HEDİYE EROĞLU
Milletvekili sıfatından çok çiftçilik sıfatını kullanan ve bununla da övünen CHP Mersin Milletvekili ve TBMM Tarım ve Orman Komisyonu üyesi Cengiz Gökçel, gazeteci Hediye Eroğlu’nun hazırladığı Mercan TV’de yayınlanan Arka Plan Programı’na konuk olarak çiftçinin, tarımın sorunlarına ışık tuttu ve çözüm önerilerini sıraladı.
Pandemi sürecinde gıdanın stratejik öneminin bir kez daha anlaşıldığını vurgulayan Gökçel, ancak bugün Türk çiftçisinin borç batağında olduğuna dikkat çekerek, “Şuanda en büyük problem azimli ve üretme arzusu olan çiftçilerimize planlama ve destek ile alakalı katkının istenildiği gibi olmaması. Çiftçimiz borç batağında” uyarısı yaptı.
“PANDEMİ GÖSTERDİKİ TARIM STARTEJİK ÖNEME SAHİP”
SORU: Pandemi süreci bize tarım adına bu işe daha çok önem vermemiz gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. O halde ne yapılmalı?
E.GÖKÇEL: Pandemi sürecinde tarım en önemli sektörlerden birisi haline geldi. Bunu dünya Sağlık Örgütü de bunu böyle dillendirdi. Hatta Dünya Ticaret Örgütü de, ‘tarımsal üretimini arttıran, kendi ihtiyaçlarını yerli çiftçisine üretebilen ülkeler, bu dönemden en kazançlı çıkan ülkeler’ diye açıklama yaptı.
PLANLAMA VE DESTEK EKSİĞİ VAR
SORU: Mecliste çiftçinin köylünün sesi olmaya çalışıyorsunuz. Türkiye’de tarım denildiğinde son durum nedir?
C. GÖKÇEL: Ülke çiftçisi her türlü olumsuzluğa rağmen ısrarla ve inatla üretim yapmaya devam etmek istiyor ve gayret gösteriyor. Şuanda en büyük problem azimli ve üretme arzusu olan çiftçilerimize planlama ve destek ile alakalı katkısı istenildiği gibi olmuyor. Çiftçiler üretirken girdi maliyetleri altında eziliyor. Zaten hammaddelerin çoğu döviz bazında yurtdışından geliyor ve döviz arttıkça girdi maliyetleri de artıyor, çiftçilerimiz üretimde zorlanıyor.
Trakya Bölgesi büyüklüğünde tarım arazilerimiz üretimin dışına çıkmış durumda. Aslında burada biz şunu söylüyoruz: devletçi bir anlayışla mutlaka özellikle küçük ve orta ölçekli, yani köyünde yaşayıp, atasından kalan arazilerde üretim yapan çiftçilerin mutlaka devletin tüm imkanları ile desteklenmesi ve o köylünün, çiftçinin üretimde tutulması gerekiyor.
Ancak bugün domatesin başkenti olan, geç hasadın yapıldığı Erdemli’de çiftçiye bir dokunuyorsunuz bin ah işitiyorsunuz. Sadece sebze ve tarla bitkileri değil narenciyede, meyvede, hububatta, bakliyatta her türlü tarımsal üretim yapan çiftçi üretim maliyetlerinin altında fiyatlarla ürününü satmak zorunda kalıyor. Zarar ediyor, ettikçe de üretimden uzaklaşıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Tersine çiftçiyi özellikle köyde kendi geçimini sağlayan çiftçiyi ekonomisini güçlendirerek köyde tutmak lazım.
Değişen iklim koşullarına, küresel ısınmaya ayak uyduran zararlıların zararının üst düzeye çıktığı bu dönemde gerçekten çiftçileri bilinçlendirmek, teknik kadroları çiftçilerin her daim desteğinde tutmak çok önemli.
Çiftçilerimiz elinden geldiği kadar doğru, çevreye ve insanlığa zarar vermeyecek şekilde zararlı ile mücadele edip, ürünlerini üretiyorlar ama bu değişen koşullarda hastalık ve zararlıya karşı başarılı olamıyor. Bu durum da hem maddiyat hem kalite kaybına hem de zaman kaybına neden oluyor.
Virüsten en az etkilenenler kendi vücut direncini en süt seciyede tutabilenler. İnsanların direncini en üst seviyede tutacaksak doğru ve gerekli gıdayı ona tükettirebilirsek sağlarız. Bu haliyle özellikle çiftçilere ve tarımda üretim yapanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu, onların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık.
“ÇİFTÇİYİ ÜRETİMDE TUTMALIYIZ”
SORU: Yeni dünya düzeninde çiftçi için ne yapılmalı?
C. GÖKÇEL: Öncelikle çiftçiyi üretimde tutmamız lazım. Türkiye tarımda gerek iş gücü, gerek arazi ve iklim bakımından, her ne kadar suyla alakalı sıkıntılar baş gösterse de su alanında en verimli ülkelerden bir tanesi. Tarımı planlı hale getirmemiz gerekiyor. Tarımda hedefimizi ortaya koymamız gerekiyor. Biz önceki geçmiş yıllarda olduğu gibi hem kendi insanımızın tüketeceği tarımsal üretimi ürettiğimiz ihracatçı pozisyonda mı olacağız? Yoksa bugünkü iktidarın tarımı getirdiği noktada ithalatı çiftçiye baskı unsuru olarak kullanan bir düşünce yapısında mı olacağız? Biz asla bunu kabul etmiyoruz. Tarımda bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Çünkü tarım ülkemizin hem insanlarını geçindirmek için hem gelecekte eğer biz kimseye muhtaç olmadan özgürce bu ülkede yaşabileceksek, insanlarımızı doyurup, beslemek zorundayız. İnsanlarımızı doyuracak olan alın terini tarlaya akıtan köylümüz, çiftçimizdir. Çiftçiyi ihracatçı duruma getirmek için hedef koymamız, bunun için de devletçi bir anlayışla devletin tüm imkanlarını destek olabilecek şekilde çiftçinin yanında olmamız gerekiyor. Aynı zamanda yeni bir oluşumla ortaya koyacağımız; üretici birliklerinin güçlendirilmesi, tarımsal kalkınma kooperatiflerini birleştirilmesi ile ürünlerimizi pazarlayabileceğimiz bir hale getirmemiz lazım. Bu çok önemli çünkü siz ne kadar kaliteli, iyi ürün üretirseniz üretin, pazarlama noktasında çiftçiyi koruyup, kollayacak iktisadi işletmeleriniz yok ise çiftçiyi bugünkü durumdan kurtulup, ayakları üzerinde duracak durumu elde edemez. Özel sektöre asla karşı değiliz ama sanayilik domates üreten çiftçilerimizin özel sektörün elinde nasıl oyuncak edildiğini üzülerek izliyoruz.
“TERSİNE GÖÇ İÇİN ÇİFTÇİ PARA KAZANMALI”
SORU: Son yıllarda kırsala geri dönüşte bir hareketlenme yaşanıyor. Sizce de böyle mi durum?
C. GÖKÇEL: Çiftçiyi, köylüyü tarımda para kazanır hale getirirsek ne bir metre arazimiz boş kalır ne de çiftçimizi şehirden köye gitmek konusunda en ufak bir endişe duyar. Yeter ki siz köylüye para kazandırın. AKP’nin tarım politikası şu; yurtdışından ithal ederek piyasayı dengelemek, çiftçiyi baskı altına almak. Oysa piyasayı dengelemek için ithalat değil üreticiyi teşvik edip, yurtdışına ihracatı sağlamak gerekir.
Tarım, köylü, çiftçi ülkemiz için çok önemli. Onları ekonomik olarak güçlendirirsek çiftçimiz çocuğunu okutabilecek, çocuklarını geleceğe rahatlıkla hazırlayabilecek. Çiftçilerimizin çocukları gelecekte liyakatli lisans eğitimi alacak pozisyona gelebilecektir. Aydın, dünyayı sorgulayan, dünyaya kafa tutan bireyler yetiştirirseniz, esas millilik, ülke insanını sevmek o insanları ekonomik olarak güçlendirmek, demokratik şartlarda o insanları bu ülke topraklarında özgürce yaşatmaktır.
Birilerine biat ederek, elini eteğini öperek insanların işe girmesi, kadrosunda yükselmesi asla kabul edeceğimiz bir durum değil. Her ülke vatandaşı bu ülkede mutlaka bilgi, becerisi ve başarısından dolayı ülkenin en güzel kadrolarında yer almalıdır.
KOOPERATİFÇİLİĞİN ALAKLARI YERE BASMIYOR
SORU: Tarımsal gelişim adına kooperatifçilikte hareketlenmeler görüyoruz ancak bu alanda hala istenilen düzeyde değiliz. Ne yapmalıyız?
C. GÖKÇEL: Kooperatifçiliğin önü açıldı gibi ama hala ayakları havada. Mutlaka yeni bir düzenleme ile kooperatifçiliğin idari ve mali yönden güçlendirilmesi lazım. Özellikle devletçi bir anlayışla üretici birliklerini, kalkınma kooperatiflerini maddi olarak en büyük iktisadi işletmeler haline getirmeliyiz. Avrupa’da bizim gibi üretim yapan ülkeler aslında tarımda sorunlarını bu şekilde çözmüşler. İtalya, Hollanda, İspanya gibi ülkeler bahsettiğimiz yapıyı 100 yıl önce oturtmuşlar. Bugün o ülkelere gittiğinizde en mutlu, huzurlu kesim üretici kesimidir. Köylülerimiz etraflarına bir baksın, ‘Size bu durumu inşa edecek, sizi ekonomik olarak güçlendirecek siyasi düşüncenin CHP olduğunu unutmayın’ diyorum.
“ÜLKEMİZDE TARIMIN EN BÜYÜK SORUNU ÇİFTÇİ BORÇLARI”
SORU: Borç konusu çiftçinin birinci gündem maddesi midir? İnanılmaz rakamlar konuşuluyor, bunlar gerçek mi?
C. GÖKÇEL: Evet gerçek! Tarımın en büyük sorunu ülkemizde bugün çiftçi borçladır. 2002 yılında 5 milyar lira olan tarımsal kredi borçları şuan itibariyle Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri ile çiftçimizin gübre, ilaç bayisi gibi özel sektöre olan borçları 168 milyar TL’yi aşmış durumda. Yani ülkemizde çiftçi borçları 40 katın üzerinde artmış. Hani tarım ülkede gelişmişti, çiftçi dünya lideri olmuştu? Bu rakam bile çiftçinin ne halde olduğunu gösteriyor. Biz Mersin’de tarım arazisini içinde oturduğu evle beraber satılan çiftçilerimize şahit oluyoruz. Ziraat Bankası’nın kredi mevzuatı değiştikten sonra özel bankalar cari faizlerle borçlanan çiftçilerimizi gördük. Burada biz CHP olarak çiftçilerimize şunu söylüyoruz; mutlaka iktidara geldiğimizde tarımsal kredi borçlarının faizleri silinerek, uzun vadede yapılandırılacak. Çiftçilerimizin önünü açacağız.
‘Pandemi döneminde küçük ve orta ölçekli çiftçilerimizin borçları silinsin, borçları bir ay ertelensin’ dedik ama sadece biz söyledik. İktidar ise, ‘hayır, çiftçinin buna ihtiyacı yok, hazine’de de para yok yapamayız’ dedi.
2006’da bir yasa çıktı; tarıma yüzde birin altında bütçe ayrılamaz diye. Ama 2006’dan bu tarafa baktığımız zaman bunun yarısı ve hatta yarısının da gerisinde kalacak rakamlar bütçeye aktarıldı. Dolayısıyla 2006’dan bu tarafa hesapladığımızda 175 milyar TL’nin üzerinde çiftçinin devletten alacağı var. Israrla bunu vurguluyoruz. 175 milyar TL sizin devletten alacağınız, sizin de 168 milyar TL gibi bir borcunuz var. aslında bu destek tarım bütçesine aktarılsa siz kara geçersiniz.
SORU: Her yıl giderek artan doğal afetlerde çiftçinin belini büken önemli etkenlerdin. Önümüz kış ve bizi nasıl bir tablo bekliyor?
C. GÖKÇEL: Tarımda en büyük sıkıntılardan bir tanesi de değişen iklimle beraber afetler. Afetlerden de en fazla etkilenen çiftçiler. 2019-2020 üretim döneminde ülkemizde en az 60 ilde doğal afetler oldu.
Çiftçimizin bu durumdan en az hasarla çıkması için fiziki şartların oluşturulması gerekiyor. Örneğin Tarsus özelinde su baskını, su taşkınları çok fazla yaşanıyor. Toroslar’dan aşırı su geldiğinde Tarsus’ta pompalar yetersiz kalıyor. Pompaları revize ettiler ama yeterli olmuyor. Mutlaka kalıcı bir projenin DSİ’deki mühendisler tarafından yapılması gerekiyor. Suyun normal bir mecrada denize taşınması lazım. Çünkü özellikle Kulak’ta denize paralel bir yükseklik var, kod düşük, su denize deşarj olamıyor. Bunun için doğu-batı güzergahında büyük bir kanala ihtiyaç var. bu kanal hem doğudan denize akabilecek hem de batıdan Nacarlı Deresi’nden denize akabilir. Ama maalesef bizler zaman zaman gündeme de getirsek bu konudaki kalıcı projelerin bir türlü hayata geçirilmediğini görüyoruz.
Bu bölge Tarsus, Akdeniz çok önemli. Neden önemli? Çünkü ülkenin en fazla sebze ihtiyacı olduğu Kasım, Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarında en fazla bu ürünleri ürettiğimiz bölge bu bölgedir. İki yönden sıkıntılı bu bölge. Su taşkınlarından dolayı oradaki üreticiler sürekli mağdur oluyorlar. İki; ürettikleri üründen para kazanamadıkları için bu alanları farklı çeşitlere yönelerek heba ediyorlar. Elbette çiftçilerimiz haklı, yeni çeşitler direk para kazanmak istiyor: ama şunu unutmamalıyız; ülkemizin ihtiyacı olan bu ürünleri üretemezsek mutlaka yurtdışından getirmek zorunda kalacağız ki bu hem pahalı olacak, hem istediğimiz zaman getiremeyeceğiz, hem de güvenliği ile ilgili de sıkıntı olacak. Bugün söz sahibi oban siyasi otoriteye de sesleniyorum; mutlaka bu mağduriyetin giderilmesini düşünüyorlardır, bu mağduriyeti ortadan kaldırsınlar.
Öte yandan çiftçilerimizi afete karşı tarım sigortaları ile koruma altına almaya çalışıyoruz ama geldiğimiz bu noktada tarım sigortası yaptıran çiftçi sayımız çok az. Mülkiyet problemi olan hazine veya ormanın dışına çıkarılmış çiftçilerimizin kayıt aklına alınamaması, çiftçilerimizin geliri ile alakalı endişesinin olması önemli etkenler. Yani tarım sigortası yaptırarak bir kaynakta oraya aktarması gereken çiftçi, ürettiğinden ne kazanacağını bilemiyor. Alanda çiftçilerimizin tarım sigortasına ilgisinin arttırılması ile ilgili gece gündüz çalışan bir insan olarak söylüyorum; teşvik verilmeli. Bir kısım afetlerde farklı miktarlarda destekleniyor ama çiftçilerimiz bunu kullanmıyorlar. Çünkü çiftçilerimiz haklı olarak riske girmek istemiyor. Birde şöyle bir kötü örnek yaşandı; Mayıs ayı sonunda 100 yıldır olmayan aşırı sıcak hava yaşandı. Özellikle Akdeniz Bölgemizde geniş narenciye, zeytin üretim alanlarında o dönemde yeni meyveye dönmüş çeşitlerde müthiş bir rekolte kaybı yaşandı. CHP olarak bu yüksek sıcaktan zarar gören illerimizde gruplar oluşturarak incelemelerde bulunduk. Raporlarımızı genel merkeze sunduk. Raporda; tarım sigortası yaptıran çiftçilerimizin destek alamadığını ortaya koyduk. Ankara’da TBMM’de bunu dile getirdik. Hem devletin zarar gören çiftçilere maddi bir desteği olsun. Devlet bu mağduriyeti gidermeli ki, çiftçilerimizin tarım sigortasını kullanma oranı artsın. Çiftçilerimiz afetlere karşı korunur bir halde olsun.
SORU: son olarak ne söylemek isterseniz_
C. GÖKZEL: Bazı ülkelerde kamu kurumlarında, bankalarda emin olun köylü, çiftçi ilk sırada hizmet alıyor. Çünkü oralarda insanlar çiftçiyi, köylüyü kutsal bir varlık olarak görüyor. Kendini doyuran, besleyen insanlar olduğu için. Bizim Türkiye’de böyle bir dönüşümü sağlamamız lazım ki yeniden çiftçilerimiz utlu olsun, para kazansın, huzurlu olsun çocuklarına güzel bir gelecek hazırlayabilsin.