Mehmet Nabi Batuk
Mersin’in Gülnar ilçesi Büyükheceli Mahallesi Akkuyu mevkiinde yapılmak istenen Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi için alınan güncellenmiş yer lisansı raporunun uygun bulunması kararına ilişkin 6 Aralık 2013 tarihinde yapılan işlemin iptaline ilişkin olarak Mersin Tabip Odası tarafından Türkiye Atom Enerjisi kurumuna açılan iptal davası Mersin 2. İdare Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmaya; CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen Mersin Tabip Odası Başkanı Dr. Mehmet Antmen, Nükleer Karşıtı Platform üyeleri ve çok sayıda avukat katıldı. Duruşmanın ardından tüm Mersin kamuoyu mahkeme başkanının vereceği kararı beklerken, mahkeme heyetinin kararı açıklamayarak tebliğ yoluyla davacılara bildirme yoluna gitmesi dikkat çekti.
“GÜVENSİZ VE TEHLİKELİ OLDUĞU EN ACI DENEYİMLERLE KANITLANMIŞTIR”
Duruşmanın ardından değerlendirmelerde bulunan avukat Bilgehan Yaşa, yer lisansının 1976’da verildiğini anımsatarak, Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketlerinden örnekler verdi. Yaşa, “Bizim tüm mücadelemiz, bu yönde açılmış davaların kabul edilmesi ve gerek Mersinimizin gerekse Ülkemizin Nükleer Santral tehdidinden kurtulmasının sağlanmasına yöneliktir. Umuyoruz ki yargı, bizlerin ve gelecek kuşakların sağlığı için büyük tehdit içeren Nükleer Santralin faaliyet göstermesine engel olacak kararlar verecektir. Nükleer Güç Santrallerinin güvensiz ve tehlikeli olduğu en acı deneyimlerle kanıtlanmıştır. Çernobil ve Fukuşima Nükleer Santrallerinde meydana gelen kazalar nükleer santrallerin yarattığı güvensizliğin herkesçe kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur” dedi.
FUKUŞİMA’DA 7 YIL SONRA BİLE TEHLİKE VAR
Japonya’nın Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali’nde 2011 yılında meydana gelen depremin ardından yaşanan felaketi hatırlatan Yaşa, “Bu felaketin üstünden 7 yıl geçti. Binlerce kayıp verildi, yüz binlerce insan evlerini barklarını terk etmek başka yerlere göçmek zorunda kaldı, çoğu çocuk binlerce insan tedavi edilemeyen hastalıklara yakalandı. Yayılan radyoaktif kirliliğin ölümcül etkisi artarak devam ediyor. Radyoaktif sızıntı halen devam ediyor. İleri teknolojiye sahip Japonya; bütün imkânlarını seferber ettiği halde reaktörlerin çekirdek erimesinden kaynaklanan kirliliği bir türlü bertaraf edemiyor, 30-40 yıl süreceği öngörülen söküm çalışmalarının yüksek maliyeti kara kara düşündürüyor, hatta 2 no’lu reaktörden yayılan radyasyon seviyesi çok yüksek olduğu için santralde söküm işlemlerine de henüz başlanamamış Fukuşima’dan yayılan radyasyonun nereyi kirlettiğini, radyoaktif yüklü bulutların dünyanın neresine kirli yağmurlar bırakacağını kestirebilmek çok güç” dedi.
“GÜVENLİ NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ DİYE BİR ŞEY YOKTUR”
Nükleer santrallerde yaşanabilecek bir kazanın ardından meydana gelecek tehlikenin ne boyutta olacağının bilinemediğini ve bu tehlikenin önlenmesinin mümkün olmadığını ifade eden Yaşa, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü: “Çernobil ve ondan 25 yıl sonra yaşanan Fukushima Felaketi bütün açıklığıyla gösterdi. 1700 kişiyi canından eden, binlerce insanı tedavisi mümkün olmayan hastalıklara mahkum eden, süresi bilinmeyen etkileri sebebiyle de bugünden itibaren gelecek kuşakların da yaşam hakkını gasp eden, böylesi tehlikeli bir yatırımın masum gösterilmesini kabul etmiyoruz. ABD’nin 1978’den beri santral yapmadığı; Almanya’nın ise önümüzdeki 25-30 yıl içinde tamamen %100 yenilenebilir enerjiye geçmeyi hedeflediği biliniyor. İngiltere ise gerekli mali kaynağı bulduğunda 19 nükleer santrali kapatmayı planlıyor. Yıllardır nükleer santral kullanan ve pazarlayan ülkelerde durum böyleyken, dava konusu işlemle birlikte Türkiye nükleer maceraya sürükleniyor. En ileri güvenlik önlemleri ve simülasyonları olsa da, Çernobil ve Fukuşima’da hâlâ devam eden felaket kazalar açıkça göstermiştir ki tabiatı gereği güvenli nükleer güç santrali diye bir şey yoktur.”
“AKDENİZ’DE DÖNÜŞÜ OLAMAYAN BİR FELAKETE SEBEP OLACAKTIR”
Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin faaliyete geçmesi ile birlikte bölge için büyük bir tehdit haline geleceğini ifade eden Yaşa, “Medeniyetlerin beşiği olan Akdeniz, binlerce yıldır benzersiz kültür, yaşayış, dil, din ve çeşitli flora ve fauna türlerini barındırmaktadır. Üç kıtanın çevirdiği Akdeniz kıyılarında 21 ülke ve 500 milyondan fazla insan yaşamaktadır. Dünyadaki denizlerin yüzde biri alanı kaplayan Akdeniz’de bilinen deniz türlerinin %7’si yaşamaktadır. Akkuyu’da nükleer tesisi inşaatın başlaması ile, operasyon sırasında ve herhangi bir beklenmedik kaza durumunda ekoloji, biyo-coğrafya, ekonomi ve geçimi tüm diğer faaliyetlerden öte, hayati bir şekilde turizm, tarım ve balıkçılığa dayanan Akdeniz çevresindeki insanlar üzerinde dönüşü olamayan bir felakete sebep olacaktır” dedi.
“TÜRKİYE’NİN ULUSAL GÜVENLİĞİNİ DE OLUMSUZ ETKİLEYECEKTİR”
Akkuyu Nükleer Santralı projesinin dünyada en güvenli santrali olacağı iddialarının ise aldatıcı, yanlış bilgilere dayandığını ifade eden Yaşa, “Akkuyu Nükleer Santralı projesi, Rusya’nın kontrolünde bir projedir, Akkuyu Nükleer Santralı tamamıyla Rus nükleer teknolojisi ile kurulacak, işletecek şirketin en az yüzde 51 payı Rus Yetkili Kuruluşlarının olacak. Teknolojinin Rusya’dan olması, şirketin paydaşlarının çoğunun Rusya’dan olması, santralın işletilmesi ve kontrolünün Rusya’da olacağını göstermektedir. Bugün hepimizin malumu olduğu üzere, Ortadoğu’da sıcak çatışmalar yaşanıyor, bölgemizde barış uzak gözüküyor. Savaş bölgesine çok yakın bir yere kurulacak ve Rusya’nın kontrolünde olacak nükleer santral Türkiye’nin ulusal güvenliğini de olumsuz etkileyecektir”.
“TÜRKİYE TEHLİKELİ BİR MACERAYA ATILIYOR”
Dünyadaki payı giderek azalan ve birçok gelişmiş ülkenin terk etmeye başladığı, risklerle yüklü nükleer enerji santralleri konusunda Türkiye’nin yanlış politikalarla tehlikeli bir maceraya atıldığını söyleyen Yaşa sözlerinin şu cümlelerle noktaladı. “Yakın dünya tarihinde defalarca örneğini gördüğümüz ölümcül bir tehlike olan nükleer enerji santralleri, Türkiye kamuoyuna masum ve temiz bir alternatif olarak pazarlanmaya çalışılıyor. Bu günlerde sık sık duyduğumuz “nükleer enerjinin temiz ve ucuz olduğu” iddiası tam anlamıyla, koca bir yalandır. Şeffaf olmayan yollardan riskli, kirli, miadı dolmuş, ekolojiyi, insan ve canlı yaşamını, bugünü ve gelecek nesilleri tehdit eden teknoloji Türkiye’ye dayatıyor. Gerçek şudur; nükleer santraller pahalı, atıklarının güvenli depolanması neredeyse imkansız, denetlenmesi çok zor, üstelik insan ve canlı yaşamıyla bir arada bulunmaması gereken bir teknolojidir. Tüm bu nedenlerle mahkemelerin, açılmış bulunan davaları kabul etmeleri ve ülkemizi sürüklendiği bu felaketten kurtarmalarını beklemekteyiz.”
“MÜCADELE SONUNA KADAR SÜRECEK”
CHP Mersin Milletvekili Av. Alpay Antmen ise yaptığı değerlendirmede yer lisansının güncellenmesinin ardından ÇED raporunun alınmadığına dikkat çekti. ÇED raporu alınmadan hiçbir çalışmanın yapılamayacağının altını çizen Antmen, “Dosya karar için heyet tarafından inceleme alındı. Eğer iptal kararı verilirse nükleer santral yapılamaz” dedi. Ayrıca Mersin’deki tüm kamuoyu odaklarının yer lisansının iptal edilmesini ve Mersin’de nükleer santral yapımının durdurulmasını istediğini sözlerine ekleyen Antmen, söz konusu proje ile Türkiye’nin hem yakıt hem de teknoloji açısından dış ülkelere olan bağımlılığının daha da artacağının altını çizdi. Nükleer Santrallerde kullanılacak olan yakıt çubuklarını ithal edileceğine dikkat çeken Antmen, şöyle konuştu: “Yarın ülkeler arası olası bir kriz durumunda ‘yakıt, malzeme yok’ dedikleri anda ne olacağı belli değil. Yapılması planlanan santrali tamamen yabancıların eline bırakmış durumdalar. İnsanımız, doğamız, çevremiz ve Mersinimiz çok büyük tehlike altında. Akkuyu’da yapılacak nükleer santralin doğamıza, insanımıza, ülke çıkarlarına ve kamu yararına uygun olmadığını söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Bu santralin yapımı derhal durdurulmalıdır. Davayı sonuna kadar takip edecek ve Mersin için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Biz ‘Mersin’de hakimler var’ demek istiyoruz.”