Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim İnan, Elazığ’da, odak noktası Sivrice olan, 24 Ocak’ta meydana gelen ve 41 kişinin ölümüne neden olan 6,8 büyüklüğündeki deprem ve Türkiye’nin depremselliğini İHA muhabirine değerlendirdi. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralılara da acil şifalar dileyerek başlayan Prof. Dr. İnan, depremin çok acı bir olay olduğunu vurguladı.
“ÜLKE TOPRAKLARININ YÜZDE 95’İ DEPREM RİSKİ ALTINDA”
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunun altını çizen Prof. İnan, “Ülke topraklarının yüzde 95’i deprem riski altında. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de depremleri oluşturan ana faktör fay hatları. Ülkemizde, biri Kuzey Anadolu Fayı, diğeri Doğu Anadolu Fayı olmak üzere iki tane son derece aktif ana fay hattı var. Kuzey Anadolu Fayı, ülkemizi doğudan batıya doğru kat eden bin 350 kilometre uzunluğunda bir fay sistemi. Bu fay sistemi, İstanbul depremini de etkileyecek bir fay sistemi. Kuzey Anadolu Fayı ile Sivrice depremini oluşturan Doğu Anadolu Fayı, Karlıova’da birleşirler. Doğu Anadolu Fay sistemi, Karlıova’dan kuzeydoğu-güneybatı istikametinde uzanan 750 kilometre uzunluğunda bir fay sistemidir. Bu faylar tek parça halinde değil, çok sayıda parçaların (segmentlerin) bir araya gelmesiyle oluşmuş bir fay sistemidir. Bu faylar milyonlarca yıldan beri deprem üretiyorlar, milyonlarca yıl daha da deprem üretecekler” diye konuştu.
“HER YIL DÜNYADA 3,5 MİLYON, TÜRKİYE’DE 41 BİN DEPREM OLUYOR”
“Tüm dünyada her yıl 3,5 milyondan fazla deprem oluyor. Ülkemizde ise her yıl 41 bin tane deprem oluyor” diyen İnan, Türkiye’nin bu depremlerden çok büyük zararlar görebildiğine işaret etti. İstanbul, Manisa Akhisar ve son olarak Sivrice depremlerini örnek veren İnan, “Sivrice de Doğu Anadolu Fayının bir parçası. Sivrice’nin bulunduğu bölgedeki parça bugün kırılmış vaziyette. Bu parçanın kırılmasıyla AFAD verilerine göre 6,8, Kandilli verilerine göre 6,6 büyüklüğünde bir deprem üretmiş. Bu, orta büyüklükte bir deprem. Bunlar, yüzeyde 60-70 kilometrelik bir kırık hattı oluşturabilirler” ifadelerini kullandı.
“BİZ DEPREME, ‘GEL ARKADAŞ BİZİ YIK’ DİYORUZ”
Elazığ depreminde can kayıpları olduğunu ve binaların yıkıldığını belirten İnan, “Dolayısıyla bu bölgedeki fay hatları hem yıkım yapıyor hem de verimli toprakları, alüvyonları, gölleri oluşturuyor. Buraların da zemini kötü olduğu için siz bu zemin üzerine binaları yaptığınız zaman ve kalitesiz, çürük bina yaptığınız zaman, çimentosundan demirine, etriyelerden bağlayıcı sistemine kadar yanlış ve eksik kullanmışsak biz depreme, ‘Gel arkadaş bizi yık’ diyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Sivrice depremini, ‘zemin’ ve ‘bina kalitesi’ olmak üzere iki ana nedene bağlayan Prof. Dr. İnan, bunların da yıkılan binalardan çok net görüldüğünü söyledi. İnan, “Eğer zemininiz kötüyse bina zemine doğru gömülür; üçüncü kat birinci kata inebilir ya da bina yan yatabilir. Bu durumda belki yaşam hasarı biraz daha az olabilir. Yapı kaliteniz çürük ve kötü olursa bina üst üste iskambil kağıtları gibi dizilebiliyor. Bu da çok büyük hasara neden oluyor. Sivrice’de gördüklerimiz bize, bu bölgedeki binaların kalitesinin düşük olduğunu, zeminin gevşek alüvyonal zemin olduğunu kanıtlıyor” dedi.
“KAHRAMANMARAŞ TARAFINDA 145 KİLOMETRE UZUNLUĞUNDA PARÇALAR VAR. BUNLAR KIRILDIĞI ZAMAN 7 VE ÜZERİNDE DEPREM ÜRETEBİLİR”
Sivrice depremini oluşturan fayın, bundan sonra meydana gelebilecek depremleri nasıl etkiyeceğine dair de bilgiler veren Prof. Dr. İnan, bu durumun Kuzey Anadolu Fay Sisteminde çok fazla görüldüğünü kaydetti. Kuzey Anadolu Fayının Karlıova’dan başlayarak Marmara Denize kadar gittiğine dikkat çeken İnan, şunları söyledi: “Kuzey Anadolu Fayında doğudan batıya doğru bir göç var. İlk başta 1939’da Erzincan depremini oluşturan parça kırılıyor ve 300 kilometre uzunluğunda. Daha sonra Refahiye, Suşehri, Kargı-Ladik, Bolu, Abant ve 1999’da Marmara oldu. 1939’dan 1999’a kadar o parçalar kırıldı, şimdi kırılacak nokta Marmara Denizinden geçen parça. Gelecekte İstanbul konusunda en büyük sıkıntı o. Doğu Anadolu Fayında ise bu kadar doğrusal bir yol izlemese de 2003’te Bingöl depremi oldu. Daha sonra Kovancılar bölgesinde bir deprem oldu; şimdi de Sivrice. Sivrice de bunların güneybatıya doğru devamı. Böyle bir göç varsa, Doğu Anadolu Fayı da sol yanal doğrultu atımlı bir fay; bu şekilde hareket ediyor; hareket ettiği zaman Sivrice’deki enerji açığa çıktı ama devamına enerji birikmeye başladı. Bu hat da Pötürge hattı. Daha sonra da Sürgü ve Kahramanmaraş’a doğru giden çeşitli parçalar var. Bunlar da parça parça kırılacak demektir. Buraya enerji birikimi var şu anda. Ama bunun ne zaman bir deprem üreteceğini söylemek; bugün hiçbir yer bilimcinin ‘şu tarihte, şu saatte, şurada deprem olacağını’ söylemesi mümkün değil. Ancak, biriken bir enerji söz konusu; ‘Gelecek yıllar içinde deprem olabilir’ demek doğrudur.”
Bu bölgedeki olası depremin büyüklüğüne ilişkin de İnan, “Büyüklük, kırılan parçayla doğru orantılıdır. Eğer fay 70 kilometre ve üzerindeyse büyüklük 6,5-7’ye yaklaşabilir. Marmara depremini oluşturan büyüklük 7,4’tür. Orada 120 kilometre uzunluğunda bir yüzey kırıldı. Sivrice’de ise 60-70 kilometre arasındaki yüzey kırığı olabilir. Pötürge bölgesinde bazıları 70 kilometre, bazıları Kahramanmaraş tarafında 145 kilometre uzunluğunda parçalar var. Bunlar kırıldığı zaman 7 ve üzerinde deprem üretebilir ve bunlar da o bölge için yıkıcı olabilir” diye konuştu.
“’NE ZAMAN DEPREM OLACAK’ SORUSUNU BIRAKIP, SAĞLAM ZEMİNLER ÜZERİNE SAĞLAM BİNALAR YAPMAK ZORUNDAYIZ”
Prof. Dr. İnan, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini anımsatarak, şu uyarılarda bulundu: “Bilimsel çalışmalar depremlerin ülkemizi milyonlarca yıldan beri tehdit ettiğini ve milyonlarca yıl daha da devam edeceğini kanıtlamaktadır. Yüzde 95’i deprem riski altında bulunan ülkemizde, ‘ne zaman deprem olacak, kaç büyüklüğünde olacak, bizim şehrimizi etkileyecek mi’ gibi soruları bir kenara bırakıp, sağlam zeminler üzerine sağlam binalar yapmak zorundayız. Ayrıca var olan bina stoklarını da bir an önce ve acilen güçlendirmek gerekmektedir. Bunun yanı sıra halkımıza deprem konusunda gerekli eğitimlerin verilmesi ayrıca önem taşımaktadır.” (İha)