Mehmet Nabi Batuk
Topraklarının verimliliği, Mersin Limanı nedeniyle hem Türkiye’nin hem de tüm dünyanın gıda ihtiyacının büyük bir bölümünün karşılandığı Mersin’de Tarımsal Ürün İşletme İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (TÜİOSB) sonunda Tarsus ilçesinde kuruldu.
Buğday, arpa, çavdar, pirinç, nohut, mercimek gibi baklagil ürünlerinin, yerfıstığı, susam ve pamuk gibi sanayi ürünlerinin, domates, biber, patlıcan, fasulye, kabak, bakla, bamya, hıyar, ıspanak, lahana, marul, soğan ve karnabahar gibi neredeyse tüm sebzelerin, limon, portakal, mandalina, greyfurt gibi tüm turunçgillerin, üzüm, keçiboynuzu, zeytin, nar, muz, incir, erik, badem ve kayısı gibi neredeyse tüm meyvelerin yetiştirildiği bir kentte geç kalan yatırım diye adlandırılan projede gözler yapılacak faaliyetlere ve çalışmalara çevrildi.
“MARKAMIZ OLMADIĞI SÜRECE ONLARCA FABRİKAMIZ OLSA NE YAZAR”
Meyve, sebze, hububat ve bakliyatın işlenmesi alanında binlerce kayıtlı firması olan Mersin’de kurulan TÜİOSB’in geç kalan bir yatırım olduğu değerlendirmesi yağan Tarsus Ziraat Odası Başkanı Ali Ergezer, projeyi önemli bulduklarını ancak kaliteli ürün üretecek markalar olmadan yatırımın başarılı olamayacağını kaydetti. Ergezer, “Burada bir sanayi bölgesi kuruluyor ama kim gelip burada üretim yapacak? Bir markamız olmadığı sürece onlarca fabrikamız olsa ne yazar olmasa ne yazar. Çiftçinin elinde zaten bir marka olmuş olsaydı hiç kimseye ihtiyacı kalmazdı. Bizim koskoca Tarsus ilçemizde kendine marka yaratabilmiş Sarıoğlan Zeytinimiz tek var. Tarsus Beyazı üzümümüz yine kendi kendine marka yaratmıştır” dedi.
“AVRUPALI BİZDEN 30 KURUŞA ALDIĞI PORTAKILI, SIKIP 3 LİRA’YA SATIYOR”
Mersin’de çiftçinin üreteceği ürünlerin işleyecek fabrikaların kurulumunda çok geç kalındığını da ifade eden Ergezer, “Ürettiğimiz ürünlerin işlenip piyasaya sunulacağı işletmelerin kurulması gerekiyor. Ben bugün portakalı yiyorum anma portakal suyunu sıkamıyorum. Bugün Avrupa ülkeleri bizden 30 kuruşa portakal alıyor onu sanayisine götürüyor işliyor sonrada onu 300 kuruştan satıyor. Bugün hem Tarsus’ta hem de Mut’ta aşağı yukarı 6 milyon zeytin ağacımız var. Yıllık üretimimiz 150 bin tondur. Avrupalılar yine gelip buradan zeytinleri alıyor oraya götürüyor dünyanın en iyi zeytin yağı diye dünyaya pazarlıyor” dedi.
“KALİTE İÇİN DENETİM GÜÇLENDİRİLMELİ”
Geçtiğimiz dönemde bazı kötü niyetli sanayicilerin gıda ürünlerinin kalitesini ve vatandaşın sağlığını düşürecek uygulamalara imza attığını hatırlatan Ergezer, TÜİOSB’te üretilen ürünlerin kaliteli ve güvenilir olması için üretim sürecinden tüketime kadar güçlü bir denetim mekanizması gerektiğini söyledi. Ergezer, “Bu işin şeytani yönünü öğrenen insanlar var. Örneğin bir zeytinyağı markası kurmaya kalktığımızda onun içine ayçiçeği koyuyorlar. Sonra tüketici bu yağı alıp kullandığında bir daha kullanmak istemiyor. Ve olan markaya oluyor. Ayrıca günümüzde Mersin’deki bu fabrikaları denetleyecek bir mekanizma yok. Daha en baştan çiftçiden alınan her şeyi denetlenmesi gerekiyor” dedi.
“ÇİFTÇİNİN YENİ BİR ANLAYIŞA İHTİYACI VAR”
Çiftçilerinde bu alanda faaliyet gösterebileceğini ancak teorik ve maddi desteğe ihtiyaçları olduğunu kaydeden Ergezer, “Bugün Ankara’ya giden insanlara bakarsak hep ithalatçı insanlar gidiyor. Çünkü çiftçinin Ankara’ya gidebilmesi için ceplerinde harcayacakları sermaye yoktur. Bu konuda devlet bugüne kadar üreticiyi unutmuştur. İşin kolayı seçiliyor ve onlar getirsin biz burada yiyelim deniyor. Ben bugün üreticiyim ama öyle bir düzen kurmuşlar ki ben bile tüketici olmuş durumdayım. Gidiyorum AVM’lerden üzerinde ithal yazan nohut, mercimek almak zorunda kalıyorum. Çiftçi bir insan ithal ürün yemek ister mi? Ama Türkiye’nin her tarafında ithal ürünleri yayıyorlar. En son İran’dan karpuz ithal edip piyasaya sundular. Burada eksiğimiz sadece hammadde üreten insanlar olmamız. Bizim tarımın her yönünü kullanacağımız bir anlayışa ihtiyacımız var” diye konuştu.