GİZEM EKİCİ
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nda düzenlenen konferansın ilk konuşmacısı Digital Green CEO’su Dr. Vincenzo Fracassi, ağırlıklı olarak tarımda dijitalleşme kavramı üzerinde durdu. İlk olarak Türk tarım sektörüne değinerek, Türk tarım ekonomisinin dünyanın 8’inci büyük ekonomisi olduğunu dile getiren Fracassi, dünyada lider olduğu 5 üründe ise 2023 yılı için 7 adet hedef bulunduğunu kaydetti. Fracassi, bu hedefleri ise şöyle sıraladı:
“İlki sektörün KOBİ’lerini, özellikle 5 hektardan küçük üretim alanına sahip KOBİ’leri desteklemek. İkincisi, yerel ürünleri geliştirmek adına kalite ve miktarlarını geliştirmek. Üçüncüsü, rekabetçi pazarlarda net ihracatçı pozisyonunu geliştirmek. Dördüncüsü, tarım sektöründe mutlaka ilk 5 ülke içinde yer almak. Beşincisi, özellikle zararlı emisyonları azaltmak ve daha çevreci, sürdürülebilir bir üretim yapısına geçmek. Altıncısı, altyapı sorunlarını azaltmak ve lojistik faaliyeti artırmak. Son olarak yedincisi ise gübre kullanımını kontrol edebilmek, modern tarım uygulamalarını devreye almak.”
“E-TİCARETTE ARTIŞ VAR”
Özellikle son yıllarda ticaret dengesinde e-ticarete doğru bir dönüşüm olduğunu anlatan Vincenzo Fracassi, bu dönüşümün tarım sektöründe de yaşanmaya başladığını, artık geleneksel ticaretten tarım ve gıdada da e-ticarete evrilmenin söz konusu olduğunu söyledi. Türkiye ile Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki tarım ve gıda ticaretinin 7,6 milyar dolar seviyesinde olduğunu ve bunun yüzde 7-12’sinin e- ticaret aracılığıyla gerçekleşmeye başladığını kaydeden Fracassi, ancak dijitalleşmenin de bazı zorlukları beraberinde getirdiğini ve bu nedenle henüz istenilen seviyede kullanılmadığını anlattı. Sektörde e-ticaretle birlikte farklı bakış açılarının geldiğini ifade eden Fracassi, benim firmam ne sunuyor? Artıları neler? Avantajı en yüksek ürünüm hangisi? Pazarlara bakınca hangi e-ticaret kanalını kullanacağım? Pazara nasıl erişeceğim? En yakın rakibim kimler? Onların en avantajlı ürünleri hangisi? E-ticaretin talep ettiği personel yapısına sahip miyim? Lojistik ve depolamada nerede elleçleme yapılacak, ürün nerede nasıl paketlenecek? Depolar yeterli mi? Gibi birçok parametreye yanıt bulmak gerektiğini söyledi.
“GELENEKSEL YÖNTEMLERLE DETAYLI BİLGİYE ULAŞMAK ZOR”
Dijitalleşmenin bilgiye ulaşma noktasında da büyük avantaj sağladığını, ticarette ürünle ilgili bilgilere mail, telefon gibi geleneksel yöntemlerle ulaşmanın zor olacağını vurgulayan Vincenzo Fracassi, “Geleneksel yöntemle ulaşabileceğimiz en rahat bilgi ürün adı olur. Oysa nakliye şirketleri için teslim zamanı, envanterdeki mevcut miktar bilgisi, teslimat lokasyonu gibi detayları öğrenmek gerek. Bunun için artık dijitalleşme, yazılım gerekiyor. Geleneksel yöntemlerle bu bilgilere kısa sürede ulaşmak günümüzde mümkün görünmüyor” dedi. Sanal ürünlerin daha izlenebilir olduğunu vurgulayan Fracassi, yazılımın oluşturduğu sanal dünyada üretim bilgisi, şirket bilgisi, ürün bilgisi, gibi tüm detayları monitör aracılığıyla izlemenin mümkün olduğunu söyledi.
“DİJİTAL TİCARETTE SERTİFİKA İLE DENETİM VAR”
Dijital ticarette üreticiyi iyi tanımanın, finansal yapısını bilmenin gerekebileceğine de değinen Fracassi, yeterince tanınmayan üreticilerde de sertifikaya bakılabileceğini anlattı. Dijital ticarette sertifika ile denetim bulunduğunu bildiren Fracassi, “Sertifikası olmayan firmalarda sürdürülebilirlik olmuyor. Şirketin güvenirliği, yasalara uyup uymadığı, çevreye, hayvan haklarına saygılı olup olmadığı gibi her türlü bilgi bu sertifikalar içinde yer alıyor” dedi.
Ürünün üretiminden, pazarlanmasına, lojistik aşamalarına kadar artık her alanda dijitalleşmenin ve nesnelerin internetinin ön plana çıktığını kaydeden Fracassi, dijital sistemlerde tüm ürünlerin bir kodu bulunduğunu da söyledi. Her bilginin bir kodu bulunduğunu ve bu kodun ürüne standart getirdiğini ifade eden Fracassi, renk kodu, paketleme kodu, tedarikçi kodu gibi uluslararası sistemin gördüğü, açık artırmalarda kullanılan bir sisteme değinerek, bu sistemin denetlenebilir ve izlenebilir imkanlar sunduğunu ve üretici için de alıcı için de güvenlik açısından önem taşıdığını anlattı.
“TÜRK ÜRÜNLERİ FİYAT REKABETİNDE ZORLANIYOR”
Türk ürünlerinin kalite açısından Avrupa’da ilgi gördüğünü ancak ürün Avrupa’ya gidene kadar çok sayıda aracıyı geçmek zorunda kalması nedeniyle fiyatları yükselince alıcı bulamadığını anlatan Fracassi, Türk üreticilerin de online sisteme entegre olmaları halinde aracıları ortadan kaldırıp daha fazla kar elde edebileceğini söyledi. Bu ticaret yöntemi ile ürünlerin siparişlerin taşıma birimlerinin küçüldüğünü ancak satılan ürün miktarının arttığını kaydeden Fracassi, küçük paketlerin daha kontrollü taşımacılığı da beraberinde getirdiğini söyledi. Küçük ve akıllı paketlemenin önemine dikkat çeken Fracassi, akıllı paketleri ise şöyle anlattı:
“Tek kullanımlık ürünler artık yasaklandı. 2023’te ise tamamen yok olacak ve kendi kendine yok olan hammaddelerle paketleme yapılacak. Bu teknolojilerle ürün hareket ettiği an takip edilebilir hale geliyor. Şu anda dünyada bu sektörü kontrol edenler üreticiler de lojistikçiler de değil. Datayı işleyenler bu sektörü kontrol ediyor. Yapay zekalı algoritmalar kullanıyorlar. Üretici, paketleme ve lojistikçiyi de entegre ederek sistemi sürdürüyorlar.”
“ALMANYA İLE TÜRKİYE ARASI TİCARET OLDUKÇA ESKİ”
Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri Okan Özoğlu ise yaş meyve ve sebze ihracatında Almanya örneğini anlattı.
İki ülke arasında 1975 yılında tarım alanında İşbirliği Anlaşması imzalandığını bildiren Özoğlu, yapılan mutabakat kapsamında iki ülke arasındaki teknik engellerin kısa sürede aşılması adına bir Tarım Çalışma Grubu oluşturulmasına karar verildiğini, aynı zamanda tarımsal teknoloji ve kooperatifçilik alanlarında teknik işbirliği ve bilgi değişiminin hedeflendiğini anlattı.
Almanya Türkiye’nin yaş meyve sebze ihracatında Rusya’dan sonra 2’nci önemli ülke konumundayken Türkiye’nin 2018’de Almanya’nın yaş meyve ve sebze ithalatında 175 milyon Euro ile 11’inci sıraya gerilediğini bildiren Özoğlu, Almanya’nın en çok ithal ettiği ilk 5 sebzenin domates, salatalık, biber, havuç ve soğan olduğunu söyledi. Bu ticaretin geliştirilmesi adına hangi noktalara dikkat edilmesi gerektiğini de anlatan Özoğlu, Türkiye’deki bir üreticinin Almanya’ya ithalatçı firmalar aracılığıyla satış yaptığını bildirdi.
Alman Gıda Hukukunda ithal edilecek gıdaları araştırmak ve kontrol etmek için açık bir yükümlülük bulunmadığını ancak bu durumun ithalatçı firmaların bazı zorunlulukları yerine getirmesini engellemeyeceğini kaydeden Özoğlu, “Çünkü ithalatçı, yerli zincirdeki ilk halka olarak ithal edilen ürünlerin pazarlanabilirliğinden tamamen sorumlu tutuluyor” dedi. Bu durumun Türkiye’deki üreticiler için önem taşıdığını vurgulayan Özoğlu, çünkü üreticilerin doğrudan iletişim kurduğu ilk kanalın ithalatçı firma olduğunu, ithalatçılardan da tüketiciyi korumak adına, gıdanın bileşimi, hijyen, kalite, gerçek ağırlık ve hacim kontrolü, ambalajın gıdalar üzerindeki etkisi, iç yasalara göre ambalaj üzerinde yer alması gereken zorunlu bilgiler gibi konuları kontrol etmesinin beklendiğini anlattı.
“İTHALATÇI YÖNETMELİĞE UYGUN MAL İTHAL ETTİĞİNİ KANITLAMALI”
Almanya’da gıda güvenliğinin temelde biri Gıda Güvenliği ve Yem Yasası, diğeri ise AB’nin AB-Temel Düzenlemesi Gıda Hukuku ve Güvenliği Yasası olmak üzere iki yasaya göre düzenlendiğini dile getiren Okan Özoğlu, şunları söyledi: “Her ikisi de önce gıda güvenliğini ardından gıda zincirinin tüm üretim ve işleme aşamalarını kapsar. Sonuç olarak ithalatçı düzenlenen bu yönetmeliklere uygun mal ithal ettiğini kanıtlayarak pazara sunmak durumundadır.”
İthalatçıların AB üyesi olmayan ülkelerden mal alırken ciddi sorumlulukları bulunduğuna da dikkat çeken Özoğlu, “Üçüncü bir ülkede üretilen bir yiyecek ilk önce başka bir AB üyesi devlete ithal edilip ardından Almanya’ya ithal edilse bile topluluk yasalarının ilkeleri ve gerekleri uyarınca, ilk ithal edilen ülkede üretilen yiyeceklerle aynı şekilde muamele edilir” dedi.
“GÜMRÜK BİRLİĞİ TARIMI KAPSAMIYOR”
Gümrüklüme konusunda önemli açıklamalarda da bulunan Okan Özoğlu, Türkiye’nin Gümrük Birliği üyesi olmasına rağmen Gümrük Birliği’nin tarımı kapsamadığını ve bu kapsamda da bir genişlemeye gidilmesinin düşünülmediğini söyledi. Sebze ve meyve ithalatında Almanya’nın çeşit, ürün ve mevsime bağlı olarak farklı gümrük tarifeleri uyguladığını anlatan Özoğlu, bu uygulama ile birlik içerisindeki tarım üreticisi ülkelerin rekabet edebilirliğini artırmak istediklerini söyledi. Gümrük tarife pozisyonlarının da sürekli değiştiğini kaydeden Özoğlu, uzman kuruluşlarla yapılacak işbirlikleri ile bu değişimin düzenli olarak takip edilmesini tavsiye etti.
“AMBALAJLAR GERİ DÖNÜŞÜM TESİSLERİNE BİLDİRİLMELİ”
Güncel gelişmelerden haberdar etmek adına Yeni Ambalaj Kanunu hakkında da bilgi veren Özoğlu şunları söyledi:
“Yeni bir Ambalaj Kanunu çıktı. Tüm klasik ambalajlar, kapak, etiket, yardımcı ambalaj ürünleri, ambalaj hava yastıkları dahil son kullanıcının atıklarına karışacak olan ambalaj türevlerinin merkezi sisteme kayıt ettirilmesi gerekiyor. Buna göre ürünlerini satarak ya da doğrudan göndererek özel tüketiciye ya da marketler gibi eş değer tüketim yerlerine mal ulaştıranlar, ambalajlarını www.verpackungsregister.org adresine ve geri dönüşüm sistemine (Duales System) kaydettirmek zorunda. Ambalajınızın bir takvim yılı içinde kaydı en uygun şartlarda ve her yılın başında yapılamalı. Aksi halde yeni yasa çok sert yaptırımlar ve cezalar öngörüyor.”
“DİJİTALLEŞME GÜNDEMDE”
Almanya’da tarım sektöründe dijitalleşmenin de son dönemlerde yapılan tarım toplantılarında sıklıkla gündeme geldiğine değinen Okan Özoğlu, Almanya’nın araştırma, eğitim ve sanayi ile tarım üretiminde dijitalleşmenin avantajlarına ulaşmak istediğini söyledi. Dijitalleşme ile tarımda ekim ve yetiştirmeyi mükemmelleştirmek istediklerini vurgulayan Özoğlu, Dünya Gıda Örgütü verilerine göre gıda talebinin 2050 yılına kadar % 70 ile % 100 arasında artmasının beklendiğini bu ihtiyacı karşılayacak sorunsuz üretim süreçleri yaratmak istediklerini anlattı.
Tarım 2030 programına da değinen Özoğlu, bu çerçevede ithal edilen ürünlerde üretim süreçlerinde çevrenin korunmasına dikkat edilip edilmediğine, sürdürülebilir yöntemlerin kullanılıp kullanılmadığına, iyi yönetişimin dikkate alınıp alınmadığına bakıldığını bildirdi. Özoğlu, buna göre doğal kaynaklara zarar vermeden üretimi artırmak ve tarım hayvanlarını korumak, Almanya’da tarım üretimi alanında daha eğitimli elemanların çalıştırılması, yenilikçi ve bilime dayalı üretim modelleri ile buna dayanan ürünlerin kullanımının ön plana çıktığını söyledi.
“FİYATLAR NEDENİYLE REKABET GÜCÜ ZAYIFLIYOR”
Almanya’da Türk üreticilerle çalışmış ithalatçı firmalarla yaptıkları görüşmelerin sonuçları hakkında bilgi de veren Özoğlu şunları anlattı:
“İthalatçılar tarafından Türk üreticilerde paketleme sorunu bulunmadığı anlatıldı. Çalışmada güvensizlik durumunun söz konusu olmadığı bildirildi. Yabancı dilin sorun olmadığı dile getirildi. Ancak bunun yanında Türk ürünlerinin Avrupa pazarında fiyat politikaları nedeniyle rekabetçi olamadığı, bu noktada Tarım Bakanlığı desteklerinin önem taşıdığı söylendi. Zirai üretimde ilaç ve yakıtın yurt dışından ithalatı kur farklılıklarını ithalatçı için avantaja çeviremedikleri anlatıldı. AB’nin kendi üretim potansiyeline göre gümrükleme yapmasının Türk üreticiyi zor duruma düşürdüğü belirtildi ve son olarak tarım üretiminde etkin kooperatifleşmenin önemine dikkat çekildi.”
Özoğlu sözlerini Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası’nın çalışmalarını anlatarak sonlandırdı.
“TESİS KURMAYA TERSTEN BAŞLANMALI”
Tarım Gıda Danışmanı Prof. Dr. Onur Devres ise Konferansta, ‘Yaş Meyve ve Sebze Lojistiğinde Sık Yapılan Hatalar ve Çözüm Önerileri’ konulu bir sunum gerçekleştirdi.
İlk olarak yeni bir tesis kurarken yapılan hataları anlatan Devres, “Örneğin firmalar bir depo kuracak. Yeni yatırım yaparken her zaman önce fuarları, başka tesisleri gezer, ardından soğutmacıları gezer, sonra teklifler alır, teklifleri değerlendirir, en ucuz teklif verene tesisini yaptırır. Ardından tesis devreye alınır ve son aşamada da istediğini bulamaz ve şikayet edilmeye başlanır. İşte o zaman da danışman firmaya gidilir. Ama ilk 6 aşamada gerekli hizmet alınmayınca bu aşamada gidilmesinin hiçbir anlamı kalmaz” dedi.
Bu nedenle çalışmaya tersten başlamak gerektiğini anlatan Devres, bir tesis kurmadan önce çok geniş bir vizyonla düşünüp önce uluslararası sertifikaları almaya odaklanmak gerektiğini anlattı. Bir sertifika alırken nasıl en yüksek nota ulaşılabileceği düşüncesiyle hareket edilip tesisin de bu öngörü ile ilgili standartlarda kurulması tavsiyesinde bulunan Devres, kalite standartlarında AA+ notunun alınması halinde istenen her türlü kapının işletmeye açılabileceğini vurguladı.
“MEYVE VE SEBZE NEDEN SOĞUKTA SAKLANMALI?”
Ardından meyve ve sebzelerin tüketimine değinen Onur Devres, bu ürünlerin neden soğukta saklanması gerektiğini anlattı. En önemli sebebin arz – talep dengesi olduğuna işaret eden Devres, ürün ile fiyat dengesinin sağlanabilmesi adına arz ve talep yoğunluğunun göz önünde bulundurulup sezonluk ürünlerin gerekirse soğukta saklanarak ürünün raf ömrünün uzatılabileceğini söyledi. Aynı zamanda kolay bozulabilir ürünlerin de soğukta saklanması gerektiğini anlatan Devres, soğukta saklamanın tedarik zincirinin de önemli bir halkası olduğunu anlattı. Soğukta saklamaya meyveler ve sebzeler gibi canlı ürünlerin, et, balık, süt yumurta gibi canlı olmayan ürünlerin ihtiyaç duyduğu gibi bakteri, küf ve maya gibi canlı kalmaya çalışan küçük canlıların yaşamasının önüne geçmek adına da önem taşıdığını anlattı.
Ardından soğutma sistemlerinin nasıl seçilmesi gerektiği noktasında teknik bilgilendirme de yapan Devres, ürünün soğutulmaması halinde neler yaşanabileceğini, ürünün hangi sıcaklığa kadar ve hangi hızla soğutulması gerektiğini anlattı.
“EN BÜYÜK HATA TIR’A YÜKLEYELİM YOLDA SOĞUR”
Taşıma aşamasında yapılan hatalara da değinen Onur Devres, ‘TIR’a yükleyelim yolda soğur’ mantığı ile hareket etmenin yapılan en önemli hatalardan birisi olduğunu söyledi. Ürünün depolama sıcaklığında araca yüklenmesi gerektiğini vurgulayan Devres, “Soğutma kapasitesi 18 ton civarındaki ürünün sıcaklığını taşıma sıcaklığına indirmek için yeterli değildir. Ambalaj havalandırmaya uygun olmalıdır” diye konuştu.
Sonuç olarak Türkiye’de yeni bir tesis kurarken işin uzmanından hizmet alınması yerine tanıdıklar aracılığıyla sonuca ulaşılmasının sıkıntı oluşturduğuna değinen Devres, hatalı kurulan bir tesisin işin profesyonellerinden hizmet alınması sırasındaki maliyetten çok daha yüksek olacağını söyledi.
“TÜRKİYE, DÜNYA HAVA KARGO TRAFİĞİNİN MERKEZİNDE”
Türk Hava Yolları (THY) Adana Kargo Müdürü Muhammed Kadri Günay, ise hava kargo ile yaş meyve ve sebze taşımacılığı alanında verdikleri hizmetleri anlattı.
İlk olarak yapılanmaları hakkında bilgi veren Günay, bünyelerinde 18 adet kargo uçağı, 92 adet geniş gövdeli uçak ve 221 adet dar gövdeli uçak olmak üzere toplam 331 adet uçak filosuna sahip olduklarını söyledi. 121 ülke ile dünyada en fazla ülkeye uçan, 251 dış hat noktası ile dünyada en fazla dış hat noktasına uçan THY Kargo’nun 305 nokta ile dünyanın en büyük 4’üncü uçuş ağına sahip olduğunu ifade eden Günay, Türkiye’nin dünya hava kargo trafiğinin merkezinde yer aldığını anlattı. 2018 yılında bir önceki yıla göre tonaj hacimlerinin yüzde 25’in üzerinde arttığını bildiren Günay, toplamda 1 milyon 413 bin tonluk taşıma gerçekleştirdiklerini söyledi. Ardından Afrika, Amerika, Asya Pasifik, Orta ve Güney Avrupa, Doğu Avrupa, Rusya ile Ortadoğu güzergahlarıyla ilgili detaylı bilgi paylaşan Günay, konuşmasını Adana Kargo Müdürlüğü hakkında verdiği bilgilerle sürdürdü. 55 kişilik ekiple çalıştıklarını ifade eden Günay, Adana ve Gaziantep çıkışlı direkt seferlerini ve yükleme kapasitelerini anlattı.
“DEPOLARDA GÜVENLİK ÜST SEVİYEDE”
Adana’daki depolama alanları hakkında da bilgi veren Muhammed Kadri Günay, şunları söyledi: “7 bin metrekare büyüklüğünde Adana çıkışlı iç hat giden ve ihracat deposuna sahibiz. Bin metrekare büyüklüğünde Adana varışlı iç hat gelen kargo muhafaza alanımız bulunmakta. Geçici depolama alanımız ise 2 bin metrekare büyüklüğünde. Depolarımızın güvenliğinin de üst seviyede olduğunu söyleyebilirim. 7/24 güvenliği sağlayan 17 silahlı güvenlik görevlimiz bulunuyor. Kargoların sürekli izlendiği CCTV sistemimiz bulunmakta. -5 ile +21 derece arasında ayarlanabilen 110 metreküp büyüklüğünde oda ile birlikte toplam 3 soğuk oda, termal battaniyeler, uçak altına kargo taşınırken kullanılan elektrikli, ısı dereceli kontenerler, yenilenen istif makinelerimiz bulunmakta.”
“OPERASYONEL HİZMETLERİMİZDE ÇEŞİTLİ AVANTAJLAR SUNUYORUZ”
Operasyonel olarak verdikleri hizmetleri ise Günay şöyle özetledi: “Dış hatlarda ihracatçılarımıza ve ithalatçılarımıza en iyi hizmeti verme garantisi sunuyoruz. Bölgedeki kuryecilik trendi sebebiyle ödenen yüksek navlunların engellenmesini hedefliyoruz. İç nakliye tarafımızca ücretsiz koordine edilerek iç nakliye bedeli, İstanbul’da yüklü ardiyeler ödenmesinin engellenmesi adına çalışıyoruz. Yeni yapılan gümrük düzenlemesiyle beyannamelerin 1-2 gün içerisinde kapatılarak, ihracatçılarımızın teşvik ve vergi iadesinden zamanında faydalanmasının sağlanması önceliğimiz. İç hatlarda ise Adana’dan direkt seferlerimiz olan İstanbul Atatürk, İstanbul Sabiha Gökçen ve Ankara Esenboğa Havalimanlarına 2 saat içinde ulaşım sağlıyoruz. Türkiye’nin havalimanı olan diğer tüm illerine 5-6 saat içinde teslimat yapıyoruz. Tonajlı ve düzenli gönderilerde indirimli navlunlar sunuyoruz. Zaman zaman parsiyel kamyon fiyatlarından daha düşük navlunlarımız olabiliyor.”
“HAVA KARGO İLE MEYVE TAŞIMASI ARTIYOR”
Türkiye’de hava kargo ile yaş meyve sebze ihracatına da değinen Muhammed Kadri Günay, hava kargo ile meyve taşımacılığının her geçen yıl arttığına dikkat çekti. 2016’da Türk Hava Yolları ile ortalama 2 bin 500 ton ihracatı yapılan yaş meyve sebze tonajının 2018’de yaklaşık 7 bin tona ulaştığını anlatan Günay, Çin ve ABD pazarının açılmasıyla bu tonajın çok daha artmasını beklediklerini söyledi.
Hava kargo ile karışık meyve, kiraz, karışık sebze, incir, erik, kayısı, çilek, marul, mantar, nar, limon, kavun gibi çok geniş yelpazede ürün taşındığına değenin Günay, “Gümrüklü havalimanları arasında en çok hava kargo ile yaş meyve sebze taşıması Adana’dan yapılmaktadır. Tüm Türkiye incelendiğinde Hong Kong, Suudi Arabistan, Seyşeller, Norveç ve Singapur hava kargo ile en çok meyve taşınan destinasyonlar arasında gösterilmektedir” dedi.
Ülke bazında da değerlendirme yapan Günay, şehir olarak bakıldığında 2018’de Adana çıkışlı en çok meyve sebzenin hava kargo ile taşındığı noktanın Hong Kong olarak görüldüğünü anlattı. Özellikle Suudi Arabistan, Singapur ve Malezya’nın diğer önemli destinasyonlar arasında gösterilebileceğini kaydeden Günay, “Her geçen yıl hava kargo ile taşınan ürün gamı, ürün çeşitliliği artıyor. Özellikle geçen sene sebze çoğunlukta olmak üzere meyve taşıması yapılan Maldivler, Seyşeller, Mauritius gibi pazarlar hala gelişime açıktır” değerlendirmesini yaptı.