Haber Merkezi
CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bir konuşma yaptı. Korona virüsünden ölenleri anarak konuşmaya başlayan Antmen, “Öncelikle bu günlerde doktorlarımıza ve tüm sağlık çalışanlarına, market çalışanlarımıza, kargo çalışanlarımıza ve PTT çalışanlarımıza şükranlarımı iletmek istiyorum. Bugünler geçecek. İnşallah biz bu günleri, bu salgın hastalığı umarım en az hasarla atlatırız. Şimdi gönül isterdi ki bugün kahramanca ve fedakârca çalışan sağlık emekçilerimiz için sağlıkta şiddet yasasını konuşsaydık. Gönül isterdi ki konuşmak zorunda olduğumuz bu af yasası yerine vatandaşlarımızın evlerinde nasıl kalacağını konuşsaydık. Emekçiler için işçiler için neler yapabilirdik onları konuşsaydık” dedi.
“ÜLKEMİZDE VERİLEN HÂKİM KARARLARININ NEREDEYSE YARISI HATALI”
İnfaz Yasa Teklifi hakkında konuşan Antmen şunları söyledi;
“İçinde gerçekten olumlu ve iyi hükümler de var. Emek veren arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz ama keşke dediğim gibi iki yıllık süreçte bu infaz düzenlemesini ya da af düzenlemesini yapmış olsaydık. Bu teşekkürden sonra tarihe not düşmek anlamında eleştirilerimizi de sıralamamızda yarar var. Bu düzenleme ne siyasi partiler tarafından ne demokratik kitle örgütleri tarafından ne barolar tarafından ne de kamuoyu tarafından yeterince tartışılamadı. Teklife göre Türk ceza infaz sistemi köklü bir değişikliğe uğrayacak ve infaz hâkimliği önemli bir rol alacak ancak birçok gazeteci bu düzenleme içerisinde yer almıyor. Bu durum, Anayasa ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere açıkça aykırıdır. Mevcut durumda gazetecilerin ve siyasilerin tutuklu ya da hükümlü hâlde tutulması açık bir hukuksuzluktur. Bahsini geçirdiğimiz hukuksuzluk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarında açıkça göze çarpmaktadır. Düzenlemede on yılın üzerinde olan cezalarla terör ve kasten öldürme gibi önemli suçlardan mahkûm olanların tahliyesine cumhuriyet savcısının başkanlık edeceği bir kurul karar verecek deniliyor. Öncelikle ve özellikle terör suçları başlığı altında siyasi suçların da yer almaması gerekiyor. Bunun ayrımının iyi yapılması lazım. Hain ve alçak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, OHAL sürecinde 5 binden fazla FETÖ terör örgütü üyesi hâkim ve savcı Adalet Bakanlığından ihraç edildikten sonra maalesef yerlerine birçok AKP il ve ilçe teşkilatlarında görev yapmış avukatlar atandı. İşte hukuki standart anlamında, objektif ve evrensel değerlendirme kriterlerinin bu izleme kurullarında da uygulanıp uygulanmayacağı müphem. Düzenlemede siyasi mahpuslar, ‘tweet’ atan, yazı yazan, siyaset yapan kişiler yok. Bu konu hem demokrasiye hem de uluslararası arenada ülkemize zarar veriyor ve düzenlemeye eklenmemiş. Ve maalesef ülkemizde verilen hâkim kararlarının neredeyse yarısı hatalı, özellikle mesleğe yeni giren hâkimlerle ilgili olarak son derece ciddi hataların yapıldığını, duruşmaları dahi yönetemediklerini maalesef görmekteyiz. Evet, bu düzenlemede çıkacak, yatacak ya da indirime gidecek olanların adil, eşit bir affa uğraması gerektiği tartışılmalıdır.
“TÜRKİYE AVRUPA'DA, 43 ÜLKE ARASINDA 1'İNCİ SIRADA”
Sayın Cumhurbaşkanını eleştirdi diye, "tweet" attı diye insanlar cezaevinde; lise talebesi bir "tweet" atıyor, ışık hızıyla gözaltına alınıyor ama yıllarca bazı dosyalar bekliyor. Yıllarca bazı dosyaların iddianameleri bile yazılmıyor. Bu, açık ve net cumhuriyet savcılarının görevi ihmalidir ve Türk Ceza Kanunu'nda suçtur. Onların bunu bizden daha iyi bilmeleri gerekiyor. İşte, cezaevlerine bakalım: 2002'de 59.429 mahkûm ve tutuklu, 2003'te 64.296, 2004'te 57.093, 2005'te 55.087, 2006'da 70.277, 2008'de 103.275 -ve tırmanıyor- 2009'da 116 bin, 2010'da 121 bin civarında, 2011'de 128.604, 2012'de 136 bin, 2013'te 144 bin, 2014'te 156 bin, 2018'de 154 bin, 2019'da 282 bin ve bugün itibarıyla 2020 ilk üç ayda 300 bin, inanılmaz bir rakam. Türkiye, cezaevlerinde bulunan tutuklu, hükümlü sayısı bakımından Avrupa'da, 43 ülke arasında 1'inci sırada yer alıyor. Keşke hukukun üstünlüğünde 1'inci sırada yer alsaydık, keşke adil yargılamada ve bağımsız yargılamada 1'inci sırayı alsaydık. Evet, maalesef, vatandaş yargıya güvenmiyor. Bunu, sadece biz değil, yargının en tepesindeki insanlar dahi söylüyorlar.
“TÜRKİYE ADALETİ AYAKLAR ALTINDA”
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz affa karşı değiliz ancak nasıl bir af; onu düşünmek gerekiyor. Düşünce suçları, gazeteciler ve topluma kazandırılmasında mahzuru olmayan vatandaşlar için af çıkarılmasına karşı değiliz. Af eğer toplumsal barışı sağlamıyorsa, hukuksuzluğu önlemiyorsa ve vatandaşların tamamının gönlü razı değilse buna ‘af’ demek veya ‘infaz düzenlemesi’ demek bile doğru değildir. Bakın, gelişmiş hukuk sistemlerinde genel af veya herhangi bir af söz konusu değildir, olmaz ama adaletsizlik ve hukuksuzluk her yanımızı öyle sarmış ki durmadan af konuşuyoruz, herkes af istiyor. İnsanlar suçu işliyor, ondan sonra infazının fazla olmaması için, cezadan kurtulmak için ‘af’ diyorlar. Türkiye adaleti o kadar ayaklar altına aldı ki şu anda dünyayı korona virüsü sarmış durumda, aşısı yok ama Türkiye'deki adaletsizlik belki bundan çok daha önemli.
“NEDEN DÜŞÜNCE SUÇLARINI, SİYASİ SUÇLARI DEĞİL DE SADECE ADİ SUÇLARI BURAYA KOYUYORUZ?”
Bakın, şunu da söylemek lazım: Türkiye'de af konusunda tartışılması gereken daha can alıcı hususlar var. Neden düşünce suçlarını, siyasi suçları değil de sadece adi suçları buraya koyuyoruz? Neden kavgada güçsüz olduğu için hayatını kaybeden burada değil de güçlü olup bir insanın canına kıyana ‘kader mahkûmu’ diyoruz? Neden yüzüne kezzap atılan genç kadının yanında değiliz, neden genç kadına ‘mağdur’ demiyoruz, neden onun hayatını mahveden kişi için burada af getirmeyi konuşuyoruz? Evet, af adil olmalı, af eşit olmalı, af toplumsal barışı sağlamalı. Maalesef, bugün Türkiye'deki yargıya güven endeksi eksi yüzde 70'lerde yani Türkiye'nin yüzde 70'i yargıya güvenmiyor. Bizim bir an önce bunu sağlamamız gerekiyor.
“SAVCILAR GÖREVLERİNİ YAPMIYOR”
Bu tablo ortadayken Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcılarımız, Grup Başkan Vekillerimiz partimizin af konusundaki görüşlerini anlattılar. Şimdi, özgürce konuşmak, hakaret etmeden dahi eleştirmek suç; böyle bir ortamdayız. Hatta öyle ki eleştirmek, haber yapmak, demokratik anayasal hakları kullanmak adam öldürmekten daha büyük suç hâline getirildi. Gasp, darp, çıkar amaçlı suç şebekesi kurmak, dolandırıcılık suç değil veya affa uğrayacak. Bakın, bu sözlerimiz eleştiriliyor ama her gün ya ekranlarda ya gazetelerde ya da iktidara yakın kaynaklarda birileri birilerini hedef gösteriyor, tehdit ediyor ama hiçbir savcı çıkıp bunlarla ilgili hukuki bir işlem yapmıyor. Her gün birisi laikliğe karşı, devrim kanunlarına karşı konuşuyor, şeriat propagandası yapıyor ama görevi olmasına rağmen tek bir savcı çıkıp işlem yapmıyor. Kurucumuz, kurtarıcımız, ebedî Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk'e açık şekilde hakaret eden, küfür eden vatandaşa bir de koruma polisi veriyoruz ama savcılar bu konuda görevlerini yapmıyorlar.
Öyle bir noktaya geldik ki ‘Düşüncesini ifade edenler içeride kalsın; dolandırıcılar, uyuşturucu satanlar, çıkar amaçlı suç örgütü kuranlar, gasp, darp, hırsızlık, dolandırıcılık yapanlar, kadına şiddet uygulayanlar dışarı çıksın.’ mı diyeceğiz? Evet, bir af olacaksa, olmalıysa eşit, adil ve hakkaniyetli olmalı. Maddeler üzerinde ayrı ayrı konuşalım. Affın çıkmasına veya -siz ‘infaz düzenlemesi’ diyorsunuz- infaz düzenlemesinin yapılmasına geneli itibarıyla karşı olmamakla birlikte pek çok düzelmesi gereken, düzeltilmesi gereken maddeler var. Bunu da umarım adalet Komisyonu olarak yaparız.”