Hediye Eroğlu
Maya Derneği ve Friedrich Ebert Stiftung Derneği işbirliği ile Kültürhane’de düzenlenen ‘Yerel Basın Seminerleri, usta gazeteci, Bianet kurucusu Nadire Mater buluşmasıyla sona erdi.
Yaklaşık 15 hafta önce başlayan ve kendi alanlarında önemli çalışmalar yapmış akademisyenlerle gerçekleştirilen seminerlerde bu hafta yerel basın üzerine önemli çalışmalar yapmış olan gazeteci Nadire Mater, gazeteciler, akademisyenler ve öğrenciler ile buluştu.
Kente, haberlere, haberciliğe dair daha iyisini arama ve birlikte çalışıp, üretmenin yollarının arandığı seminerlerin son buluşmasında Mater, Türkiye, gazetecilik, sansür, otosansür başta olmak üzere pek çok konuda değerlendirmelerde bulunarak, soruları yanıtladı.
“BİR YANDAN ÇÖKERKEN, DİĞER YANDAN KENDİMİ ÇOK UMUTLU YERLERDE BULUYORUM”
Sohbet havasında gerçekleşen etkinlikte, “Türkiye nereye gidiyor?” sorusuna yanıt arayarak konuşmasına başlayan Nadire Mater, akademisyenlerin yargılanmasına ilişkin kötü bir hafta geçirdiğini ancak bu buluşmanın kendisine umut olduğunu dile getirdi.
Çağlayan Adliyesi’nde yaşananlara; oradan mı, yoksa Kültürhane’den mi bakmak gerektiği arasında ikilem içerisinde kaldığına değinen Mater, “Kendimi bir yandan çökerken, diğer yandan çok umutlu yerlerde buluyorum” dedi.
KHK’larla görevlerinden ihraç edilen ve çeşitli suçlamalar ile istinat edilen akademisyenlerin duruşmalarını ele alan Mater, “Haftada 3 gün Çağlayan Adliyesi’nde olduğunu aktaran Mater, “Şuana kadar 240 akademisyen hakim karşısına çıktı. İlk birkaç gün duruşma salonlarına girmek herkes birbirine omuz atıyordu. Şimdi ne yazık ki salonlar bir hayli boş…Bu haftanın ilk duruşması Büşra Ersan’ın davasıydı ve ertelemesiz ceza çıkmasını bekliyorduk. Çünkü Büşra daha önceden KCK’den yargılandı, bu nedenle onu ‘terörist’ olarak görüp cezalandırmak gayet pratik bir şey olacak ki, öyle de oldu.
57 SAYFALIK SAVUNMAYA 1 DAKİKADA CEZA GELDİ!
Bianet olarak en başından buyana duruşmaları yakından inceliyoruz. Ancak mahkeme salonlarında ne yaşandığını, Türkiye’nin nereye gittiğini çok anlatamadığımız düşüncesindeyim. 18 yaşımdan bu yana duruşma izliyorum ve son 40 yıldır da gazeteci olarak çalışıyorum, her Çağlayan’a gittiğimde ağlamak istiyorum. Bir ülkenin akademisyenlerinin 20’li yaşlardan, 80’li yaşlarına kadar kıymetli akademisyenlerin sessizlik ve yalnızlık içerisinde yargılanmaları bana çok acık geliyor, üzüncü veriyor. Kabul edilebilir bir olay değil. Çünkü Büşra’nın duruşmasında; 57 sayfalık savunma hazırlayan ve 40 dakikalık sunum yapan avukatlara karşı mahkeme heyeti, kendi arasında görüş alışverişi yapmadan 1 dakika içinde ceza verdi. Böyle bir yargı var. İkinci duruşmada ise avukatlar savunma yalpak istemedi, mahkeme heyeti kararlar ellerinde duruşmaya gelmekle eleştirildi. Bu yaşananlar insanı umutsuzluğa sevk ediyor. Ama öte yandan akademisyenlerin beyanları da ne kadar umutlu olmamız gerektiğini bize gösteriyor. Onun için sizin burada yaptığınız iş çok kıymetli, büyük alkışlar hak ediyor” dedi.
“YENİ POLİTİKALARIN, YENİ MÜCADELE ALANLARININ İNŞA EDİLMESİ GEREKİYOR”
Türkiye’yi anlamayı sağlayan endekslere de ışık tutan Nadire Mater, Dünya Ekonomik Forumu'nun 2017 raporuna göre kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması içinse 217 yıl beklemesi gerektiğinin tespit edildiğini kaydetti. Barış endeksinde ise Türkiye’nin 14 ülkenin şampiyonu olduğunu aktaran Mater, basın özgürlüğünde ise Türkiye’nin 2018’de 180 ülke arasında 157’inci olduğunu işaret etti. Kırılgan 5’li ülkeler listesinde de Türkiye’nin son yıllarda düzenli olarak yer aldığına dikkat çeken Nadire Mater, en son bu ülkelerin; Arjantin, Katar, Pakistan, Mısır ve Türkiye olduğunu anımsattı.
Bu noktada; AKP iktidarının ‘eski Türkiye, yeni Türkiye’ propagandasını ele alan Mater, “Bugün gaz yağı, zeytinyağı kuyruklarını hatırlayan kalmadı. Bunlar 70’lerde kaldı. Hala bunlar üzerinden Türkiye tanımlaması yapılıyor. İyilikler, kötülükler, olumsuzluklar göreli ve yaşadığımız dünya ile çok bağlantılı. Karşılaştırmalı bağlantılarla yorumlar yapılamaz. Örneğin ‘yollar yapıldı’ deniliyor, yapılacak zaten, 15 yılda yollar yapılmadan mı oturulacak? İyi yaptığı şeyler olabilir ama bunların hesabını yapmak zorunda değiliz. Bugün dünyanın bütününde muhafazakarlaşma olduğunu görüyoruz. Yeni politikaların, yeni mücadele alanlarının inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
“GAZETECİ KİM? DURUM O KADAR UMUTSUZ MU? BİR ŞEYLER YAPABİLİR MİYİZ?”
Konuşmasına medyayı değerlendirerek devam eden Mater, medyanın giderek muhalif olmakta zorlandığını işaret ederek, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Gazeteci kim? Durum o kadar umutsuz mu? Bir şeyler yapabilir miyiz? Bu sorulara cevap arama çabasındayız. ‘Gazeteci ne yapsın, ekmek parası için çalışıyor’ deniliyor ancak ben buna katılmıyorum. Gazeteciliği ekmek parası ile ölçerek tarif etmek doğru değil. Mutlaka ve mutlaka yapılabilecek şeyler var. Her han, her yerde aslına uygun haber yapmak mümkün olabiliyor. Mücadele alanlarının olmadığını baştan kabul etmek, havlu atmayı gerektirir. Bulunduğumuz yerde güçlenelim! Otosansür zehri ile savaşmak lazım. Güneş balçıkla sıvanmaz. Hakikat ne yapsan yok edilemez. Gazetecilikte de böyle bir durum var. Ne kadar dezenformasyon, manipülasyon olsa da hakikat gelip dayatır, o hakikat kendine Sözcü’de de, Akit Gazetesi’nde de yer bulur.
Gazeteci bir kere zaten çok eleştirel olmak zorunda. Hayatın her alanında muhalif olmalı. Hayatla derdi olmayan insanların gazeteci olamayacağını düşünüyorum. Onun için gazetecilerin çok muhalif, çok yaratıcı, çok zeki ve çok heyecanlı olmaları gerekiyor. Heyecanız, meraksız, kuşku duymadan gazetecilik yapmak mümkün değil. Hiçbir şey inanmayacak, acaba mı? sorusunu sürekli soracağız. Otosansür zehrinin panzehirini bulmak, teslim olmamak lazım.
Ayrıca okurun da, kendini muhalif olarak tanımlayanların da tartışılması gerekiyor” .
Gazetecilerin örgütlülüğüne ilişkin ise kutuplaşmanın artması ile örgütlülüğün azaldığını dile getiren Mater, sektör mensuplarının bir arada olmanın yollarını aramaktansa, ayrışmaya gittiğini aktardı.