metni yazan Librettist Lorenzo Da Ponte’nin Venedik’te başlayan ve 1838 yılında New York’ta son bulan dramatik hayatı, ilgilisine öğretici ip uçları da sunmakta; bir flörtünden dolayı cinayet komplosuna maruz kalması Don Giovanni karakterini başka okumalara açmaktadır.
Namı diğer Don Juan anlatısı elbette daha da eskilere dayanır. Asıl ismi Gabriel Tellez olan ve Tirso de Molina’nin Sevilla Şarlatanı oyunu, Don Giovanni operasının temelini oluşturur. 1630 yılında ilk kez sahnelenem eserde, baştan çıkarıcı bir karakterin cehennemde biten öyküsü anlatılır.
Elbette Ponte ve Mozart, devrimci karakterleriyle çağının aydınlama düşüncesinden de ilham almıştır. Tutkunun boyutu ne olursa olsun insanın bu talebi, orta çağ kurumlarının karşısında bir yaşam talebi, ona karşı bir dikiliştir.
Bu vesileyle Mozart ve Ponte’yi yeniden anmak bir mutluluktur; ölümsüz bu eserleriyle bu mutluluk yüzyıllar boyu sürecektir.
…
Mersin Devlet Opera ve Balesi, Şef İbrahim Yazıcı yönetiminde Kenan Korbek rejisiyle Don Giovanni operasının kısaltılmış ve rejili bir düzenlemesini 08 Ocak Cumartesi Mersin Kültür Merkezi’nde sahneye aktardı.
Don Giovanni’ye Cengiz Sayın hayat verirken, Leporello’yu Ufuk Kasar, Donna Anna’yı Avşin Dilara Kaymak, Donna Elvira’yı Burcu Sayın, Don Ottavio’yu Mehmet Alp Özkazanç, Zerlina’yı Ayşegül Devrim Dinçer, Masetto’yu Talat Tolga Erden, Comandatore’yi Andrei Yevtushenko, canlandırdı.
Eserin dekor-kostüm tasarımı Özlem Topuz, ışık tasarımı Tarı Deniz’e ait. Koro şefliğini ise Anıl Aydın üstlendi.
Şunu belirtmeliyim ki her zaman olduğu gibi Cengiz Sayın, Mersinlilerin kendisini böylesine sevmesinin haklı gerekçesini şüphesiz bir kez daha ortaya koydu. Onu dinlemek, oyunculuğunu gözlemlemek, onu ayakta alkışlamak salonu dolduran herkesin ortak mutluluğuydu. Mersin’e daha sık gelmeli diye düşünüyorum.
Ayrıca Donna Anna ile karşımıza çıkan Dilara Kaymak, gelecek vaat eden genç bir solist olarak büyük takdir topladı. Ufuk Kasar, Tolga Erden, Ayşegül Devrim’i en son Lüküs Hayat’a böylesine keyifle izlemiştim. Resitatifler olmadan ya da sınırlı tutulmuşken eserin temasını açığa çıkarmak zordur; başta Leporello’ya hayat veren Ufuk Kasar, Donna Elvira ile Burcu Sayın, ustalıklarıyla herkesi kendisine hayran bıraktı. Çeyrek asırdan fazla Mersin operasına hizmet eden Andrei Yentushenko, kısacık rolüyle devleşen bir başka isimdi.
Adını anmadan geçemeyeceğim bir isim ise Özlem Topuz’dur. Onun Comandatore heykeli, bir sahne dekoru ötesinde özgün bir yapıt olarak karşımıza çıktı. Tebrik ediyorum. Umarım Mersin opera tarihinin önemli işleri arasında yer alıp, dökümü de yapılır.
Müzik ve edebiyatla…