Erikler düşerken hiçliğe,
Bir hiç ki, içi boş, kabuğu parlak.
Erik ağacının gölgesi, bir hiç gibi,
Ne tapusu var, ne tapkısı ne de özü.
Kırmızı erik, parlar bir hiç için.
İçi kurtlu, o da bir hiçin parçası.
Erenlerin hiçi’nde erik,
Kurtulmak ister kendi hiçliğinden.
Alaca erik: bir yüzü yanar, bir yüzü döner.
Hem ham, hem fırıldak.
Ama hiç öyle dönmez;
Hiç, sabittir — her şey onun etrafında döner.
Erik rakısı, bir hiçin damlası.
Mayalanır, coşar, bilmeyeni kızdırır.
Bilen içinse, bir hiç uğruna mayalanır,
Var olmanın sarhoşluğunu tattırmak için.
Erik bahçesi: bir hiçlik tarlası.
Her erik bir ayna:
Bazısı erenlerin hiçi,
Kimi Jean-Paul Sartre’ın masası.
Ve ben, bir erik gibi, bir hiç gibi.
Ne tam varım, ne de tam yokum.
Belki de asıl ben,
O sabit duran hiçin
Sessiz merkezinde saklıyım —
Yuvarlanırken, bir erik gibi.