Haber Merkezi
Mersin Ticaret Borsası (MTB) Başkanı Ö. Abdullah Özdemir, “Mersin İçin Yeni Bir Gelişme Modeli” gerektiğine dair 4 bölümden oluşan açıklamasının ikinci bölümü kamuoyuyla paylaşıldı. İlk bölümde; ticarete özellikle de dış ticarete ilişkin önemli tespitler ve çözüm önerilerinde bulunan Özdemir, ikinci bölümde ise ‘Tarım-Gıda ve Agro-Endüstri Merkezi Mersin’ başlığı altında önerilerini paylaştı.
“KENT EKONOMİMİZİN YAPISINI İYİ ANALİZ ETMELİYİZ”
Özdemir, “Bir önceki açıklamamda son 22 yılda kentimizin ihracat büyüme hızının, ülkemizin gösterdiği performansın neredeyse yarısı kadar olduğunu, ihracatımız ile ithalatımız arasındaki makasın daraldığını ve ithalat yapımızın değişmesi gerektiğini ifade etmiştim. Bu bağlamda, yeni bir model geliştirmemizin kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştım.
Bu modeli oluştururken kent ekonomimizin yapısını iyi analiz etmeliyiz. Mersin ekonomisi mevcut durumda tarım-gıda, lojistik, iç ve dış ticaret olmak üzere üç temel alan üzerine kuruludur. Tarım-gıda ise kentimiz dış ticaretinin ana omurgası durumundadır. 2018 yılı verilerine göre kent olarak gerçekleştirdiğimiz ihracatın yüzde 70'ini ve ithalatın yüzde 62'sini tarım-gıda ürünleri oluşturmaktadır. Üstelik, Mersin'in tarım-gıda ve tarıma dayalı sanayi olan agro-endüstride daha da gelişmek için hala önemli bir potansiyeli var” dedi.
MERSİN TARIM-GIDA SEKTÖRÜNÜN CAN DAMARI NARENCİYE VE BAKLİYATTIR
Mersin dış ticaretinin ana omurgasını oluşturan tarım-gıda sektörünün can damarının ise narenciye ve bakliyat olduğunu dile getiren Başkan Özdemir, kentin bu ürünlerin ihracatında ülke genelinde lider pozisyonda olduğuna vurgu yaptı. “Üstelik, narenciye ve bakliyat Mersin'in gerçekleştirdiği tarım-gıda ihracatının yarısını kapsamaktadır” diyen Özdemir, “Dolayısıyla oluşturulması gereken yeni modelde her iki sektöre de öncelik verilmelidir.
Mevcut durumda narenciyeyi sofralık olarak ve bakliyatı ise natürel halde ihraç ediyoruz. Oysa dünya pazarlarında bu ürünlerden elde edilen türev ürünler oldukça yaygın. Bu nedenle ilgili modelde, narenciye ve bakliyat ürünlerini işleme sanayisini geliştirerek katma değer yaratmaya yönelik yeni stratejiler oluşturmalıyız.
“HOLLANDA ÖRNEĞİNİ İYİ İNCELEMELİYİZ”
Üzerinde çalışmamız gereken model için Hollanda örneğini incelememizde fayda olduğu kanaatindeyim. Tarımsal hasıla açısından Avrupa'da ilk sırada bulunan ülkemizin tarım-gıda ihracatı 17,7 milyar dolar iken Hollanda için bu rakam 108 milyar dolar.
Örneğin Hollanda'nın süt üretimi ülkemize kıyasla daha düşük olmasına rağmen peynir ihracatından yılda 4 milyar dolar kazanıyor. Ülkemiz için bu rakam sadece 166 milyon dolar. Benzer şekilde, tütün üretmeyen bu ülkenin yıllık sigara ihracatı yaklaşık 2 milyar dolar. Hollanda'nın arpa üretimi yok denecek kadar az iken, bira ihracatından yılda 2 milyar dolar gelir sağlıyor. Süs bitkileri ve çiçekçilik ürünleri ihracatından tam 11 milyar dolar kazanıyor.
Üstelik Hollanda, ülkemizin iddialı olduğu narenciye ürünlerinde dahi söz sahibi durumda. Hollanda'nın narenciye üretimi yok ancak neredeyse Türkiye kadar sofralık narenciye ürünleri ihracatı yapıyor. Hatta, dünyanın en büyük 6. ihracatçısı konumunda. Üstelik, dünyanın en büyük 7. narenciye üreticisi olan ülkemiz, narenciyeden elde edilen meyve suyu ihracatından yılda sadece 15 milyon dolar kazanıyor. Hollanda ise 1.2 milyar dolar ihracat geliri sağlıyor.
Yüzölçümü olarak Türkiye'den yaklaşık 20 kat daha küçük olan Hollanda'nın bu başarısının altında ise ithalat yoluyla getirilen hammaddeleri işlenmiş ürünlere çevirme ve bu ürünleri pazarlayabilme yeteneği yatıyor. Çünkü, 108 milyar dolar tarım-gıda ihracatı olan Hollanda'nın aynı zamanda 74 milyar dolar da tarım-gıda ithalatı bulunuyor. Aradaki fark bu ülkenin katma değerli ürün yaratma becerisinin en açık göstergesidir.
“MERSİN TARIM-GIDA VE AGRO-ENDÜSTRİ ÜSSÜ OLABİLİR”
Dolayısıyla, kentimiz için oluşturmamız gereken yeni model, Hollanda örneğinde olduğu gibi, tarım-gıda ürünlerinin işlenmesine dayalı sanayimizin gelişimini hedeflemelidir. Kendi ürettiklerimizin yanında, ithalat yoluyla getirilen hammaddeleri işlenmiş ürünlere çevirdiğimiz taktirde, kentimiz iç piyasa ve ihracat açısından tam bir tarım-gıda ve agro-endüstri üssü olacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için de ilgili teşviklerin bu yeni modeli destekleyecek şekilde kurgulanması gerekiyor. Böylece mevcut sermayenin yatırıma dönüşmesinin de yolu açılacaktır.
“SUB-TROPİKAL ÜRÜNLER İLE ÜRÜN DESENİMİZİ GENİŞLETMELİYİZ”
Diğer yandan, mevcut ürünlere yönelik işleme sanayimizi geliştirirken, bir yandan da kendimize yeni pazar kapıları açmalıyız. Örneğin avokado için dünya genelinde 6 milyar dolarlık bir pazar var. Meksika bu pazarın yarısına tek başına hakim durumda. Avokado üretimi bulunmayan Hollanda, bu ürünlerin ihracatından yılda 600 milyon doların üzerinde gelir sağlıyor. Yine benzer nitelikte ürünlerden mango ve kivi için 3'er, ananas ve ahududu için de 2'şer milyar dolarlık ticaret hacmi söz konusu.
Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemi kurgularken sahip olduğumuz coğrafyanın temel özelliklerini esas alarak ürün desenimizi genişletmeli ve değiştirmeliyiz. Böylece pazar çeşitliliğimizi artırmalıyız.
Oluşturmamız gereken modele ilişkin görüşlerimi bir sonraki açıklamamda detaylandırmaya devam edeceğim” şeklinde konuştu.