Mersin’de çocuk istismarına ve cinayetlerine karşı bir araya gelen avukatlar, hükümete acil eylem planı çağrısı yaptı.
SONER AYDIN
Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Ruşen Ayşen Ayılgan ve Baro Başkanı Avukat Bilgin Yeşilboğaz, son günlerde artan çocuk istismarı ve çocuk cinayetleri ile ilgili açıklama yaptı. Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Ayılgan çocuğa yönelik suçlarda cezai indirimlerin uygulanmaması ve af kapsamından muaf tutulması gerektiğini söyleyerek, acil eylem planının hayata geçirilmesini talep etti. Baro Başkanı Yeşilboğaz ise Mersin Barosu olarak, çocuk tacizlerine ve çocuk cinayetlerine duyarsız kalamayacaklarını ifade etti.
“KAYGI DUYUYORUZ”
Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Ruşen Ayşen Ayılgan, çocuk istismarının ve ölümlerinin sık sık ülke gündeminin ilk sıralarında yer almasının üzüntü ve kaygı verici olduğunu belirtti. Hükümete acil eylem planı çağrısında bulunan Atılgan, “Ülkemizde son dönemde yaşanan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar, tecavüzler, çocuk öldürmeleri ve kayıp çocuk sayısındaki artış; bununla birlikte en son 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara ve 4 yaşındaki Leyla Aydemir’in peşpeşe katledilmesi, toplumun vicdanını derinden yaralamıştır. Çocuk tecavüzlerinin ve cinayetlerinin her geçen gün artmasını toplum olarak sindiremiyoruz. Bu suçlara ilişkin cezai indirimler uygulanmamalı ve af kapsamından muaf tutulmalıdır. Çocuk istismarını ve cinayetlerini, önleyici ve koruyucu nitelikte politikaların acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir. İstismara uğrayan veya katledilen çocuk vakaları, bu ülkenin mutlaka çözmesi gereken temel meselelerinden birisidir.
Bu açıklamaları çok sık yapmaya başlamamız, çocuk istismarının ve ölümlerinin sık sık ülke gündeminin ilk sıralarında yer alması üzüntü ve kaygı verici olup, ülke olarak, acil eylem planlarını hazırlayıp uygulamaya geçmemiz gerekliliğini bir kez daha ortaya koymaktadır” diye konuştu.
“ÖNLEYİCİ TEDBİRLER ALINMALI”
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair sözleşme de dahil olmak üzere bir çok milletlerarası sözleşmeye taraf olduğunu anımsatan Ayılgan, “Bu sözleşmeler taraf olmamıza rağmen, hala çocuklarımızı koruyamıyorsak bunun sebepleri üzerinde durmak ve aksayan yönlerini acilen tespit ederek gerekli önlemleri almak zorundayız. Çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarına ilişkin yargılamalar, toplum nezdinde tartışma yaratan uygulamalar içermektedir. Bu tartışmalar bazen mevzuattan, bazen yargı makamlarının karar ve uygulamalarından bazen de idari yapılanmanın yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda ilk önce üzerinde durulması gereken husus, çocukların istismar ve ölümlerden korunması olmalıdır. Anayasa’nın 41/2 maddesi uyarınca Devlet; çocukların korunması için gerekli tedbirleri almak, bunun için gerekli teşkilatı kurmakla yükümlüdür. Devletin çocukların korunması için alacağı önlemlerin (pozitif ayrımcılık), anayasada yer alan eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağına dair (anayasa m. 10/3) hükmü ile çocukların korunmasına ilişkin devletin yükümlülüğü pekiştirilmiştir. TCK’da yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçları düzenleyen hükümler, TCK’nın yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden bu yana birçok kez değişikliğe uğramasına ve her seferinde cezaların arttırılmasına rağmen bu suçlarda azalma olmadığı, aksine her geçen gün bu suçların daha da arttığı istatistiksel olarak ortadadır. Bu veriler bize çocuk istismarı ve ölümlerinin önüne tek başına cezaların arttırılması ile geçilemeyeceğini, olaya sadece ceza boyutu ile bakmanın ve çocuğun korunmasına yönelik önleyici tedbirlerin ceza tartışmalarının gölgesinde kalmasının, çocuğa fayda sağlamaktan uzak olduğu ortadadır. Devletin ve toplumun önceliği, istismara uğramadan ve ölmeden önce çocuğu nasıl koruyacağı olmalıdır. Bunu yaparken konunun sosyolojik, psikolojik, ahlaki yönleri de dâhil olmak üzere bütün yönleri ile ele alınarak düzenlemelerin yapılması ve bu konunun söylemden çıkartılarak içselleştirilmesinin sağlanması gerekmektedir. Çocuğun eğitim, sağlık, barınma haklarından yoksun bırakılmaması, azarlama, hakaret etme, küçümseme, tehdit etme gibi davranışların sonucu çocuğun duygusal olarak istismar edilmemesi cinsel istismar ve yaşam hakları gibi kavramlar yalnızca kağıt üzerinde kalmakta; pratikte kamuoyu, okullar ve hatta kanunu uygulayanlar tarafından dahi yeteri kadar benimsenmemektedir. Uygulayıcıların eğitilmesi ve tüm paydaşların birlikte koordineli olarak hareket edebilmesi, çocuğun gerek önleyici tedbirler aşamasında korunması ve gerekse de yargılama sırasında ikincil mağduriyetlerin yaşanmaması için bu husus elzemdir. Bu sağlanamadığı takdirde bu infiallerin sayısı artmaya devam edecektir. Bu vesileyle, yaşanan bu menfur olayı Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak nefretle kınıyor, katledilen çocuklarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum” ifadelerini kullandı.
“İDAM DİLİNDEN VAZGEÇİLMELİ”
Çocuk istismarına karşı Mersin Barosu olarak okullarda bilinçlendirme çalışmaları yaptıklarını dile getiren Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz ise, medyada çıkan haberlerin ardından sıkça dillendirilen idam tartışmalarını değerlendirdi. İdamın bir çözüm olmadığını belirten Yeşilboğaz, “Özgecan cinayeti başta olmak üzere, çocuk istismarı ve çocuk cinayetleri ne zaman gündeme gelse, idam çığırtkanlığı başlıyor. Bizim bu konudaki tavrımız daha önce de belliydi, netti. Bu konuda bir duruşumuz var. Bu toplumun gazını almaya yönelik bir söylem olarak toplumu harekete geçirecek bir söylem olarak dilde kalmaktadır. Ama bu insanlardaki nefret duygularını artırmaktadır. Öncelikle bu dilden vazgeçilmesi gerekiyor. İktidar veya siyasi argümanlar hiçbir şekilde idamı getiremez, öyle bir yetkileri yok. Şu anda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dâhil olmak üzere, birçok sözleşmeye imza atılmıştır. Bu sözleşmeden vazgeçilmesi mümkün değildir. Vazgeçtiği anda tüm dünya tarafından dışlanabilir. Bunun hukuki bir mesnedi yoktur. Bu konunun gündemde olmasından rahatsızlık duyuyoruz” dedi.