Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Kumbur, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, suyun önemine dikkat çekti. Suyun canlı hayatı için önemli bir unsur olduğuna ve alternatifi olmadığına işaret eden Kumbur, suyun sanılanın aksine sınırlı bir kaynak olduğunun altını çizdi. Dünyadaki insanların kullanımına hazır olan tatlı su varlığının, dünyadaki toplam su varlığının yaklaşık yüzde 0,5’inden az olduğunu vurgulayan Kumbur, küresel iklim değişimleri ve oluşturdukları sorunların noktasal değil bölgesel, ulusal değil, uluslararası bir özelliği bulunduğunu, bu nedenle ülkelerin su sorunlarının çözümlenmesinde birlikte hareket etmek zorunda olduklarını ifade etti.
“TÜRKİYE, 2040’TA SU SIKINTISI BEKLENEN ÜLKELER SIRALAMASINDA 27’NCİ SIRADA”
Su kıtlığı indekslerine göre, 2040 yılında iklim değişikliği ile değişen yağış modelleri ve artan nüfusla yükselen su talebi nedeniyle dünya genelindeki ülkelerin yaklaşık beşte birinde (33 ülke) ciddi derecelerde kuraklık ve su sıkıntısı beklendiğini kaydeden Kumbur, “Bu ülkelerin çoğu Ortadoğu ülkeleridir. Türkiye bu sıralamada 27’nci sıradadır” ifadelerini kullandı.
Ortadoğu ülkeleri arasında son yıllarda ortaya çıkabilecek anlaşmazlık konularından birinin de su olduğuna dikkat çeken Kumbur, “Su sıkıntısı en üst düzeyde olan ve burada belirtilen ülkelerin çoğu hem petrol hem de su yoksulu ülkelerdir. Gelişmiş emperyalist ülkeler tarafından bu kaynakların paylaşım ve kullanımındaki aşırı talep ve dengesizlikler; kaynakların bulunduğu ülkelerdeki huzursuzlukları, anlaşmazlıkları ve savaşları beraberinde getirmiştir. Bu savaşların çoğu çevre ve insan haklarının ihlali bahanesi ile çıkartılmıştır. Anlaşmazlıkların temelinde su ve enerji kaynaklarının paylaşımı yatmaktadır” diye konuştu.
“PLANLI KULLANIM OLMADIĞI TAKDİRDE YAKIN GELECEKTE TÜRKİYE’DE SU SIKINTISI YAŞANABİLİR”
Türkiye’nin günümüz teknolojisi ile değerlendirilebilecek yıllık su potansiyelinin yaklaşık 112 milyar metreküp olduğu bilgisini veren Kumbur, bu değer 82 milyona bölündüğünde kişi başına yıllık bin 365 metreküp su düştüğünü söyleyerek, planlı kullanım olmadığı takdirde yakın gelecekte Türkiye’de su sıkıntısı yaşanabileceği uyarısında bulundu. Türkiye’nin su kaynakları potansiyelinin doğu bölgelerde ağırlıkta iken, ihtiyaçların batı bölgelerde yoğunlaştığına işaret eden Kumbur, “Suyun bulunduğu bölgelerden talebin olduğu yerlere nakli, depolanması, tüketiciye kaliteli ve ekonomik bir şekilde ulaştırılmasında sorunlar bulunmaktadır. Su potansiyelimizin yaklaşık 45 milyar metreküpü (yüzde 40) kullanılmaktadır. Suyumuzun yüzdü 75'i sulama, yüzde 14'ü belediyeler, yüzde 11 kadarı da endüstriyel amaçlar için kullanılmaktadır. AB uyum süreci içerinde sınır aşan ve ülkemizin su potansiyelinin yüzde 30’nu oluşturan Dicle ve Fırat nehirlerimizin yönetiminin Türkiye’den alınarak uluslararası bir komisyona veya sudan yararlanan komşu ülkelerle beraber yönetilmesi dayatması ile karşılaşma ihtimali yüksektir. Bu dayatma, GAP projesi ve barajlar, sulama, enerji üretimi gibi bu nehirlerin suyuna dayalı yapılacak her türlü yatırımımızı olumsuz yönde etkileyecektir” şeklinde konuştu.
Türkiye genelinde kent merkezleri ve kırsal kesimde hala su sorunları yaşandığını da dile getiren Kmbur, su havzalarının korunması, kaliteli ve ekonomik su temini, suyun nakli, depolanması, abonelere ulaştırılması, kayıp-kaçak oranlarının yüksek olması, atıksu arıtma tesisleri, arıtma çamurlarının bertaraf edilmesi gibi konularında ciddi sorunlar bulunduğunu söyledi.
“MERSİN GENELİNDE SU YÖNETİM SİSTEMİNİN OLUŞTURULMASI GEREKİR”
Mersin’in su potansiyeli ve sorunlarına da değinen Prof. Kumbur, kentin yer üstü ve yer altı su potansiyelinin yıllık yaklaşık 7,4 milyar metreküp olduğunu, bunun 1,01 milyar metreküpünün sulamada, 403 milyon metreküpünün içme-kullanma suyu, 58 milyon metreküpünün de sanayide kullanıldığını kaydetti. Kumbur, Mersin’in su potansiyelinin yaklaşık yüzde 79’unun (5,9 milyar m3/yıl) kullanılmadığını da ifade etti. Kumbur, “Yeterli su kaynaklarımız olmasına rağmen özellikle sahil yerleşim yerlerinde ihtiyaçlar yeraltı su kuyularından temin edilmektedir. Bu kuyu sularının plansız ve aşırı su çekiminden dolayı kalitesinin bozulduğu, kuyu ekonomik ömrünün kısaldığı, maliyetlerin arttığı görülmektedir” dedi.
Önerilerde de bulunan Kumbur, şunları söyledi: “Yeni yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile büyükşehir sınırları il sınırı olmuştur. Bu durum il genelinde bütüncül bir yaklaşımla havza bazlı, bütüncül bir yaklaşımla kalıcı ve ekonomik projeleri hayata geçirmek için bir avantajdır. Bunun değerlendirilmesi gerekir. Genelde Mersin kent merkezleri ve köylerin büyük bir kısmının su sıkıntısı bulunmamaktadır. İlçe sınırları içerisindeki birbirine yakın mahallelerin içme ve atıksu sorunları havza bazında bir yaklaşımla tek bir proje ile kalıcı ve ekonomik olarak çözümlenebilir. Su kaynaklarımızın, havzalarımızın korunması, su kaynaklarımızın envanterinin çıkarılmasına özen göstermeliyiz. Suyu depolayacak baraj ve göletler yapılmalıdır. Suyun enerjisinden yararlanmalıyız. Su havzalarının korunması ve havza koruma planları yapılmalıdır. mersin ili ve ilçeleri içmesuyu, atıksu ve yağmursuyu master planlarının hazırlanması gerekir. Atıksu sorunları çözülmelidir. Mersin genelinde Su Yönetim Sisteminin oluşturulması gerekir. Abone veri tabanı sürekli güncellenmeli, su kullanımı il genelinde kayıt altına alınmalı.”
Su sorununun, daha çok suyun plansız kullanımı ve uygulanmakta olan sulama tekniklerinden kaynaklandığını belirten Kumbur, özellikle sulama suyu teknik ve yöntemlerinin değiştirilmesi, damlama sulama tekniklerine bir an önce geçmesi gerektiğini söyledi. (İha)