Fen Lisesi’nden mezuniyet: Deneyin yokluğu.
Laboratuvar, bir hayalet odası, içi boş mekân.
Kimya’nın kokusu, fizik kanunun sesi, birer mitoloji.
Alınan unvanlar deneysiz, rütbe liyakatsiz.
Sistem der ki: İcat çıkarma, alma başına belayı.
Pasif öğrenme, bilgiyi hızla yutan bir girdap.
Türkçe’de kompozisyon terk edildi, ruhlar ifadesiz,
Tarih, bir müze gezisi değil, paslı çizelgeye hapis,
Zihin, şıkların peşinde dönen kör merkebe döndü.
Sınav ekonomisi, cepleri kemiren bir ticaret.
Çürümenin kök sebebi, Uygulamalı Eğitimin reddi.
Sonuç: Şişman Suç istatistikleri, dolu cezaevleri;
Bilmek ezbere mahkûm, yapmak sürgün, uygulama kürek mahkumu,
Hepsi o pasif bilginin ağır tabldot bilançosu.
Akşamüstü minibüste sıkışan gariban,
Karşı şeritte şımarıklığın arabalarına imrenerek bakar.
Biri alın teri, biri miras teri;
Memleket hep aynı karanlık perdede polyannacılık oynar.
Toroslardan denize inen virajda,
Memleket kendi geometrisini çizer: İletkisi; Ayracı; Gönyesi bozuk,
Faturası hayali, arabası plastik, eğitimi cam fanusta.
Çürümüşlüğün kitabı, kırk eksi bir hissede yazılı.
Ey okuyan, anla:
Akşamüstü minibüste ezilen gariban gürûh,
Ve boş boş av peşindeki son model araçlar.
İkisi de çürümenin simetrisi.
Bu memleketin röntgeni, yalnızca aktif öğrenmeyle çekilir.
Tüm veriler açık ve seçik, görebilene,
Pasif bilginin kara defteriyle bu memleket ayağa kalkmaz.
Bilmek ezber değil; yapmak, var olmaktır.
Ve çürümenin tek ilacı, yaparak öğrenmek ve üretmektir.
ATATÜRK DİYOR Kİ!
Eğitimdir ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır,
veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder. (1925)