HEDİYE EROĞLU
İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi yönetimi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde yaptığı basın açıklaması ile toplumu; barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını güvence altına alacak demokrasi mücadelesi verilmesi için savunma yapmaya çağırdı.
İlk olarak dernek binasında cezaevlerine mektup gönderme etkinliği düzenleyen İHD’ye HDP Mersin İl Teşkilatı üyeleri de destek verdi. Daha sonra İHD üyeleri, emek ve demokrasi güçlerinin desteğiyle Özgür Çocuk Parkı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı İHD Mersin Şubesi Eş Başkanı Hakkı Demir okudu.
“BM AYRIMCILIĞI ÖNLEMEDE YETERSİZ KALIYOR”
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 717inci yılınınkutlandığını söyleyen Demir, “Bu yıl da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını ve bunları güvence altına alacak demokrasi mücadelesi verilmesini savunmaya devam ediyoruz” dedi.
Demir, Birleşmiş Milletler örgütünün, varoluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamadığına dikkat çekti.
Kalıcılaşan OHAL’a dikkat çeken Hakkı Demir, KHK’lar ile de 125 bin 678’i kamu görevinden çıkarma olmak üzere toplam 131 bin 922 işlem gerçekleştirildiğini aktardı.
“YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLİYOR”
Yaşam hakkı ihlalleri, sadece devletin güvenlik güçleri tarafında gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı değildir. Üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen fakat devletin, ‘önleme ve koruma’ yükümlülüğünü yerine getirmeyerek neden olduğu ihlalleri de kapsamaktadır.
İHD ve TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 2019 yılının ilk 11 ayında; kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 10 kişi yaşamını yitirmiş, 4 kişi de yaralanmıştır.
Yine TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 2019 yılında, Türkiye’nin Suriye’nin kuzey doğusuna yönelik başlattığı askeri harekat sırasında, sınır hattında bulunan ilçelere havan mermisi vb. patlayıcıların isabet etmesi sonucu en az 19 sivil yaşamını yitirmiş, 132 sivil de yaralanmıştır. Bu süreçte en az 17 asker yaşamını yitirmiş, 33 asker de yaralanmıştır. Askeri harekat nedeniyle Suriye’de kaç silahlı militanın ve Türkiye’nin desteklediği paramiliter gruplardan kaç kişinin yaşamını yitirdiği konusunda sağlıklı veriler bulunmamaktadır. Cenevre merkezli BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR)
Türkiye'nin destek verdiği silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen sivillere yönelik infazlardan Türkiye'nin sorumlu tutulabileceğine dikkat çekti ve önleme yükümlülüğünü hatırlattı.
“İŞKENCE VE DİĞER KÖTÜ MUAMELE VAR”
Resmi gözaltı merkezlerinde, resmi olmayan gözaltı yerlerinde, sokakta, cezaevlerinde hemen her yerde işkence uygulamaları, yanı sıra toplantı ve gösterilerde güvenlik güçlerinin ‘işkence’ düzeyine ulaşan ‘aşırı ve orantısız güç kullanarak müdahalesi’ yaygınlaşmıştır. Ayrıca, toplumun farklı kesimlerinde iktidarın kontrolünü ve baskısını arttırmak, dehşet ve korku yaymak amacı ile işkencenin ve diğer kötü muamele biçimlerinin uygulandığına tanık olunmaktadır.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na (TİHV) 2019 yılının ilk 11 ayında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 840 kişi başvurmuştur. Başvuranların 422‘si aynı yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini belirtmişlerdir.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre ise 2019 yılının ilk 11 ayında gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muameleye uğradığını iddia eden kişi sayısı 830’dur.
Cezasızlık hâlâ işkence ile mücadelede en önemli engeldir. Faillere hiç soruşturma açılmaması, açılan soruşturmaların kovuşturmaya dönüşmemesi, dava açılan vakalarda işkence yerine daha az cezayı gerektiren suçlardan iddianame düzenlenmesi, sanıklara hiç ceza verilmemesi işkencecileri cesaretlendirmektedir.
CEZAEVLERİ KAPASİTESİNİN ÜZERİNDE DOLU
Adalet Bakanlığı verilerine göre 31 Aralık 2002 tarihinde yani AKP iktidara geldiğinde Türkiye cezaevlerinde 59 bin 429 mahpus bulunmakta idi. 15 Kasım 2019 tarihi itibarıyla 355 ceza infaz kurumunda toplam 286 bin 500 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Cezaevlerinde 3 bin 100 çocuk hükümlü ve tutuklu bulunurken, 780 çocuk ise anneleri ile birlikte cezaevlerinde kalmaktadır.
Adalet Bakanlığı mevcut 355 ceza ve infaz kurumunun toplam kapasitesini 220 bin 230 kişi olarak belirtmektedir. Bu durumda cezaevlerinde kapasite fazlası yaklaşık 66 bin tutuklunun ve hükümlünün bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu da cezaevlerinin fiziksel koşullarının daha da kötüleşmesine ve hak mahrumiyetlerinde ciddi bir artışa yol açmaktadır.
Cezaevleri ile ilgili bir diğer önemli konu da hasta mahpuslardır. İHD’nin Nisan 2019’da yayınlanan raporundaki verilerine göre hapishanelerde 457’si ağır olmak üzere 1334 hasta mahpus bulunmaktadır. Bu sayının artmasından endişe etmekteyiz” diye konuştu.
KÜRT SORUNUNA, DEMOKRATİK VE BARIŞÇIL ÇÖZÜM ÇAĞRISI
Açıklamasında Kürt sorununa da değinen Hakkı Demir, Kürt meselesinin çözümü için barışçıl ve demokratik çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması beklediklerini söyledi.
Yanı sıra Ortadoğu’daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nin hemen ardından başlayan ve halen süren silahlı çatışma ortamının, başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açtığını savunan Eş Başkan Demir, “Bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz.
2019’da 18 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Aylarca süren ‘sürekli sokağa çıkma yasakları’ sonucunda yaklaşık olarak 1 milyon 809 bin kişinin kasıtlı olarak ‘keyfi bir biçimde özgürlüğünden mahrum bırakıldığı’ belirtilmelidir. Devletin tamamen kontrolü altında bulunan bölgelerde ikamet eden kişiler temel haklarından ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmışlardır ve bu kişilerin su, yiyecek ve sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara erişimleri uzun süreli olarak yasaklanmıştır.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALLERİ KAYGI VERİCİ
Özellikle OHAL ilanıyla birlikte siyasal iktidarın basın üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü 2019 yılında da sürmüştür. Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi ihlaller yaşanmıştır. Bu yıl içinde de gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu vb. çok sayıda kişiye davalar açılmış, tutuklamalar olmuş, dergi ve kitaplar toplatılmıştır.
Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yüz binlerce lira para cezası ve onlarca yıl hapis cezası tehdidi altında bulunan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin başta olmak üzere birçok kişi her an hapse girme tehdidi altındadır
Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri 2019 yılında da karşılığını bulamamıştır. AİHM’nin zorunlu din derslerinin kaldırılması ve cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi ile ilgili kararlarının gereği yerine getirilmemiştir. Ancak 2018 yılında Yargıtay Aleviler lehine karar vermeye başlamıştır. Alevi, Hıristiyan ve Yahudiler radikal sünni ve ırkçı grupların tehdit ve nefret söylemlerine maruz kalmışlardır.
Vicdani ret hakkının hâlâ tanınmaması önemli bir insan hakkı ihlali olarak varlığını korumaktadır.
“TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ YOK”
2019 yılı kural olarak barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı, ancak keyfi bir şekilde izin verildiği ölçüde istisnai olarak toplantı ve gösteri yapılabileceğinin olağan hale getirilmeye çalışıldığı bir yıl olarak yaşanmıştır. Bir başka deyiş ile 2019 yılı bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri özgürlüğü açısından da ihlallerin ve kısıtlamaların kural haline getirildiği bir yıl olmuştur. LBGTİ+’ların yıllardır gerçekleştirdikleri Trans ve Onur Yürüyüşleri bu yıl da birçok ilde yasaklandı. Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda her hafta yaptıkları oturma eylemi üzerindeki yasak derhal kaldırılmalıdır.
SEÇME VE SEÇİLME HAKKI İHLALLERİ
31 Mart 2019 günü gerçekleştirilen yerel seçimlerle ilgili olarak İHD’nin hazırladığı seçim süreci ile ilgili raporda çeşitli tespit ve öneriler yer almıştır. Buna göre, AGİT kriterlerine göre antidemokratik bir seçim süreci yaşanmış, 31 Mart seçim sonuçları siyasi iktidar lehine değiştirilmek istenmiş, bu kapsamda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri yenilenmiş HDP’nin kazandığı 5 ilçe belediyesine KHK ile ihraç edilen kişilerin seçildiği bahane edilerek bu kişilerin mazbataları iptal edilip adeta belediyelere el konulmuştur. 2019 yine birçok hak bakımından ihlalin yaşandığı bir yıl oldu.
2019 yerel seçimleri sonrasında seçilmiş Belediye Başkanı,Belediye Eş Başkanı,İl Genel Meclisi Üyesi ve Belediye Meclis Üyesi 61 kişiye KHK’lı oldukları gerekçesiyle mazbataları verilmemiş,HDP’li 5 Belediye Meclis Üyesi ve 2 İl Genel Meclis Üyesi de bu süreçte tutuklanmıştır.
HDP’nin Diyarbakır, Mardin ve Van başta olmak üzere kayyım atanan belediye sayısı bugün itibariyle 28 olmuştur.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET ÖNLENMELİ”
Kadınların yaşam hakları başta olmak üzere birçok hak ve özgürlükleri engellendi.
2019 yılının ilk 11 ayında en az 305 kadın erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. En az 46 kadın tecavüze, 204 kadın tacize, 556 kadın şiddete maruz kaldı. Resmi rakamlar ise şiddete uğrayan kadın sayısının 10 binlerle ifade edildiğini, şiddet sonucu yaşamını yitiren kadın sayısının ise daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Eşbaşkanlık sistemine yönelik sergilenen olumsuz tutumları da kadın iradesine yönelik saldırı olarak nitelendiriyoruz.
İstanbul Sözleşmesi ve 6283 sayılı yasalar uygulanarak kadına yönelik şiddetin önüne geçilmesi sağlanmalıdır.
“MÜLTECİLER/SIĞINMACILAR/GÖÇMENLER İÇİN DAHA FAZLA ÇABA GÖSTERİLMELİ”
Türkiye’de 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama nedeniyle hukuki anlamda mülteci statüsü alabilmiş yalnızca 28 kişi bulunuyor. Ancak gerçek anlamıyla ele alındığında İçişleri Bakanlığı’nın son açıklamasına göre Türkiye’de toplam mülteci sayısı 4,9 milyondur. Bunun 3 milyon 634 bini geçici koruma kapsamında, 337 bini uluslararası koruma kapsamında bulunmaktadır.
Mülteciler konusunda Türkiye’nin tutumu 2019 yılında da değişmemiştir. Mültecilerin sorunlarına kalıcı çözümler üretilememektedir
Son söz yerine; insan eliyle gerçekleştiği için önlenebilir olan Türkiye ve dünyadaki bu kötücül sürecin son bulması ve barışçıl, demokratik, insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceğimiz aşikârdır. İnsan haklarının amacı, bireylere insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlamaktır” şeklinde konuştu.