Eğitim-Sen Mersin Şube Başkanı Sinan Muşlu, yaptığı yazılı açıklama ile kuruluşunun 36’ıncı yılında Yükseköğretim Kurumu (YÖK) ve OHAL’in kaldırılmasını gündeme getirdi. “Bilim ve üniversiteleri tasfiye eden YÖK ve OHAL tasfiye edilmelidir” başlığıyla yapılan açıklamada, akademinin baskıcı uygulamalara biat etmeyeceği vurgulandı.
“YÖK’ÜN AMACI; İTAAT REJİMİNİ YAŞAMA GEÇİRMEK”
12 Eylül 1980 Asker Darbesinin en kalıcı kurumunun 6 Kasım 1981’de kurulan YÖK olduğunu dile getiren Muşlu, “Kuruluşu döneminde YÖK’e atfedilen temel görev, ‘asayişi sağlamak’ gerekçesi altında bir yandan hocaları, öğrencileri, emek hareketlerini baskılamak diğer yandan da bilgi ve teknoloji oluşumunu, resmi ideoloji inşasını ve muhalif hareketleri kontrol ederek üniversitelerde itaat rejimini yaşama geçirmekti. YÖK düzeni bugün 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL-KHK rejimi ile 12 Eylül”deki kuruluş formundan da daha otoriter, muhafazakar, piyasacı ve hukuk dışı bir kurum haline gelmiş bulunuyor” dedi.
OHAL DÖNEMİNDE ÜNİVERSİTELERDE NELER OLDU?
OHAL döneminde YÖK eliyle üniversitede yaşananlara da değinen Sinan Muşlu, Türkiye’deki üniversitelerde görev yapan bin 577 fakülte dekanın, yani tüm dekanların istifasının istendiğini anımsattı. Ayrıca; 18 Ekim 2016 tarihinde 2016-2017 akademik yıl açılışı sarayda yapılarak, rektörlerin cübbelerine iktidar iliği açtığını hatırlatan Başkan Muşlu, “Bu yıl da bu durum tekrarlandı. Üniversitelerin kurumsal özerkliği ayaklar altına alındı. Disiplin yönetmeliği yeni suçlar da ihdas edilerek 12 Eylül”dekinden de daha ağırlaştırıldı. Bakanlara, YÖK’e, rektörlere istediği kişiyi herhangi bir soruşturma olmaksızın işten atma yetkisi verildi. Disiplin soruşturmalarındaki süreler kaldırıldı. ÖYP’li araştırma görevlilerinin kadrosu, üniversitelerde güvencesizliğin cisimleş hali olan 50/d kadrosuna dönüştürüldü. Görevden uzaklaştırma uygulamasındaki 3 aylık süre sınırı kaldırıldı. Rektörlük seçimleri kaldırılarak, rektörlerin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması sağlandı. 683 sayılı KHK ile hakkında “terör örgütü irtibatı” olduğu iddiasıyla adli soruşturma ya da kovuşturma yürütülen doçent adaylarının, doçentlik başvurusu yargı süresince durduruldu.
Kamudan ihraç edilen 113 bin 440 kamu görevlisinin 41 bin 5’i (%36) eğitim kurumlarından ihraç edilmiş olup darbeye karışmak iddiasıyla ihraç edilen asker (8 bin) ve polis (23 bin) sayısının toplamından bile fazla olması, asıl darbenin eğitime ve eğitim emekçilerine yapıldığını açıkça göstermektedir. Darbe girişiminin hemen ardından üniversitelerden 4 bin 225’i akademisyen, 1117’si ise idari personel olan toplam 5342 kişi hızla görevden uzaklaştırıldı. 15 vakıf üniversitesi kapatılarak, bu kurumlarda çalışan 2808’i öğretim elemanı olmak üzere yaklaşık 6 bin kişi ise bir gecede işsiz kaldı. 672, 675, 677,679, 686, 688, 689, 692 ve 693 sayılı KHK’lar ile üniversitelerden KESK Eğitim Sen üyesi 329 akademisyen (3”ü iade edildi), 13 idari ve teknik personel ihraç edilmiştir. Üyelerimize yönelik söz konusu ihraçlar, özellikle emek, demokrasi, barış mücadelesinde ön safta yer alan üyelere yönelmektedir. Kurulan ‘Yükseköğretim Kalite Kurulu’ ile üniversitelerin şirketleşmesi, öğrencilerin müşterileştirilmesi, akademik ve idari personelin de işçileştirilmesi hızlandırılmış, Meslek liselerindeki dönüşüme paralel biçimde gençlerin işçileştirilmesini hızlandırmak amacıyla yükseköğretim alanının ikinci YÖK’ü, Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu kurulmuş, organize sanayi bölgelerinde, organize sanayi bölgesi veya devlet üniversiteleri tarafından kurulan meslek yüksekokullarında öğrenim gören her bir öğrencinin işçileştirilmesi için eğitim desteği adı altında kaynak aktarılmasının önü açılmıştır.
18.06.2017 kabul edilen yasayla güvencesiz istihdamın kristalize hali olan 50/d ile istihdam araştırma görevlileri için temel istihdam haline getirilmekte, doktoralı araştırma görevlilerinin sadece %20’si yardımcı doçentliğe yükselebilmekte, “doktora sonrası araştırmacı” adı altında esnek ve güvencesiz istihdamın kapıları ardına kadar açılmakta, performans denetimi akademik yükselmenin temel kriteri olmakta, fen ve mühendislik bilimlerindeki son sınıf lisans öğrencilerinin özel sektörde çalışması zorunlu kılınmaktadır. Üniversiteye giriş sisteminde temel sosyal ve fen bilimlerinin ağırlığı azaltılmıştır. Son hafta içinde ise doçentliği değersizleştirici bir girişim başlatılmış bulunmaktadır” diye konuştu.
“YÖK VE OHAL KALDIRILMALI, BİLİM VE ÖZGÜR DÜŞÜNME ESAS OLMALIDIR”
Muşlu, üniversitelerin; bilme arzusunun önünde engellerin olmadığı, bilimsel gerçeklik arayışı ile hakikatin çarpıtılmadan herkese karşı ileri sürülebilir ve savunulabilir olduğu, elde edilen bilginin toplumla özgürce paylaşılabildiği yerler olduğunu vurguladı. “Öznelerin eşitliği, toplumsal güç dengeleri bakımından azınlıkta olanın çoğunlukla eşit değerliliği olmadan, iş güvencesi ve örgütlenme özgürlüğü olmadan hakikat arayışı güvence altına alınamayacağından üniversite güvenceli çalışmayı ve özgürlükleri esas alan yerlerdir” diyen Muşlu, “YÖK ve OHAL düzeni; sermaye, devlet ve üniversitenin kurumsal yapısı içindeki iktidar ilişkileri, üniversitelerin varlık nedeni olan bilme arzusu ve hakikat arayışını sınırlandırmakta, hatta ortadan kaldırmaktadır. OHAL derhal kaldırılmalı, KHK’lar veya disiplin kurulları ile haksız ve hukuksuz olarak ihraç edilen tüm kamu görevlileri işlerine iade edilmelidir. YÖK”le ilgili Anayasa’daki ilgili hükümler, 2547 sayılı yasa ve bağlı mevzuatlar tümden kaldırılarak üniversite bileşenlerinin karar verici olacağı, bilimsel özgürlüklere ve demokratik özyönetime dayalı kurucu bir çerçevede yeni bir üniversite modeli oluşturulmalıdır. Ne darbeler ve YÖK ne de OHAL insanlığın özgürlük ve gerçeklik aşkını yok edemez, aksine biz onları tasfiye edeceğiz. Darbeler, YÖK, OHAL ve sonuçlarının ortadan kaldırılması; insan, toplum, doğa yararına üniversite, laik eğitim, demokratik bir ülke, eşit ve özgür bir yaşam için direneceğiz ve var gücümüzle mücadele edeceğiz. Akademi biat etmeyecek” dedi. (bülten)