Gökyüzü hala aydınlık, ama yeryüzü alacakaranlığa gömülmüş…
Toplumun büyük bir bölümünün morale ihtiyacı olduğu ve tünelin sonunu görme arzusunun çok yükseldiği bir süreçteyiz. Normalleşme, barış vs derken bir anda göz gözü görmez bir kaosa güzümüzü açtık. Güneş niye normal doğmaz ülkemizde. Hani şafağın hayrı bereketi? Şafak vakti evimizin basılması mı talihimiz.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Esenyurt Belediyesine kayyım atanmasına müteakiben 4 Kasım 2024 tarihinde de Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Şanlıurfa Halfeti İlçesi Belediyesine de kayyım atanmıştır. İçişleri bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre söz konusu belediye başkanları hakkında seçimden önce açılan soruşturma ve kovuşturmalar gerekçe gösterilerek görevden alınmış ve yerlerine kayyım atanmıştır.
Görevden alınıp tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı AHMET ÖZER hoca ile yaptığımız bir TV programında şöyle bir cümle sarf etmişti. Friedrich Nietzsche’ye göre: ‘’İnsanlığın temel 2 problemi vardır. Biri ‘adaletsizlik’ diğeri ise ‘anlamsızlık’. Adaletsizliğe karşı hukuku icat etti insanoğlu, anlamsızlığa karşıysa sanatı. Ama ne insanlar tam anlamıyla hukuka ulaşabildi ne de sanat insanlara.’’
2016’da KHK ile yasalaşan kayyum uygulamasının geçmişi 1980 askeri darbesine kadar uzanıyor. Darbe sonrası diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra belediyeler de kayyum atamalarından payını aldı. İçişleri Bakanlığı, birçok belediye başkanını siyasi sebeplerle görevden aldı ve belediyelere kayyum atadı.
Kayyum politikası, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde hız kazandı.
31 Mart yerel seçimleri ülkede siyaseti değiştirdi. İktidar Partisi son seçimler halktan güvenoyu alamamış ve 22 yılın sonunda hiç olmadığı kadar ağır bir yenilgi almıştı.
Ekonomiyi bir türlü toparlayamaması, ülkemizin yanı başında yaşanan başta israilin yarattığı savaş,dünyadaki güç dengelerinin çatışması ve arada kalışımız bir türlü ülkede istikrarın sağlanamaması,üretimden tüketime geçen bir topluma evrişen halkımız elbet birinden hesap soracaktı.
İktidar bunları göze almaktansa baskıyı ve toplumdaki korku iklimini büyütmeye karar verdi.
Özellikle ELVEDA KUVVETLER AYRILIĞI, ELVEDA ANAYASA dediğimiz 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği teklifi artık erkler ayrılığını da tarihin sisli mezarlığına gömerek merkeziyetçi ve hesap sorulamayan bir tek adam rejimine dönüştürmüş ve nihayetinde ülkemizde Yargının artık tamamen pasifize edildiği ve talimat ile iktidarın siyasetine hizmet eden bir yapıya dönüşmesi kritik bir hamledir.
Muhaliflerin ve Demokrasi-Hukuk-Adalet diyerek ses çıkaranların karşısında tüm yüceliği ve heybeti ile artık yargı vardı. Önce HDP belediyelerine kayyum atama ile başlayan süreç nihayetinde büyük bir oyunun parçası olarak (ki Mersinde de denendi ama başarılı olunamadı) CHP’li belediyelere de sıçradı. Böyle de devam edecek gibi görünüyor.
Kayyım uygulamaları Ulusal ve uluslararası tüm demokrasi temsilcileri ve kurumlarınca reddedildi ve eleştirildi.
Kayyum uygulamaları hukuki boyutta tartışılmış ve eleştirilmiştir. Türkiye’de belediyelere kayyum atanmasını sağlayan yasal düzenlemeler, KHK’lar ve belediye kanunları çerçevesinde gerçekleşmekte ise de, bu düzenlemelerin, halkın iradesini temsil eden yerel yöneticilerin merkezi hükümet tarafından görevden alınması anlamına geldiği için ciddi anlamda eleştirilmiştir.
Yerel yönetimler halkın kendini yönetmesine örnek olacak kurumlardır, ancak AKP, uygulamaları ve çıkardığı yasalarla halkın kendi kendini yönetmesine örnek oluşturacak tüm kanalları kapatmak istemektedir. Ülkeyi tek adam yönetirken belediyeleride tek adamların yönettiği, bırakalımhalkınkatılımınıhattakayyumlarlavalivekaymakamlarınbelediyebaşkanlığı da yaptığı bir yönetim şeklini dayatmaktadır. Böylece belediyeleri, halkın yönetimi ve denetiminden uzaklaştırmanın yanısıra kapısından girilemeyen yerler haline getirmek istiyor.
Tarihte yaşananları bilmeden günümüzün sosyal ve siyasal olaylarını doğru değerlendirebilmek mümkün değildir. Zira zaman kesintisiz akan bir süreçtir ve bu süreç içinde her oluşum bir sonrakine zemin hazırlama konumundadır. Geçmişi bilmeden bugünü anlayabilmek ve doğru kararlar alarak geleceği hazırlayabilmek mümkün değildir.
Milli iradenin eksiksiz tecelli etmesi, kuvvetler ayrılığına dayalı güçlü Meclisin olduğu, güçlü bir Türkiye’nin inşa edilmesi ortak menfaatimizdir. Bunun için ;
1- Toplumsal ayrışma ve kutuplaşmayason vermek, halkımızın özlediği huzur, kardeşlik ve güven ortamını tesis etmek ,
2- Ülkemizin siyasal sistemini bir an önce normalleştirmek, çoğulcu demokrasi esaslarına göre rekabetçi demokratik siyasal zemini, tüm gerekleri ile yeniden inşa etmek,
3- Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak,
4- Başta ifade ve basın özgürlüğü olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin vatandaşlarımız ve kurumlarımız tarafından layıkıyla kullanılmasını temin etme ilkelerini hayata geçirmek.
İlkeleri çerçevesinde yaratılacak bir ülkeyi niye istemeyelim. İstemezük değil, isterük tabi ki ama demokrasi, barış,adalet İSTERÜK.