GİZEM EKİCİ
Mersin Barosu ve Türkiye Kadın Dernekleri işbirliğinde; kadın-erkek eşitliğine ilişkin uluslararası normlar ışığında, Türkiye'de kadına karşı şiddetle mücadelede, yeni ve güçlü bir araç olan İstanbul Sözleşmesi'nin Mersin'de uygulanabilmesi için, yerel eylem planı oluşturup yol haritası belirlemek, zaman çizelgesi çizmek, görev dağılımı yapmak amacıyla toplantı düzenlendi.
Bir otelde düzenlenen toplantıya; Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şirin Güner, merkezi üyesi Türkan Özüm Öz, Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi üyesi Nida Sevinmiş, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü, avukatlar, kurum ve sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, KADINLARIN GÜVEN İÇERİSİNDE YAŞAMASINA OLANAK SAĞLIYOR”
Toplantının açılış konuşmasını yapan Başkan Yeşilboğaz, İstanbul Sözleşmesi'nin; kadınlara karşı şiddetle mücadelede en kapsamlı ve yeni sözleşme olduğunun bilgisini vererek, Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan sözleşmenin, 2014 yılında yürürlüğe girdiğini ve Türkiye'nin sözleşmeyi çekincesiz imzalayıp onayladığını söyledi. Bilgin Yeşilboğaz konuşmasında, "Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve son olarak, kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi, sözleşmenin dayandığı dört temel ilkeyi oluşturuyor" ifadesini kullandı.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET SADECE ASAYİŞ SORUNU DEĞİL, TOPLUMSAL SORUNDUR"
İçeriği ve kapsayıcılığı ile kadınlar için önemli bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye’de uygulanmadığını belirten Yeşilboğaz, "Sözleşmenin ilk imzalandığı dönemde sözleşmeye uygun yapılan tek şey, 6284 sayılı Şiddet Yasası’nın içeriğinin değiştirilmesi olmuştur. Bu önemli bir kazanımdı ancak sözleşmenin yükümlülükleri gereğince, devletin gerekli her hangi bir somut adım atmadığı, kendi imzaladığı sözleşmeye uymadığı, ülkemizdeki kadına yönelik şiddet bilançosundan apaçık ortadadır. GREVIO 15 Ekim 2018 tarihli Türkiye üzerine ilk raporunda, Türkiye’deki yetkililerce atılan olumlu adımları memnuniyetle karşıladığını belirtirken, diğer yandan kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırmak üzere alınan tedbirler, yasal düzenlemeler ve politikalar konusundaki eksikliklerle ilgili endişesini de dile getirmiştir. Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın; toplumsal, ekonomik, kültürel ve psikolojik pek çok boyutu olduğundan, bu konuya bütüncül bakılmalıdır. Sözleşmede bu vurgulanıyor ama kadınlara bakış açısı değiştirilmeden, bu sözleşmenin uygulanabilmesi mümkün değildir. Kadına yönelik şiddet sadece bir asayiş sorunu olarak görülmekte, toplumsal bir sorun olarak görülmemektedir. Asıl sorun işte burada başlıyor. Şiddetle mücadele, şiddetten korunmaya ihtiyaç duyan mağdurların omuzlarına yüklenmiştir" şeklinde konuştu.
“ŞİDDETLE MÜCADELE ORTAK SORUMLULUĞUMUZDUR”
Şiddetle mücadelenin ortak sorumluluğumuz olduğuna vurgu yapan Bilgin Yeşilboğaz, "Kanun, şiddetle mücadelede topyekun bir mücadeleyi öngördüğü halde, ilgili kurumların radikal adımlar atmadığı görülmektedir. Kadına şiddetle mücadelede maalesef sınıfta kaldık. Kadına yönelik şiddete engel olmanın öncelikli olarak devletin görevi olduğunu ve devletin kadınların haklarını korumak için gerekli tedbirleri uygulamasını beklemekteyiz. Bununla beraber aile bireylerine, topluma, siyasilere,liderlere,sivil toplum örgütlerine, medyaya, iş dünyasına, kurum ve kuruluşlara, şiddetle mücadelede sorumlulukları olduğunu hatırlatıyoruz. Şiddetin aile içi mahrem bir mesele olmadığını, toplumsal bir sorun olduğunu ve şiddet vakasına tanık olan herkesin, bu vicdani sorumluluktan dolayı sessiz kalmaması gerektiğini hatırlatıyoruz. Toplumun her kesimini; kadınlara yönelik şiddetle mücadele konusunda farkındalık oluşturmak, kadınları korumak üzere sosyal yapılanma oluşturmak, şiddet mağdurlarına yardım etmek ve kadın hakları savunucularının çalışmalarını desteklemek üzere birlikte hareket etmeye davet ediyoruz. Basın-medya kuruluşlarını, kadınlarla ilgili olumsuz imajları yayınlamamasına, şiddeti besleyen, ayrımcı tutumları pekiştiren dizi, film, reklam ve programları sona erdirmeye, şiddetle ilgili mesleki etik değerler oluşturmaya ve bu etik değerleri uygulamaya çağırıyoruz. Mersin’de başlatmış olduğumuz bu toplantının amacı; İstanbul Sözleşmesi’nin yerelde uygulanabilirliğini artırmak, bunun artırılabilmesi için yerel aktörlerin kapasitesini geliştirmektir. Olumlu somut verilere ulaşacağımızı ümit ederek, tüm dinamiklerin gücümüze güç katmasını temenni ediyoruz" diye konuştu.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TÜRKİYE'DE UYGULANMIYOR”
Daha sonra İstanbul Sözleşmesi'nin içeriği, devletin bu sözleşmeyi uygulayıp uygulamadığı, sözleşmenin yerelde uygulamasında karşılaşılan sorunlar, sözleşmenin uygulanabilirliğini artırmak için yerel aktörlerin kapasitesinin nasıl geliştirilebileceği konularında sunum yapan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü ise, İstanbul Sözleşmesi'nin mekanizmalarının işlememesinden kaynaklanan sorunları önlemek ve kurumların dahil olduğu bir kurul oluşturmak amacıyla Mersin'e gediklerini ifade ederek, "Mersin'de artan istihdam sorunları, çocuk istismarı, kadına karşı şiddet konularında bu bölgeye temsilci atamanın zamanı geldi. Bir sivil toplum örgütünün en önemli özelliği, siyaset üstü olmalıdır. Bizim çalıştığımız konular da siyaset üstü bir mevzudur. Aslında tüm cenahları ilgilendiren, her tarafıyla sorun olan kadına şiddeti çözme adına da devletin, hükümetiyle, siyasi partilerin ilgili yetkilileriyle konuşarak çözebileceği bir mevzuda, herkesi masanın etrafına toplamaya çalışıyoruz. 2014 yılında imzalanmış bu sözleşme günümüzde Türkiye'de uygulanmıyor. Hukuk fakültelerinde toplumsal cinsiyet eşitliği dersi verilmelidir" dedi.
Daha sonra, Mersin'de yerel eylem planı çerçevesinde, yol haritası planı, görev dağılımı ve zaman çizelgesi belirlendi.