Hediye Eroğlu
Mersin Üniversitesi’nden, Barış Bildirisi’ne imza attıkları için kanun hükmünde kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyenlerce Kültürhane, Kent Sohbetleri etkinliğinin ilkini, yazar Semihi Vural ile yaptı. Vural’ın kitabından yola çıkılarak, “Mersin İskeleleri” başlığıyla düzenlenen Kent Sohbetleri’nin moderatörlüğünü Ali Merzeci yaptı.Mersin’in modernleşme ve kentleşme sürecinde kaybettiği kültürel ögeler ve iskelelerini konu alan kitap aracılığıyla Mersin’in tarihine ışık tutulan etkinliğe Mersinlilerin ilgisi yoğun oldu. Moderatör Ali Merzeci, öncelikle; pamuk üretimi ve ticaretine dikkat çekerek, “Mersin’e çok büyük katma değer getiren ürün pamuktur. Mersin’in büyümesinde en öneli faktör pamuktur. Pamuğun çocuğu Mersin’dir” dedi.
“OVA ÜRETİR, LİMAN SATAR”
Çukurova’da pamuk üretimin başlaması ile Mersin’de deniz ticaretinin hareketlendiğini belirten Semihi Vural da, “Ovalar, dağlar üretir Mersin satar! Mersin Liman olmaya devam edecek. Daha İstanbul’dan Ankara’ya tren yolu yokken Türkiye’de kurulan iki demiryollarından biri Adana-Mersin demiryoludur. Çukurova’da üretilen pamuk işlenmek için Tarsus’ta, Mersin’de işleniyor ve buradan dünyaya satılıyordu. Bu durum kendi içinde devletler savaşına da neden oluyordu. Örneğin Mersin’de 1909’da Alman İskelesi bu çerçevede kuruldu” dedi.
UNUTULMUŞ ANIT; İSKELEDEKİ KUVAYİ MİLLİYE ANITI…
Mersin’de 1813 ile 1830’lu tarih aralığında, Mersin Limanı’nın hizmete açılmasına kadar ki süreçte 13 iskele bulunduğunu belirten Vural, doğudan batıya doğru ele alındığında Ataş ve yine o bölgedeki iskele hariç, kent merkezinde 11 aktif iskele olduğunu söyledi. İlk olarak Devlet Demiryolu İskelesi’ni ele alan Semihi Vural, “Doğudan batıya sayıldığında ilk iskele Devlet Demiryolları İskelesi’dir. Bu iskele şuandaki limanın olduğu yerde bulunmaktaydı. Üzerinde 3 tane buharlı vinç olan iskele, makinelerin yani şimendiferlerin üzerinde sıra sıra dizildiği bir yapıydı. Ayrıca bu iskelede bugün hiç kimsenin ziyaret etmediği, fakir, zayıf, narin garip bir kurtuluş anıtı vardı ve bu anıt hala da yerinde durmaktadır. Halk arasında Kurtuluş Anıtı olarak da bilinen bu anıtın gerçek adı; Kuvayi Milliye Anıtı’dır. Bu sayede hiç olmazsa bu anıtın olduğu yer kurtarılmış oldu” dedi. İkinci iskelenin, Demir Yolları İskelesi’nin 20 metre batısında ki Alman İskelesi olduğunu aktaran Vural, “Eski Emniyet Müdürlüğü’nün batı tarafındaki otopark alanında bulunan iskele, Atatürk’ün denize girdiği bir alandır.
Üçüncü iskele ise 30 metre batıdaki Belediye İskelesi’dir. Kentte kurulan iskelelerden payını almak isteyen belediyenin 1925’te kurduğu iskele, ilk yapıldığında vince sahip değildir ve elleçleme usulü ile nakliye yapılmaktadır. Daha sonra üzerine iki tane vinç eklenmiştir. Mersin İskelesi olarak da bilinen bu iskele çok fazla rağbet görmez. Bu iskeleden sonra gelen 4’üncü iskele; Uysal Apartmanı’nın önündeki maden ve krom iskeledir. Burası üzerinde dekovil hattı olan iskeledir.
“NAZIM HİKMET’İN DEDESİ MERSİN’DE VALİLİK YAPTI”
Kentte o dönemde 5’inci iskele ise Taş iskeledir. Taş İskele, Mersin’in en eski iskelelerindendin olup ilk olarak demirden yapılmıştır ancak denizin erozyonuna dayanamadığı için taşla örülmüştür. Taş İskele özellikle Taş Han ile bilinmektedir. Taş Han ve Taş İskele; Nazım Hikmet’in dedesi, Nazım Paşa Mersin’de valilik yaptığı dönemde yapılmıştır. 30 yıl öncesine kadar Taş Han’ın üstünde bir de otel vardı. Maarif Oteli ve Taş iskele’nin gelirinin büyük kısmı Mersinli öğrencilerin yetişmesi için kullanılmıştır. Hatta Özdemir İnce’nin okuduğu Kayatepe İlkokulu da yine bu otelden gelen gelir ile yaptırılmıştır. Taş İskele bugün bir otobüs durağı. En önemli iskelelerden biri de yani 6’ıncı iskele; Gümrük Meydanı’nın bulunduğu alandaki iskeledir. Şimdi artık ne meydanı ne iskelesi kalsa da, Mersin’in en eski iskelesidir. 1855’lerde ki kent siluetini andıran çalışmalarda görünen bu iskele, bugünkü Ulu Çarşı’nın önünde Mersin Oteli’ne doğru olan alandır. Çok uzun bir süre kullanılan bu iskele çok geniş olup, işgal yıllarında askerlerin çıkış yaptığı bir alandır. Önünden bir ray geçmekte olup, U çizen bu demiryolu güzergahına devam etmektedir.
“TUZ DEPOSUYDU, BELEDİYE BİNASI OLDU, SON OLARAK KENT MÜZESİ OLSUN”
Gümrük İskelesi’nden biraz daha batıya doğru gelindiğinde karşımıza saklı bir iskele daha çıkar. Yumuktepe’den kent merkezine gelen Soğuk Su Nehri vardı ve 1920 yılında yapılan haritalandırılmalarda ve buradaki yol açıkça görülürdü. Bu yoldan canlı hayvanları sürüleri otları yiyerek, su içerek Mersin’e inerdi. İşte burada kentin ilk sahiplerinden birisi olan Konstantin Mavromati’nin iskelesi vardı. Kentin 7’inci iskelesi olan bu iskele; bir canlı hayvan iskelesiydi. Bu iskelenin ardından; uzun yıllar kullanılmayan Tuz İskelesi gelmektedir. Kentteki 8’inci iskele olan Tuz İskelesi; Mersin Büyükşehir belediyesi Taş Binası ile Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın arasındaki boşluktan başlamaktaydı. Büyükşehir Belediye Binası, Tuz İskelesi’nin depo olarak kullanım için yaptırılmış bir binadır. Bu bina korunacak kent envanterlerinden birisi olarak tescillendi. Umudumuz buranın Kent Müzesidir.
Tuz İskelesi’nin 50 metre sonrasında ise bugünkü belediye otobüslerinin peronlarının olduğu alanda bir iskele daha vardı. 9’uncu iskele; Mersin İdman Yurdulu, deniz sporları yapan gençlerin denize girdikleri bir iskeleydi. Şimdi belki MİY’in deniz bağlantısı var mı yok mu bilmiyoruz ama geçmişte pek çok deniz sporları yarışmaları yapılmaktaydı.10’uncu iskele bugünkü Halkevi’nin önündeki iskeledir. 11’inci iskele ise; eskiden Hamidiye Kışlası’nın önünde ki iskeledir. Doğuda da iki iskele vardı. Bunların ikisi de işlevseldir. Bir tanesi Ataş’ın yerinde Mersin’e gaz getiren Gazhane İskelesi ve diğeri de kentin değişik ihtiyaçlarına cevap veren bir iskeledir. Bu kadar limana bir de tersane gerektiği için Mersin’de bir de kalafathane vardır. Ayrıca şuanki Çamlıbel’de de küçük bir tersane daha vardı” dedi.
İSKELELER GÜN IŞIĞINA ÇIKSIN!
Eski Mersin’in her sokağının önünde bir iskele olduğunu söylemenin yanlış olmayacağını dile getiren yazar Semihi Vural, ancak her iskelenin farklı bir işlevi olduğunun da altını çizdi. Bu iskelelerin bugün yerinin belli edilmesi adına bir çalışma yapılması için girişimlerde bulunduğunu ancak sonuç alamadığını da dile getiren Vural, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Birkaç defa yazdık ama sonuç alamadık. Biz birkaç arkadaş şunu düşünüyoruz; ‘Geçmişte burada böyle bir yapı vardı’ demek için uygun olan eski iskele yerlerine bir stant yapılıp, üzerinde eski fotoğraflar ve bilgilerinin olduğu bir yazı levhası konulmasını istiyoruz. Malta’ya gittiğimizde, ‘şu paşa burada çay içmişti, şu yazar şu apartmanda yaşamıştı’ gibi kentin her tarafında yüzlerce levhalar var. Biz eğer Mersinliysek bu andığımız iskelelerin yerine kentten veya belediyeden, vilayetten istemeyelim çok yüksek fiyata mal olmayacak şekilde bir stant kuralım ve iskeleleri anlatalım. Çok gösterişli olmasına gerek yok”. Mersin Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Mustafa Güler ise belediye bünyesindeki kent konseyi aracılığıyla iskelelerin tanıtımının yapılabileceğini söyleyerek, “Bu konuda biz size destek vermeye hazırız” dedi.
“BUGÜNKÜ MERSİN’İN DOĞUŞU ZORUNLULUKTAN”
Etkinlikte Tekrar söz alan Ali Merzeci, dünyanın 2 bin yıl önce Akdeniz’den ibaret olduğunu belirterek, “Dünya demek Akdeniz demekti. 1200’lerden itibaren gemilerin boyutu değişiyor, 1500’lerden sonra Akdeniz’in esamesi kalmıyor okyanus devreye giriyor. Büyüyen gemiler, yeni deniz yolları. Ümit burnu üzerinden Hindistan ve Amerika çok geniş bir insanlığın önüne çok geniş bir deniz alanı sunuyor. Eski dünyada sığ sularda yer alan, deprem bölgesinde bulunan Mersin’de ki hastalıklar, 1300’lerden 1800’lere kadar bu bölgeyi yaşanmaz kılmış. Ayrıca yine söz konusu dönemde bölgenin denizci olmayan kavimlerin eline geçmesi de, 1800’lere kadar susmuş bir Mersin olduğunu görüyoruz. Yaklaşık aynı yıllarda Tarsus, Soli, Silifke Limanları yani antik limanlar da susuyor. Pirireis Haritası’nda bile görüyoruz ki Tarsus Limanı çok daralmış. Osmanlı’nın kaybı da bu cümleye bağlanabilir, okyanusa çıkacak büyük gemiler yapamamışız. 500 yıldaki donmuşluğu kabul edersek bugünkü Mersin’in doğuşuna zorunluluk duyabiliriz. Büyük etken de pamuk çünkü bir şekilde ihraç edilmesi gerekiyordu”.
KENT SOHBETLERİ SÜRECEK
Son olarak Kültürhane ortaklarından Ulaş Bayraktar da, “Kültühane’nin hane kısmı kolaydı, kültür kısmı zordu. İyi bir başlangıç yaptık ve Kent Sohbetleri’ne seri olarak devam etmek istiyoruz. Bundan sonra çeşitli isimler ile yola devam edeceğiz. Mersin Kitaplığı bölümümüz var. Eksik kitapları sizlerin katkıları ile tamamlayarak, tam bir koleksiyon yaratmayı düşünüyoruz. Burayı böylesi şeyler ile yankılandırabilirsek mekanda adına layık bir yer olacaktır” diyerek etkinliği sonlandırdı.