BOĞAZPINAR DİRENİŞİ ANAYASA MAHKEMESİ’NDE!


 

Tarsus’ta 2012 yılından beri Kadıncık Vadisi Berdan Nehri Karasu Kanyonu’na yapılmak istenen Akhan HES’e karşı mücadele eden Boğazpınar köyü halkı, direnişi Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı!

HEDİYE EROĞLU

Mersin’in Tarsus ilçesinde yaklaşık 10 yıl önce kurulan ilk HES nedeniyle büyük tahribat yaşanan Boğazpınar Köyü’nde halkın, aynı şirket tarafından kurmak istediği ikinci HES’e karşı 4 yıllık mücadele ile elde ettiği hukuk zaferi Danıştay’ca bozuldu! Bunun üzerine yöre halkı direnişi Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.
Onlarca eylem, basın açıklamasına imza atan ve 3 kez ulusal katılımcıların olduğu Karasu Kültür ve Sanat Festivali’ni organize eden isimlerden Boğazpınar’lı aktivist Ahmet Öztürk, onlarca soruşturma geçirmesine rağmen yılmadan mücadelesini sürdürüyor, 
“HES yapma boşuna yıkacağız başına” isimli çocuk şarkısı yüzünden 13 yılla yargılanan Öztürk, 2016 yılında Mersin 1. İdare Mahkemesi’nin bilirkişi raporu ışığında Akhan HES projesini iptal ettiğini ancak geçen hafta tebliğ edilen kararla Danıştay’ın bu kararı dava yolu kapalı olmak üzere bozduğunu anımsattı. 

“PROJENİN ÇEVREYE ZARAR VEREBİLECEĞİ BİLİRKİŞİ TARAFINDAN BELİRLENDİ”
Bunun üzerine gerek eylemsel gerek hukuksal mücadeleyi devam ettirmek adına Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapan Öztürk, Mersin 1. İdare Mahkemesi’nin bilirkişi raporunda ÇED raporundaki araştırma ve analizlerin eksik olduğuna vurgu yapıldığını anımsatarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve müdahil Çamlıyayla Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin projesinin çevreye zarar verebileceğinin tespit edildiğine dikkat çekti. 
Öztürk, “Başvuruya konu proje iklim değişikliği etkilerinin en ağır yaşandığı Akdeniz Bölgesi sınırları içindedir, bölgede kuraklaşma, çölleşme yaratacak riskler barındırmaktadır. İklim değişikliğinin tetiklediği biyolojik çeşitliliğin azalması, gıda yoksulluğu sorunları önümüzdeki yıllarda tüm dünyanın baş etmek için büyük çaba sarf ettiği sorunlar hakkında, mahkeme, bölgenin ekosistemin bu sorunları aşacak nitelikte olduğunu varsaymıştır.  Başvurucu proje bölgesinde yaşamaktadır. Bu nedenle projenin çevresel etkilerine muhatap olacak, özel ve aile yaşamının korunması hakkının ihlal edilmesi muhtemeldir. Özel hayata saygı, kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü koruma hakkı kapsamındadır. Bu kapsam aynı zamanda yaşama hakkının da temel bulduğu zemindir. Mahkeme kararıyla, ÇED raporuna konu proje ile ortaya çıkacak çevresel bozulmanın etkilerinin bölgenin özellikleri- iklimi ve bitki örtüsü- tarafından telafi edileceğine ilişkin  mahkeme kararı insanın maddi varlığının kaynağını yaşadığı canlı çevre olduğu gerçeğini ihlal etmektedir. Hakların kaynağı ve dayanağı bu canlı varlığın devamında aranmalıdır. 

“TELAFİ EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL”
Gerek özel hayatın gerekse de aile hayatının güvencesi bu biyolojik çeşitlilik temelinde canlı türlerin devamıyla mümkündür. Yaşama hakkı, maddi ve manevi bütünlüğün korunması bağlamında düşünüldüğüne tek yönlü ve tek boyutlu, sadece soluk alıp vermeye indirgenecek bir hak değildir. Yaşama, kişinin fiziksel çevresi içinde ruhsal bütünlüğünü, manevi haklarını koruması anlamına gelir. Başvurucunun çocukluğundan beri yaşadığı canlı çevrenin, yapılacak proje ile ortadan kalkması, olumsuz anlamda bir bozulma, çevrenin yok olmasının yaratacağı ızdırabın telafi edilmesi mümkün değildir. Çevrenin bozulmasının iyileştirilmesine ilişkin önlemler bir kolluk faaliyeti niteliği de taşıması gereken ÇED raporlarında gösterilmesi gerekirken, mahkeme kararında bu bozulmanın çevrenin bizzat kendisi tarafından giderileceğine yönelik tespiti devletin kamu düzenini koruyarak, kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü korumaya yönelik tedbir alması zorunluluğunu açıkça ihmal ve ihlal ettiğini göstermektedir. Devlet, ÇED raporlarını düzenletirken,  alınması gereken tedbirleri de aldırarak bu bozulmanın olumsuz yönlerine karşı hem şirketlerin hem de yurttaşların ne tür tedbirler alması gerektiğine yönelik kestirimlerde bulunur ve buna ilişkin tedbirler sistemi geliştirir. Ancak, bozulmayı makul hale getirerek, kolluk faaliyeti olarak anılan ÇED raporlarına izin işlemleriyle tesis edilmesi umulan kamu düzeninin bozulma ihtimalini varsayarak, bunun doğa tarafından kendiliğinden giderileceğini vaz etmek ise bizzat devletin meşruiyetini ortadan kaldıran, ÇED raporlarını işlevsizleştiren ve devletin birincil varlık nedeni olan kamu düzenini tesis ederek yurttaşların yaşama hakkını koruma ödevini, yurttaşların da yaşama hakkını kurma sorumluluğunu yok etmektedir. Bu nedenlerle açıkça çevresel bozulmaya yol açacak bir projenin çevresel etkilerinin nasıl ve hangi tedbirlerle giderileceği bir kolluk faaliyeti ile ÇED raporunda belirtilmemişse, bu projenin kamu düzenine aykırılık taşıdığından hareketle projenin iptaline karar verilmesi gerekir. 

“DOĞANIN KENDİ KENDİNE TEDBİR ALDIĞI BİR DÜZEN DEVLETLİ BİR DÜZEN DEĞİL, KAOS DÜZENİDİR”
Diğer bir deyişle çevrenin kendi onarım mekanizmaları içinde ve binlerce yıl içinde kendini onarması ile yurttaşların bir devlet egemenliği altında yaşadıkları süre içinde yaşama haklarını koruması birbirine karıştırılmamalıdır. Yurttaşlar, yaşama haklarının güvencesi olarak devleti ve devletin tedbirlerini görürler. Doğanın kendi kendine tedbir aldığı bir düzen devletli bir düzen değil, kaos düzenidir. Bu mahkeme kararı, devlet düzenin varlığının yerini devletin olmadığı ve doğanın kendi dengesini bulacağı, bu nedenle de şirketin yaptığı yatırımla ilgili bozulmanın da doğa tarafından giderileceği yaklaşımına yaslanmaktadır.  Bu karar, tüm ulusal ve uluslararası anlaşmaların varlık zemini olan, sözleşme düzenini, kamu düzeninin tesisinde devletin kural koyma ve kuralı uygulatma kudretini ortadan kaldırmaktadır. Bu bağlamda da yurttaşların, devlet düzeni içinde, konulan kuralların neler olduğunu bilme, öntedbir alma, yaşamını maddi ve manevi olarak koruyacak koşulların neler olabileceğine dair koşulları belirlemeye yönelik kamu düzeninden mahrum bırakılarak özel yaşamlarını koruma hakları ihlal edilmektedir. 

“İNŞAATA BAŞLANMASI AN MESELESİ”
Proje konusu faaliyetle ilgili şirketin inşaata başlaması an meselesidir. Kirlenen çevrenin temizlenmesi veya bozulan çevrenin onarılması yerine, kirliliği ve bozulmayı önleyici tedbirlere ağırlık verilmesi gerektiğinden (AYM, E.2013/89, K.2014/116, 3/7/2014; E.2006/99, K.2009/9, 15/1/2009) tedbir kararı bu aşamada büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında esas kararın gecikmesi telafisi imkansız zararlara yol açacağından tedbir kararı verilmesini talep ediyoruz” diye konuştu. 


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA