COVİD-19, DAYANIŞMAYLA ATLATILIR!


 

Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının ciddi sıkıntılar çektiğini belirten SES Mersin Şube Eş Başkanı Özge Göncü, yaşanan durumun dayanışmayla atlatılabileceğini belirtti.

AYŞENUR ÖNAL

Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Mersin Şube Eş Başkanı Özge Göncü, Mercan TV’de yayınlanan gazeteci Hediye Eroğlu’nun hazırlayıp sunduğu Arka Plan Programına katılarak sorularımızı cevapladı. Pandemi sürecinin iyi yönetilebilmesi için hiyerarşik yapılanmanın düzenlenmesi gerektiğini belirten Göncü, “Bir hiyerarşi üzerinden bu işi yönetmek hem iş barışını engelliyor, hem ücretlerde ayrım yapılabilmesini sağlıyor, hem koruyucu kişisel donanımda ve söz hakkında çeşitli sıkıntılar yaratıyor. Bu da insanlarda işe bağlanma ve psikolojilerini etkiliyor. Maksimum verim bu şekilde alınmaz” dedi.

“ALIŞKANLIKLARIMIZ DEĞİŞMELİ”

SORU: Korona süreci sizin gözünüzde nasıl ilerliyor, toplumu koruma adına ne söylemek istersiniz?

Ö. GÖNCÜ: İnsanların bütün alışkanlıklarının değişmek zorunda olduğu çok zorlu bir süreç. Bunun yanında psikolojik olarak kendimizi korumamızın çok zor olduğu bir dönem, panik halinin çok yaygın olduğu bir dönem. Bir yanda da aslında kurumların güvenilirliğinin de sınandığı bir dönem. Biz çalıştığımız kurumlarda çeşitli güvenlik önlemlerini zaten istiyorduk, böyle bir pandemi durumunda taleplerimiz fazladan yerine getirilmeye başlanmış durumda, bir yandan da nelerin olmadığını gördüğümüz bir dönem.

“NORMAL ZAMANDA BİLE EN RİSKLİ GURUPTA OLAN İNSANLAR SAĞLIK EMEKÇİLERİ”

SORU: En riskli grupta sağlık emekçileri var. Bu hizmet verme sürecini nasıl anlatabiliriz?

Ö. GÖNCÜ: Pandemi sürecini geçelim, normal zamanda bile en riskli gurupta olan insanlar sağlık emekçileri. Kanınızı alan kişi o, yüzüne öksürdüğünüz kişi o. Bunun dışında laboratuarlardaki kimyasallardan ve bulaş içeren numune örneklerinden bulaşma ihtimali olan yine sağlık emekçileri. Psikolojisi zor servislerde çalışıp, örneğin onkoloji yatılı servisinde ya da acil servislerde çalışıp sağlıkta şiddete maruz kalma ihtimali çok daha yüksek olan sağlık çalışanları, bir diş protez laboratuarında çalışıp silikosize maruz kalma ihtimali çok yüksek olanlar yine sağlık emekçileri. Türkiye genelinde de şu çalışmayı yapıyoruz, iş ve işçi sağlığı yasası var çıkan ama tam uygulanması sürekli ertelenen bir yasa. Pandemi olduğu durumdaysa zaten gündelik hayatın durduğunu düşünürsek tek müdahale edenler sağlık emekçileri. Üstelik alarm durumlarında ve iş yükü fazla bir şekilde çalışacaklar ki kendilerinden ve sağlıklarından endişe edeceklerini düşünürseniz; şu anda toplumun tam bir şekilde desteklenmesi gereken, güvenli bir iş koşulunun sağlanması gereken en önemli kesimi.

“SAĞLIKTA ŞİDDET DEDİĞİMİZ ŞEY ASLINDA SİSTEMLİ BİR ŞEYDİR”

SORU: Sağlık çalışanlarının hasta olmadığına, yorulmadığına, dinlenmediğine, mesai gözetmediğine dair bir algı var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ö. GÖNCÜ: Bu algının son dönemlerde oluştuğunu düşünüyorum ben. Pandemi ilan edilmeden önce biz tam 15 Mart’ta sağlıkta şiddet beyaz önlük eylemi yapacaktık Ankara’da. Oradaki söylemlerimiz ile örtüşüyor. Orada şunu söylüyoruz, sağlıkta şiddet dediğimiz şey aslında sistemli bir şeydir ve beslendiği çeşitli mekanizmalar vardır. Bu mekanizmalar sağlıkçının dinlenme hakkının unutulduğu, güvenli çalışma koşulları sağlanmadığı halde sağlık hizmetini alan kişiyle yüz yüze getirildiği sağlık sistemi yüzünden sağlıkta şiddetin doğduğunu düşünüyoruz. Psikolojik bir algı yaratımı var. Son dönemde normalde sağlık çalışanlarının personel dinlenme odalarının azaldığını görüyoruz, mekansal olarak. Dinlenme hakkının olmadığı, sürekli çalıştığı ayrıca sanki sürekli yan gelip yatıyormuşlar gibi bir hava yaratılıyor. Bu hem sağlık çalışanlarını ruhsal olarak yoruyor, hem mesleki tatminlerini azaltıyor, hem de şiddete açık hale getiriliyor.

“HASTALIKLAR VE HASTALAR SAYIYLA ÖLÇÜLMEYE BAŞLANDIĞINDA İNSAN HAYATI SAYIYA DÖNÜYOR”

SORU: Sağlık çalışanlarına yönelik bir performans belirleniyor. En çok hastaya bakan en iyi hekim olarak görülüyor. Bu durum da hastanın sinirlenmesine ve sağlıkçının şiddetle yüz yüze kalmasına sebep oluyor. Siz bu konuda ne söylersiniz?

Ö. GÖNCÜ: Hastalıklar ve hastalar sayıyla ölçülmeye başlandığında insan hayatı sayıya dönüyor. Bizim temel sıkıntılarımızdan bir tanesi aldığımız temel ücretin insanca yaşamaya yetecek bir ücret olmasıydı. Sağlıkçıların yaptıkları işler hem ruhsal, hem de bedensel olarak yıpratıcı. Dolayısıyla biz bunun temel ücretimize yansıtılmasını istiyoruz. Sağlıktaki sorun temel ücretin ayrı ekstra işlerle desteklenerek bir bütün oluşturması. Yani parçalı ödeme var. Ama bu ekstra ödemeler emekliliğe yansımıyor, çeşitli durumlarda bunların düşmesiyle temel ücret kavramı ortadan kalkıyor ve güvencesiz bir maaş ortamı ortaya çıkıyor. Bu noktada sağlık sistemi bize ne kadar çok hastaya bakarsan o kadar ücret alırsın. Böyle olunca sağlığın niteliğinden çok uzakta oluyor. Bu durum mesleki tatmini yok eden bir şey. Ben bu işi niye yapıyorum ki diyorsun ve mekaniğe dönüyor.

‘YAŞATMAK İÇİN, YAŞAMALIYIZ’

SORU: Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının durumu nasıl?

Ö. GÖNCÜ: Pandemi alarmı verildiği anda Türkiye’de şöyle bir sağlık çalışanı profili var; yıllardır talepleri karşılanmamış, 3600 sözü edildiğinde bile geçen aylarda önce polislere ve öğretmenlere diye bir söylem çıkarılmış, üstüne üstelik şiddet hak ediyor gibi bir algı yaratılan ve her zaman stres altında çalışan, yorgun ve psikolojisi kırılgan sağlık çalışanları var. Sağlık çalışanları bu haliyle bizi ayakta tutmaya çalışıyor. Neyse ki arkadaşlarımız çok özverili ve etik çalışıyor. Yinede taleplerimizin ivedilikle karşılanması öncelikli talebimiz. Durum git gide sıkıntılı hale gelecek ve toplum olarak hazırlıklı olmamız lazım. Sağlık çalışanlarının bir sloganı var şimdi ‘Yaşatmak için, yaşamalıyız’ önce sağlıkçılar korunmalı. Önemli olan sağlık çalışanının o virüsü kapmaması ve kişisel korunmanın yapılabilmesi.

“HIZLA 4 VARDİYA SİSTEMİNE GEÇİLMESİNİ TALEP EDİYORUZ”

SORU: Günlerce süren bir alkış eylemi yapıldı. Bu konuda ne hissettiniz?

Ö. GÖNCÜ: Alkış eylemi çok güzeldi, çok moral verdi. Ama Sağlık Bakanı 3 ay ekstra ödemeyle takviye yapacağız gibi bir açıklaması oldu. En önemli konulardan birisi alkış. Evet, tamam güzel ama hala 24 saat çalışan karantina hastaneleri var, bu çok büyük bir risk. Hızla 4 vardiya sistemine geçilmesini talep ediyoruz. Bunun dışında büyükşehir belediyesi tarafından bir uygulama başlatıldı. Sağlık çalışanlarının ücretsiz belediye otobüslerine binmesi. İlk başta kulağa çok pozitif ve ayrımcı bir uygulama gibi geliyor ama şöyle bir sıkıntı var burada; zaten pozitif olma riski yüksek olan sağlık çalışanlarının aslında yoğun olarak yaşlıların kullandığı toplu taşımayı kullanmaları çok doğru değil. bu geçici önlem yerine biz en baştan beri sağlık çalışanlarına ücretsiz servis istedik. Şehir hastanesi yapıldığından beri bunu talep ediyorduk ama artık böyle bir ortamda ertelenebilir bir yanı yok.

“MAKSİMUM VERİM BU ŞEKİLDE ALINMAZ”

SORU: Sağlık çalışanları ve yönetim açısından ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz?

Ö. GÖNCÜ: Sanırım sağlık sektörü en hiyerarşik yapılanmaya sahip bir sektör. Sağlık alanını şu şekilde yönetiliyor; en başta doktor, onun altında hemşireler ve diğer sağlık çalışanları gibi bir piramit düşünebilirsiniz. Bir hiyerarşi üzerinden bu işi yönetmek hem iş barışını engelliyor, hem ücretlerde ayrım yapılabilmesini sağlıyor, hem koruyucu kişisel donanımda ve söz hakkında çeşitli sıkıntılar yaratıyor. Bu da insanlarda işe bağlanma ve psikolojilerini etkiliyor. Maksimum verim bu şekilde alınmaz bence. Ama aynı işte, aynı riskler altında da çalışıyorlar. Bunun çeşitli düzenlenmelerinin yapılıp adaletin sağlanmasını istiyoruz. Kamu için bu riskleri göze alıyoruz ve gündelik hayat durduğunda bu riskler daha çok ortaya çıkıyor.

“SESİMİZİ DUYURABİLECEĞİMİZ TEK YER SENDİKALAR”

SORU: Bu durumlarda sendikalı olmanın önemi de bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Yani çalışılan ortamda sağlık emekçisinin korunmaya, maskeye ihtiyacı varsa böyle bir ortamda sesini duyurabileceği tek ortamda sendika olmuş oluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ö. GÖNCÜ: Sesimizi duyurabileceğimiz tek yer sendikalar. Zaten iş yerlerinde bunları doğru yapmadığımız sürece tepeden gelen önlemler çok atıl kalabiliyor. İş yerleri bizimse ki bizim, verdiğimiz hizmet bizimse ki bizim birlikte iyileştirebileceğimiz şeyler bunlar. İki talebimiz daha var. Sağlıkta Şiddet Yasası acilen çıksın. Bu sistematik bir sorundur, münferit bir sorun değildir. Pandemi süresince de her şüpheliye test yapılabilecek kadar test kiti getirilmesini ve sağlık çalışanlarına da her 3 güne bir bu testin yapılabilir olmasını talep ediyoruz.

“DAYANIŞMAYLA ATLATILACAK BİR DURUM, BUNU HİÇ UNUTMAMAK LAZIM”

SORU: Vatandaşa bu noktada ne düşüyor, siz ne öneriyorsunuz?

Ö. GÖNCÜ: Zorunlu olmadıkça hastanelere gitmemeli, eczaneleri meşgul etmemeli, sokağa çıkmamalı. Bu durumda ‘Evde Kal’ uyarısı çok önemliydi. Ama evde kalırken evde kalma biçimlerini de tartışmak lazım. Bu süreçte üretim yerleri hala üretime devam ediyor. ‘Evde kal’ toplumsal bir durum. Evden çıkan bir kişi bile varsa, o hala bulaş sağlayabilir. Bunun Türkiye genelinde sağlanması için ses çıkarmak gerekiyor. Bireysel önlemlerin alınması gerekiyor. Ellerimizi yüzümüze değmemeliyiz, ellerimizi yıkamalıyız. Bu önlemleri aldıktan sonra eğer ki kendimizde bir sıkıntı hissediyoruz, ama korona dışı bir hastalıksa bunun mümkün olduğunca evden çözmeliyiz. Aile hekimleri telefonla destek veriyor.  Mümkün olduğunca evden dışarı çıkmaya gerek yok. Eğer ki koronadan şüpheleniyorsak koruyucu ekipmanlarımızı takıp, en yakın hastaneye en az temas edeceğimiz şekilde gitmeliyiz. Bizim çalışan arkadaşlarımız Dünya Sağlık Örgütünün önerilerine göre zaten önlemlerini alarak tedaviyi yapıyor, hastane yönetiminin de bu noktada tedbirleri almasını talep ediyoruz. Hastaneye giden vatandaşların; sağlıkçılarında nasıl bir ortamda çalıştıklarını, onlarında evde çocukları olduğunu ve bulaş tehlikesiyle yüz yüze olduklarını ve buna rağmen işten kaçınmadıklarını, hala orada bu çalışma koşullarında çalışmaya devam ettiklerini unutmamalarını istiyoruz. Birde bu durum dayanışmayla atlatılacak bir durum, bunu hiç unutmamak lazım. Bu dayanışmayı yavaş yavaş belediyelerinde katkısıyla kurmaya çalıştık. Sivil inisiyatifler de ortaya çıkacaktır yakında. Elbette bu kurumlar dayanışmayı sağlayacaktır ama Türkiye’de iki önemli kurum var Afad ve Kızılay. Onlarında üstlerine düşeni yapması konusunda harekete geçmelerini istemeliyiz.


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA